Siyaset denen şey öyle karmaşık bir iş değildir. İki soruya cevap arar. Parayı kimden alacaksın yani neye ne kadar vergi koyacaksın? Aldığın bu parayı nereye harcayacaksın? Bu sorulara verilen cevaplar ve yaptığı uygulamalar iktidarın siyasi konumunu, kimden yana olduğunu belirler.

Örneğin uzaktan eğitime ulaşmaya çalışan öğrencilerin almak istediği bilgisayardan ÖTV alırken pırlantadan ÖTV almazsanız halktan yana olduğunuzu söyleyemez, “eğitim şart” edebiyatı yapamazsınız. Ya da çiftçinin kullandığı mazotu yatla gezen kişinin kullandığı mazottan daha pahalıya satarsanız çiftçiden üreticiden yana olduğunuzu söyleyemezsiniz. Ya da söylersiniz de bu söyleminizin tutarlılığı olmaz.

Yaşadığımız yangın bu gerçeği bir başka boyutuyla daha karşımıza çıkardı. Akdeniz iklim kuşağında olan yani yazları sıcak ve kurak geçen, her yıl irili ufaklı yangınlarla sarsılan bir ülkede yangın söndürme uçağı almak yerine “itibardan tasarruf edilmez” diye özel uçaklar, helikopterler alırsanız yanmasını önleyemediğiniz ormanları, o özel helikopterinize binip havadan izlemekle yetinirsiniz.

Orman yangınlarının olduğu bölgeye özel uçakla gidip “envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” denilmesi tesadüf değil siyasi tercihlerin sonucudur. Oda TV’nin haberine göre Orman Bakanı Pakdemirli’nin kullandığı özel uçağın parasıyla (8.1 milyon dolar) her biri 5.2 milyon dolar değerinde yaklaşık iki yangın söndürme uçağı alınabiliyor. Ülkede topladığınız vergileri ülkenin temel ihtiyaçlarına, doğal kaynaklarının korunmasına harcamak yerine saraylara, özel uçaklara, makam arabalarına harcar sonra da yanan yerlerin yeniden ağaçlandırılması için IBAN numarası verirseniz halkın çıkarlarını koruduğunuzu söyleyemezseniz.

Yaşadığımız yangın siyasi iktidarın tercihlerinin hayatımızı nasıl etkilediğini somut şekilde ortaya koydu. İktidarın tercihleri halktan, ülkenin doğal kaynakların korunmasından yana olmayınca ormanları yanan, ağaçları kesilen, denizleri ölmekte olan, gölleri kuruyan, nehirleri kirlenen bir ülke olduk. Bu tercihlerin bir sonucu olarak felaket bölgelerine uzun araç konvoylarıyla gidenlerin kendisinden çözüm ve çare bekleyen halka verdiği şey kafasına fırlattığı bir paket çaydan öteye geçmiyor.

Yangınlar, daha hızlı karar alınacak diye önümüze konulan cumhurbaşkanlığı sisteminin bütün devlet mekanizmasını nasıl kilitlediğini de gösterdi. Hemen her şey için “cumhurbaşkanının talimatını” bekleyen devlet mekanizması bırakın hızlı karar almayı adeta felç olmuş durumda. Toplanan vergilerin öncelikle nereye harcanacağına, orman yangınları için uçak alınıp alınmayacağına tek bir kişi karar verince sistem işlemez hale geliyor.

Elbette yaşadığımız yangılar bir felaket ve ortaya çıkmasının birden çok nedeni var. Bu nedenlerin birisi de iklim krizi. Ancak yangınların öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşadığımız şeyler derin bir yönetim krizi içinde olduğumuzu gösteriyor. Yaşadığımız bu kriz kaderimiz değil ve değiştirmek elimizde. Bizim vergilerimizi harcama konusunda tercihler ortaya koyan siyasi iktidarın bu tercihlerini geniş halk kesimlerinin çıkarına yapmasını sağlamanın yolu bizim oy tercihlerimizi doğru yapmamızdan geçiyor. Yangınlar bize en azından bunu göstermiş olmalı.