Türkiye, birbirine geçmiş çok katmanlı bir meta krizin içerisinde sürükleniyor. Toplumun ezici çoğunluğunun yaşam koşulları geriliyor, bir bölümünün ise yaşam koşulları ortadan kalkıyor.

Sinir uçlarımızı köreltircesine tahrip eden haberler arttıkça umutsuzluk da yayılıyor; devlet olanaklarını ele geçiren kleptokratik iktidar hiçbir şey yokmuş gibi yaparken, muhalefet de ilk seçimlerle kazanacağı iktidar sayesinde her sorunun üstesinden geleceğinin sözünü veriyor.

Oysaki yaşamın her alanındaki sorunlar için, yani toplumsal çelişkilerden kaynaklanan eşitsizliklerin çözümü için öyle ilk seçimlerden sonrasını bekleyecek vaktimiz yok. Ayrıca zaten sadece Erdoğan liderliğindeki kleptokrasiden kurtulmak ile sınırlı bir siyasi rant/vaat paketi, Weimar Cumhuriyeti kadar bile yaşama şansına sahip olamayacaktır.

Erkek şiddeti, derin yoksulluk, gençlik sorunu, işsizlik, gıda krizi vb. pek çok sorunun hem derin köklere sahip olması hem de birbirine geçmiş bir yumak halindeki ilişkisel ve bütünsel işleyişi, toplumsal sorun ve çözüm taleplerini bugünden yaşama geçirilebilecek ama aynı zamanda köklü çözümlere ulaştıracak stratejilerin zorunluluğuna işaret ediyor.

Bu stratejilerin ülke genelinde ve merkezi bir stratejik planlama niteliğiyle üretilmesi ve yaşama geçirilmesi elbette gerekiyor fakat kent ve bölge ölçeğinde işe koyulmak hem merkezi devlet olanaklarının toplumun yararına koşulabileceği günlere kadar hem bir hazırlık hem de bir yerden başlamak ve muhalefeti iktidar kılmak anlamına gelecektir.

Bölgesel planlamaya açık bir yaklaşımla, kentlerdeki sorun ve eşitsizliklerin giderilmesi amacıyla oluşturulacak stratejilerin inşa edilme yöntemleri, bu noktada büyük önem arz ediyor. Kent sakinlerini özneleştiren, toplumsal bilgi ve uzmanlık merkezleri olan meslek odaları ve diğer sivil toplum kuruluşlarını kapsayan ve kentsel kamu olanaklarını elinde tutan belediyelerin ortam ve koşulları sağladığı bir stratejik çözüm arayışı, yöntemsel bütünlüğün ötesinde demokrasinin de temelini sağlayacaktır.

Bu noktada belediyeler ile sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birlikleri, kent yurttaşlarını güçlendirdiği ve özneleşmelerine olanak sağladığı ölçüde, Erdoğan’ın önderliğindeki kleptokrasinin ülkece kusulmasının ardından, iktidara talip olan muhalefetin, Cumhuriyetin ikinci yüzyılını nasıl inşa edeceğinin de referansını oluşturacaktır.

İktidar, toplumsal örgütler/kurumlar ve toplum arasındaki ilişki; güç, yetki ve karar paylaşımına göre rengini belli edecek, böylece söz konusu ilişki, eşitlik ve özgürlük mücadelesi tarafından nitelenecektir.

Açık ve net söyleyelim, toplumsal sorunlar ve eşitsizlikler siyasi ranta mı kurban edilecek yoksa gerçekten birlikte çözümler üretip birlikte mi yöneteceğiz belli olacak…

İşte bunun cevabını birlikte çözüm üretip birlikte yönetmekten yana cevaplıyorsak, kentlerden başlayıp tüm ülkeyi kucaklayacak bir eşitlik ve özgürlük stratejisini kurmanın tam zamanı. Birlikte, hepimiz için…