2019 Ekiminden bu yana neredeyse tam bir yıl geçti, geçen yılın Ekim ayında yazdığım muhalefet başlıklı yazıların üzerinden de bir yıl geçti.

Muhalefet yapmak, muhalif olmak, yaşamının her alanını kapsayan iktidar yaklaşımını yerine başka iktidarlar koymadan, eleştirme işidir.

Muhalif olmak, muhalefet yapmak bir zamanlama işi değildir; baskıya, zorbalığa, vicdansızlığa, adaletsizliğe karşı çıkma işidir. Zamanın döngüsü içinde muhalefet olmaksızın, vicdanı, adaleti, baskıyı yaratan gücün kendi kendine sönümlenmesi karşı çıkmanın bir başarısı değildir, zamanın evrimi, zamanın yapmış olduğu muhalefettir.

Zamana bırakılarak sönümlenmiş her gücün yeri, uzlaşılarak, ses çıkarmadan yok olmaya bırakılmış her iktidar, kendisi değişse bile yerini kendi anlayışına bırakacaktır, boşalan alan yeni bir güç tarafından doldurulacaktır ve eskisinden hiçbir farkı olmayacaktır.

2019’daki muhalefet yazılarının birinde bu konuya ilişkin olarak şöyle yazmıştım;

Peisistratos’un tiran olabilmek için Atina dışında kendi kendini yaralayarak sonra da kanlar içinde Atinalılara suikasta uğradığını anlatarak iktidara geldiği günden bu yana ne değişti?

On binlerin öldürüldüğü cadı avlarından, atom bombasından, Vietnam’dan bu yana ne değişti?

Giardano Bruno’nun, evrende dünyadan başka gezegenler olduğunu söylemesinin ardından, engizisyon tarafından diri diri yakılmasından sonra ne değişti?

Muhalefet güç olmayı hedeflemez, insani yaklaşımlardan yola çıkarak güce boyun eğmemeyi hedefler. Yönetme arzusu, isteği daha iyi yönetirim iddiası başka bir konudur. Muhalefet, güç altında kişilikleri değişmiş, adaletsizliği, baskıyı, zorbalığı, vicdansızlığı, eğitimsizliği kanıksamış insanların bakış açılarını değiştirmektir. Muhalefet bir arada olma işidir, zorbalığa ve adaletsizliğe karşı çıkarken zorba ve adaletsiz olmamak için çoğalma işidir. Tarih muhalefet yaparken, sessizliğin ve kötülükte uzlaşmanın başarısızlıkları ile doludur.

2019’daki Muhalefet Tarihsel Döngü Başlıklı yazıda şöyle örneklemiştim;

‘1932 yılında, Nazi Almanya’sının Propaganda Bakanı Joseph Goebbels muhalefetin birleşememesini şu şekilde değerlendiriyordu: “Kızıllar büyük fırsatı kaçırdılar. Bu fırsat bir daha ellerine geçmeyecek.

Sonrasında, Almanya Sosyal Demokratları, Hitler iktidarının yayılmacı politikasını başlatan teklif lehine oy kullanacaklardı. Sonuç ise İkinci Dünya Savaşı olarak karşımıza çıkıyordu.’

Muhalefet zamanlama işi değildir ama zamanında susma işi hiç değildir zamanında konuşma işidir.

Charlie Chaplin, Büyük diktatörü 1940 yılında, İkinci Dünya Savaşının en kötü döneminde çekmiştir. Muhalefet Trio başlıklı yazıda şu biçimde alıntılamıştım.

‘Charlie Chaplin, sessizliğini bozduğu ilk sesli filmi olan Büyük Diktatör’ün (The Great Dictator) son sahnesinde şu konuşmayı yapar:

Çok fazla düşünüyor ama çok az hissediyoruz… Zekaya değil, iyilik ve anlayışa… Uçaklar ve radyo denen icat bizi birbirimize yakınlaştırdı. Bu buluşların varoluş nedeni, insanın içindeki iyiliği ortaya çıkarmak, evrensel kardeşliği inşa etmek ve birleşmemizi sağlamak. Şu anda bile sesim dünyadaki milyonlarca insana, acı çeken kadınlara, erkeklere ve çocuklara, suçsuz insanları hapse atıp işkence eden bir sistemin kurbanlarına bu sayede ulaşabiliyor.”’

Eğer seçilmişler rahatlıkla özgürlüklerinden mahrum ediliyorsa,

Eğer doğrunun ve vicdanın sesi olmak zorunda olan Tabip Odaları kapatılma tehditleri altında işlevsiz hale getirilmeye çalışıyorsa,

Eğer bir halk çocuğuna eğitim alabilmek için internet sağlayıcı şirketlere bedel ödemek zorunda kalıyorsa,

Açlık sınırı altında yaşamak koskoca bir toplumun büyük bir kısmının kaderi olmuşsa,

Biraz muhalefet lütfen!

En az halk kadar muhalefet lütfen!

Bir yıl sonra aynı yazıları yazdırmayacak kadar muhalefet!

Yine bir yıl önceki bir yazıdan örnekle; ‘hani muhalefet etmesini istediklerimiz de edemiyor ya, hani bizim adımıza, yani bazen statüko, retorik ve propagandaya karşı Kızılderili bir cadı olmak zorunda kalıyoruz ya, ama yine olmuyor ya, işte sancı bundandır Ahmet Abi, bence yani. Şiir okuyalım Ahmet Abi;

“…Anısı ıssızlıktır

Acısı bilincidir

Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan

Gülemiyorsun ya, gülmek

Bir halk gülüyorsa gülmektir

Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi…”[1]

 

[1] Şiir, Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri