Ülkemizde korona ile mücadele, 10 Ocak’ta Bilim Kurulunun Oluşturulması ve İlk olarak 20 Ocak 2020 Çin’den gelen uçuşlar için termal kamera uygulaması ile başladı. Şubat ayı başlarında aynı uygulama Uzakdoğu ülkelerinin birçoğuna uygulandı. Bu arada İran’dan 10 uçak kontrol edilmeden ülkeye girmiş olduğu iddiası ve Umre ’den dönen binlerce vatandaşımıza karantina uygulanmaması veya kısmi olarak uygulanması ve hatta bazı milletvekillerinin bu uygulamaya tabi olmadan halkın arasında olması virüsü ülke içinde yayılmasına neden olan faktörlerdir.

Virüs Avrupa’ya sıçradığında, Çin’den sonra Avrupa virüsün merkezi haline geldi. Başta İtalya, İspanya ve Fransa olmak üzere her gün yüzlerce ölümün yaşandığı bu ülkelerde, hemen gereken tedbirler alınarak Avrupa evlere kapandı. Birçok ülkede belirli tarih verilerek ve hatta daha da ileri gidilerek sokağa çıkma süresinin aydan fazla sürelerle tamamen veya kısmen yasaklanması uygulamalarını getirdi.

Bizde işler biraz yarım yamalak yürüdü. Adına ekonomik gerekçeler vs… ne derseniz deyin bu virüs devlet memuru gibi oldu. Hafta içi ve mesai saatlerinde etkisiz, hafta sonu ve bayram tatillerinde bulaşmak için tüm gücü ile çalışıyor anlamına gelecek uygulamalar yaşatıldı. Hafta sonları ve tatillerde sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Yani VİRÜS HAFTA İÇİ DİNLENİYOR VE KİMSEYE BULAŞMIYOR.

İtalya, Fransa ve İspanya’nın bugün grafiklerini inceleyin, her gün yüzlerce insanın öldüğü bu ülkelerde grafiklerin trendi diplerde.

Biz de yapsaydık ya; virüsün ilk günlerinde, ekonomik kaygıları bir kenara bırakarak ve önce sağlık diyerek virüsün yumurtlama süreci olan 14 gün artı fazlasını uygulayarak, hali hazırda şehirler arası ve uluslararası trafikte kapalı iken,

Türkiye’de bunu uygulayıp, karantina ortamında görülen virüs vakalarını hastanelerde tedavi altına alıp tedavi sürecini yürütmek ve izole olmuş 82 milyon vatandaşımızın 14+ günlük süre içerisinde virüssüz bir nüfus yapısı ile sınır girişlerini de etkin bir şekilde kontrol ederek en fazla bir ay içerisinde normalin en normali bir günlük yaşama dönülmesi imkânsız değildi.

Bugün biz hala virüsle mücadele ederken, Avrupa’da grafikler dip yapmış normale dönmüştür.

İktidarın YARIM YAMALAK, uygulamaları bizi bu noktaya getirdi.

FAHRETTİN KOCA İYİ YÖNETTİ Mİ? YOKSA YÖNETİLDİ Mİ?

Fahrettin koca deyince; Hatırlarsınız Rahmeti Turgut Özal’ın döneminde 89-91 yılları arasında, ülkemizin 20. Başbakanı olanı Yıldırım AKBULUT aklıma geldi. Her ikisi de çok beyefendi, kendilerine verilenleri en iyi şekilde yerine getirdiler, getiriyorlar.  Bugün yaşananlardan Sayın Fahrettin Koca’nın da çok rahatsızlık duyduğunu düşünüyorum.

Çünkü, WhatsApp’tan haberleşmenin, bilgi akışının saniyelik olduğu bir dönemde ardı ardına goller yedi. Bunda kimin kabahati var onu zaman gösterecek. Üst üste sokağa çıkma yasağı yok dedi, kurulda böyle bir karar almadık dedikten ya hemen ya da bir gün sonra Soylu gol attı ve sokağa çıkma yasağı ilan etti.

Hele ilk ilan edişinde; tam ters köşe yaptı. Gün bitimine 55 dakika kala Bilim Kurulu ve Koca’dan habersiz sokağa çıkma yasağı ilan ederek yüzbinleri tıka basa marketlerin, bakkalların ve manavların önüne yığdı.

Soylu’nun bu davranışı, CB tarafından kabul edilmeyen bir istifa getirdi ama bu hususunda ayrıca incelenmesi gerekir. Çünkü, Önümüzdeki süreçte gerek AKP gerek MHP’de Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’den sonra bu partileri yönetecek şu an bir liderin olmadığı gözüküyor. Babacan ve Davutoğlu’nun ayrı parti kurmuş olması neticesinde; Soylu, her iki tarafın da liderliği için bir planlama hazırlığı içinde olabilir.

Sayın Erdoğan’ında, bu konuda taviz ve zafiyet gösteren davranışları, Soylu’nun partiden ayrılarak, Babacan ve Davutoğlu gibi bir parti kurması halinde AKP diye bir partinin tarihin tozlu sayfalarında yerini alacağı düşüncesindendir.

Soylu, Bakan Koca’ya golü niye atıyor veya birileri tarafından mı attırılıyor hususuna baktığımızda, Koca’yı ekranlara her gün sen çıkartıyorsun, beyefendi kişiliği ile kendisine verilen bilgilerin sunumunu yapıyor, bir bakmışız, Konsensus araştırma şirketinin mayıs ayı liderler performans araştırmasında, Koca Erdoğan’dan daha üst sırada…

Bilim Kurulu, 10 Ocak 2020 de Sağlık Bakanı Koca’nın Başkanlığında sağlık konularında uzman 26 kişi ile kuruldu. Bu kurul daha sonra 31 ve 38 kişiye yükseltildi. Koca’yı belki de bu heyecanlandırdı. Yıldırım AKBULUT gibi süreci kendisinin yöneteceğini zannetti.

Sana Bırakırlar mı…?

Bilim Kurulunun ilk kuruluşunda sadece sağlık gözetilmiş, evde kalanın ekonomisi, psikolojisi, sportif aktivitesi ve eğlencesi hiç düşünülmemiş, kurulda sosyolog, psikolog, ekonomist, sanatçı vs… gibi bilim insanları hiç düşünülmemiş ve hesaba katılmamıştır.

Bilim kurulu ve muhalefet partileri virüsün hemen başlarında ivedilikle Karantina uygulanmasını istedi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da özellikle İstanbul’da karantina uygulamasına geçilmesini istedi ama uygulanmadı. Dün Sağlık Bakanı, virüsten 4 ay sonra nihayet illerin vaka verilerini açıkladı. En yüksek vakanın İstanbul’da olması İmamoğlu’nun Karantina talebini fazlası ile haklı çıkardı.

Sağlık Bakanı iki defa Bilim kurulu destekli sokağa çıkma yasağı yok dedi, Bakan Soylu gol attı…  KOCA, İtiraz etmedi, süreci kurul yönetiyor, kurul böyle bir karar almadı demedi ve mücadelesini vermedi.

Acaba… KOCA iyi yönetti mi yoksa yönetildi mi?

Maske Dağıtım rezaletine hiç değinmek bile istemiyorum.

İNANMAK VEYA İNANMAMAK, MAKYAJ VAR MI?

Sağlık Bakanı her akşam, bizlerinde merakla beklediği günlük vaka verilerini paylaştı. Vakaların hangi yoğunlukta ve nerelerde olduğu bilgisini 82 milyon ile paylaşmadı. Dün yaptığı paylaşımda geç bir paylaşımda olsa hangi illerin vaka konusunda daha dikkatli olması gerektiği olgusunu ortaya çıkardı. Keşke 4 ay sonra değil de pandeminin başından beri il bazında veya ilçe bazında yayımlansaydı.

Virüsten ölenlerin sayıların açıklanırken farklı ölüm gerekçeleri ile gösterilen raporlar basında ve kamuoyunda farklı yorumlara yol açtı.

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

Virüs vakalarının açıklandığı ilk günlerde, açık ve net olarak Bakan Koca’nın açıkladığı rakamları test ettim, günlerce hep 0,21 gibi bir katsayı rakamı ile çarpılarak oluşturulmuş bir vaka sayısına ulaştım.

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

Ekonomi Bakanı açıkladı, işsizlik rakamları gerilemiş. Pandemide tüm dünyada işsizlik rakamları yüksek oranlarda artarken ülkemizde işsizlik düşmüş… İktidar, virüsün ilk üç ayında işten çıkarmaları yasakladı. Bu yasağı bu ay sonuna kadar bir ay daha uzattı. Kamuoyu araştırmaları ortalaması işsizliği % 25 lerde görüyor, en son açıklanan işsizlik rakamları % 13,2. Bu aydan sonra işten çıkarma yasağı kalktığında, hali hazırda çalışmayan işsizlerde dahil olunca gerçek rakamları o zaman göreceğiz.

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

TUİK başkanını yeni değiştirdiler, halk, hayat pahalılığından yakınırken, pazara çıktığında geçen yıl aldığı aynı ürün yada ürünleri,  aynı ürünleri bugün pazara çıkıp aldığında ve  fiyatları karşılaştırdığında,  Arada % 12-13 gibi fark varsa açıklanan enflasyon oranı doğru ve makyajsız diyeceğiz ama fiili durum böyle değil.

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

Son on günde ülkemizde açıklanan vaka sayıları 1.170-1.350, Ölüm sayıları 16-19 arasında otomatiğe bağlanmış gibi açıklanıyor.

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

CB Erdoğan, “Dünyada İlk 10 Ülke Arasındayız” dedi, 2018 döviz krizi öncesi dünyanın 17. Büyük ekonomisi sırasında idik ve merkez bankamızın kasası iyi durumdaydı. Şimdi, merkez bankamız net rezervi çok kötü durumda ve bütçe açığımız her ay tahmin edilenin iki katı seviyelerinde…

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

Avrasya Araştırma Şirketinin bir anketinde Türkiye’de açıklanan virüs rakamlarının doğruluğuna ülkemizin % 75’i inanmıyor, yani her dört kişiden üçü açıklanan rakamları doğru bulmuyor. Benzer bir durum Rusya’da yaşanıyor. Rusya halkının % 60’ı kendi devletlerinin açıkladığı rakamlara inanmıyor.

Rakamlarda makyaj var mı halkın takdiridir.

O kadar çok makyajlı açıklama ve rakam var ki, yaşananlarla örtüşmeyen…

AKP’nin ilk dört yılı hariç, son 14 yılında yapılan makyajlar yüzlerinden akıyor…

VİRÜSTE BUNLAR DA YAŞANDI

Sadece birkaçına değinecek olursak;

Maske dağıtım rezaletini hepimiz hatırlıyoruz.

Satmak yasaklandı,

PTT dağıtacak denildi, olmadı,

Telefonunuza gelen mesaj kodu ile eczanelerden alınacak denildi, olmadı,

Belediyeler hane halkı ile iç içeyiz biz dağıtalım dediler, siyasi gerekçelerle müsaade edilmedi,

Dünyanın birçok ülkesine maske gönderdiler, kendi halkına dağıtamadılar,

En sonunda, tavan fiyat belirleyerek en fazla 1 TL olmak üzere satışları serbest bıraktılar.

Şu an 40-50 kuruşlar civarında internette satılan 15-20 kuruşluk maskeleri perakendede ve hatırı sayılır alışveriş mağazalarında 1 TL’den sattılar.

Virüs ortamında halkın yardımına yerelde, belediyeler anında kucak açtı. Başta gıda olmak üzere, nakdi ve fatura ödemeleri şeklinde yardımlar yaptılar, İktidar, siyaseten bir kazanım elde etmesinler gerekçesi ile genelge yayımlayarak halka yardımı engelledi, banka hesaplarına el koydu.

Büyük borçlarla devir alınan, Adana Büyükşehir Belediyesinin başkanı Sayın Zeydan KARALAR’ın tamamen iyi niyet ve olası öngörü ile hazırladığı sahra hastanesinin, Devletin yandaşa soydurularak yaptırdığı hastaneler ile alaycı bir şekilde karşılaştırılması Adana halkının onurunu kırmıştır. Allah bizi; olası bir durumda kaşıkla arayacağımız bu sahra hastanelerini arar duruma getirmesin.

Girdi, üretim ve maliyet fiyatlarının değişmediği bir ortamda, dezenfekten malzemeleri, kimyasallar, kolonya fiyatları üç-dört misli fiyatlarla satıldı, iktidar seyretti. Meydanı fırsatçılara bıraktı. Ezilen yine halk, mağdur olan, yine vergisini ödeyen bu ülkenin vatandaşı.

Virüsün yaşandığı birçok ülkede, devlet vatandaşına bedelsiz ciddi maddi katkılar sunarken, İktidar, BİZ BİZE YETERİZ diyerek kampanya başlattı.

Belki, 10 TL ye ihtiyacı olan hane halkından mesajla 10 TL istendi. Örneği başka ülkede yok…

Çoğu kamu kurumlarının destekleri olmak üzere, kurumlarda çalışan devlet memurlarından mahalle baskısı ile yardımlar büyütülmeye çalışıldı. Bu paranın nereye gideceği konusunda güven meselesi yardımı sınırlandırdı.

2 milyarın üzerinde elde edilen bağışın nereye harcandığını bilen yok, iktidardan da sadece birkaç kişi biliyor belki…

Ekonomi Bakan, paketler açıkladı. Bir desteği hiç unutmayacağız herhalde, şehirlerarası, uluslararası uçuşlar yasak, sınırlar kapatılmış ama biz uçak biletlerinde 30 hazirana kadar KDV % 18’den % 1’e indirdik. “Ağam Bizle Eğleniyi” dedirten komedi bir destek açıklamasıydı.

Halkın % 98’i bu kadar sıkıntı içerisinde bu desteğe çok güldü. KDV indirimi bitti. Şu an; bitip bitmemesini önemsiz hale getiren fahiş uçak bilet fiyatları ile karşı karşıya kaldık.

Paket demişken, Ekonomi Bakanı, her ortamda çarpan etkisi ile 600 Milyar tutarında destek paketleri açıkladığını söyledi. Doğrusunu muhalefet partileri, siyasiler ve halk bilmiyor.

Nüfusumuzla eşit olan Almanya, Nüfusumuzdan az veya yarısı olan, İtalya, İspanya, Fransa, Kanada, Nüfusu bizden fazla olan Japonya, Amerika bizim paramız ile ifade edecek olursak birkaç trilyonluk paketler açıkladı. Biz çalışmayana 1.177 TL yani 170 dolar verirken, İngiltere 2.900 dolar veya maaşlarının % 80’i, Almanya % 60-67, İtalya, Fransa maaşlarının % 70’ini vatandaşlarına vereceklerini açıkladılar.

Ekonomi Bakanının çarpan etkili 600 Milyarlık destek paketini incelediğimde karşıma hane halkı, esnaf ve şirketler dahil herkesin daha da borçlanması çıktı.

Açık ve net gördüğüm… Doğruluğunu bilmediğimiz 6 milyon vatandaşa 1.000 TL bedelsiz yardım yapıldı. Tutarı 6 milyar, bugüne kadar 3,5 milyon bedelsiz virüs testi yapıldı, hani övündüğümüz “TESTLERİ BEDEVA YAPIYORUZ” lafı edilen tutar, test bedelini çok uçarak yazayım, her bir test 1.000 TL olsa 3,5 milyar eder. Toplan harcanan 10 milyar bile değil, gerisi kredi, yani borçlanma, vatandaşı borçlandırma…

Peki borçlanma nereden? kamu bankalarından yani ziraat, halk ve vakıflar bankası

Kimin bankası bunlar? halkın, vatandaşın bankası,

Krediler reel piyasa koşul ve oranları ile örtüşüyor mu? Hayır

Sonucu nedir? Kamu zararı…

Zararı Kim ödüyor veya ödeyecek? Halk, vatandaş…

Peki ihtiyacı olanlar yararlandı mı bu destekten? BİLMİYORUZ…

O zaman çarpan etkisi ile 590 milyar kime verildi? İktidardan birkaç kişi biliyor.

İktidar hepimizi yakıyor; Biz yanmışız, birileri bizi dövüyor, üstelik bizi ne ile dövdüklerini de bilmiyoruz.

Parti devleti ile mi… polis devleti ile mi, yoksa hukukun arkasından dolanarak mı, kararname ile mi… genelge ile mi… yoksa keyfi mi?

Bunu yazarken aklıma güzel bir anekdot geldi, siz değerli okuyucularımla paylaşmak isterim…

Adamın biri yanmış,

Hastaneye gitmiş…

Hemşire sormuş;              Amca neyin var…

Amca, hemşireye;            ben yandım kızım demiş…

Hemşire devam etmiş:    Amca senin yanıklarından çok kırıkların var demiş…

Amca, hemşireye;            Kızım beni kürekle söndürdüler! Demiş…

Evet vatandaş yanıyor, devletten destek bekliyor, itiraz ediyor, düşüncelerini söylüyor, hakkını arıyor ama vatandaş can suyu beklerken iktidar kürekle söndürüyor, kırılmadık bir tarafını bırakmıyor.

GELELİM LA CASA DE PAPEL’in 5. SEZONUNA

La casa de papelin 5. Sezonu virüs nedeni ile çekilmemiş olabilir ama merkez bankası ve darphanede 5. Sezonu 3 vardiya mesai yaparak sürdürüyor.

M1-M2… şeklinde açıklayarak teknik terimlerle girmeden, 2009 Yılında tedavüldeki paramız 38 milyar civarındaydı. 2018 döviz krizine kadar geçen süre içerisinde, yaklaşık 10 yılda bu rakam 133 milyara çıktı.

Virüs ile birlikte nisan ayı itibarı ile tedavüldeki para miktarımız 217 Milyar TL’ye ulaştığı ifade ediliyor. Le Casa De Papelin Türkiye versiyonu % 63 oranında bir performans sergilemiş ve para basmıştır.

Anlayacağımız dilde konuya bakalım, bankadan para çektiğinizde, size sıfır araba kokusunda, matbaa kokulu gıcır gıcır paraları veriyorlar. Bu konu Ekonomi Bakanının açıkladığı makyajlı bilgiler gibi değil, reel yani gerçektir. Hepimiz bunu görüyoruz ve yaşıyoruz.

Ekonomi biliminde para basılması, paranın çoğalması enflasyon yaratır. Taze basılan paralarla bankalar likidite edilip farklı enstrümanlarla piyasaya sürülüyor. Kamu bankaları konut kredileri faiz oranlarını düşürünce, vatandaş daha krediye başvurmadan bol para ile şişirilecek piyasa hemen etkisini gösterdi ve konut fiyatları arttı.

Burada şuna dikkat etmek gerekir. Basılan para yeni bir talep yaratmıyorsa enflasyonu körüklemez. Yani rutin ve alışılagelmiş giderlerin karşılanması için kullanılıyorsa enflasyon üzerinde pek fazla etkisi olmaz ama Şişkinlik yaratılan bu piyasa 3. Çeyrekten sonra kendisini enflasyon olarak gösterecektir. İşten çıkarma yasağının kalkması ve daralan üretimin giderek azalması ile birlikte resesyon(Daralma) görülecek ve halk, stagflasyon (Durgunluk, Daralma İçerisinde Hayat Pahalılığı) ile tanışacaktır.

Virüs ortamında, sadece biz değil diğer ülkeler de le casa de papelin 5. sezonunu çekiyorlar. Özellikle dolar. Dolar, bizim paramız gibi değil, dünyanın dört bucağında konvertibil, her yerde geçerli ve değiştirilebilen, yani dünya parası, biz dövizi ihracat, turizm gelirleri ve yabancıların ülkemize yaptıkları yatırımlar ile elde edebiliyoruz.

Katar’dan yaratılan 15 milyar dolarlık Kuveyt dinarı swapı ile değil…

Katar bize ne katar…

DEMOKRASİ VE HUKUK EKONOMİNİN İLACI

Ülkemizde demokrasi sorunlu, hukuk sorunlu, özgürlükler sorunlu, silahsız ve kaba kuvvet yerine kalemini kullanan gazeteciler hapiste, kadın ve çocuk hakları yerlerde sürünüyor, çevreye karşı acımasız davranıyoruz.

Mart 2020 itibarı ile kısa vadeli borç stokumuz 118 milyar dolar, yani bir yıl içinde ödememiz gereken borç tutarı, iktidar, ithalata dayalı bir büyüme politikası izliyor ve bu politika değişmedi.

İthalat ve ihracatta bir azalma var. Borç arıyor bulamıyoruz. IMF’nin kapısına gitmek istenmiyor. Türkiye 628 CDS (Kredi Temerrüt Swapı) puanı ile iflas etmiş Arjantin ve Venezüella’nın gerisinde dünyada sondan üçüncü durumda, çok yüksek oranlarla ancak borç bulacak, tabi ki bulabilirse… (Katar Hariç)

Ülkemizin ivedi dövize, yabancı yatırımcıya ve dış kaynaklı turizm gelirlerine ihtiyacı var. Bunlarda, demokrasi ve hukuk alanında iyileşme ve güven istiyor ve bunları sağlarsanız gelirim diyor.

Fiili durum; otoriter, dikta ve tek adam yönetimi, üstüne üstelik Rusya ve Çin gibi ülkemizde de virüs vaka sayılarını, uluslararası tablo ve çizelgelerde şüpheli gösteren bir ortamda, Avrupa, hala bizi seyahat edilecek ülkeler listesi dışında tutarken, turist gelmezken, yabancılar yatırım yapmazken, Katar’dan gelen pansuman tedavileri ile dış ödemeler bilançosunda iyileşme beklenmesi doğru olmaz.

Halk dili ile; bize döviz lazım, başka ülkelerinin parasını basma gibi bir imkânımız yok, yabancı yatırımcı bize demokrasi, hukuk ve insan hakları alanında 3. Dünya ülkeleri gibi davranma yoksa gelmem diyor, bırakın yabancı turist gelmesini, virüste 2. Dalga çıkar, gittiğim yerde kalırım, işimi kaybederim korkusu ve gümrüklerde başta Almanya olmak üzere giriş çıkışı zorlaştırıcı yaptırımları nedeni ile bu yıl kendi vatandaşlarımız da gelmeyecek ama çözüm her zaman var. Tehlike büyüdükçe Umutlarda büyür.

VATANDAŞ NEDEN DÖVİZ ALIR başlıklı, piyasalardaki değişimleri, temel ve teknik analizleri ile gelecek yazımızda değerlendireceğim.

“Bir insan parasını kaybetmişse, hiçbir şeyini kaybetmemiş demektir, sağlığını kaybetmişse, hayatının yarısını kaybetmiş demektir, ümidini kaybetmişse, her şeyini kaybetmiş demektir.” Konfüçyüs