“Bülent, yoksa biz radikal kişiler miyiz? Ya da marjinal adamlar mıyız da böyle bir protestoya gidiyoruz?” Soruyu soran kişi benimle birlikte İzmir Atatürk Lisesinde (İAL) Türkiye Gençlik Vakfına (TÜGVA) derslik tahsis edilmesini protesto etmek için 9 Ağustos 2017 tarihinde okulun önünde yapılacak olan toplantıya katılmaya gelen İAL mezunu bir arkadaşım. O da benim gibi 55 yaşlarında, Türkiye’nin en iyi okullarında eğitim almış, delikanlılık zamanlarında bile mantıklı, olgun, hayatının hiçbir döneminde herhangi bir aşırılığın içinde olmamış, ciddi bir kariyer geçmişi olan bir kişi.  “Aksine” diye yanıtladım. “Biz makul insanlarız. Okulumuzla ilgili olarak yanlış yapıldığını düşündüğümüz bir işe karşı çıkmak üzere demokratik hakkımızı kullanmak için buradayız”.

Geçenlerde İAL’nin bir yöneticisinin TÜGVA’nın İAL’nin imkanlarını kullanmak üzere başlattığı girişimlere karşı çıkması nedeniyle görevinden alındığına ilişkin iddiaların yer aldığı haberleri okuyunca arkadaşımla aramızda geçen yukarıdaki diyaloğu hatırladım.

Atatürk Lisesine 1976 yılında Nazilli’den gelen bir yatılı öğrenci olarak başlamıştım. Uyum sağlamam çok zor olmuştu. 40 kişilik sınıfımda neredeyse 25 kişi okul ya da sınıf birincisiydi. Ama ilginçtir ki, böyle olması öğretmenleri pek ilgilendirmiyordu. Sınıfın önüne bizleri zorlayacak yüksek bir eğitim çıtası koymuşlardı ve bizden büyük bir entelektüel sıçrama bekliyorlardı. Verdikleri mesaj çok net ve katıydı; Matematik, Fen Bilgisi, Coğrafya, Edebiyat, İngilizce ve diğerleri…Bunları çok çalışın ve öğrenin ya da bu sıraları ve yatakhaneyi meşgul etmeyin. Başka bir seçeneğe yer yoktu. Bu talimatı eğip bükme olanağı da yoktu. Çünkü bu talep, okulun 1888 yılından 1976 yılına uzanan geleneğini yansıtıyordu.

Bu gelenek çerçevesinde yetişen İAL mezunları başarılı sanatçılar, bilim insanları, başbakanlar, bakanlar, komutanlar, mesleklerinde başarılı bireyler olarak topluma büyük hizmetler verdiler. Ayrıca hem öğrenciler hem de mezunlar arasında dünyada az görülebilecek olağanüstü bir dayanışma oluşmuştur. Bu dayanışmanın temelini bilgi paylaşımı, dostluk ve yardımlaşmanın oluşturması topluma önemli faydalar sağlamaktadır.

Bu gerçek bütün açıklığı ile ortada iken okulun dersliklerinin daha üç sene önce kurulmuş ve camia tarafından tasvip edilmeyen bir kuruma tahsis edilmesine itiraz edilmişti. Bu itirazlar üzerine konu kapandı, tahsis gerçekleşmedi. Bununla birlikte, bugünlerde bu tahsise karşı çıkan okul yöneticisinin idare tarafından soruşturulduğu, başka görevlere atandığı, mahkeme kararı ile görevine iade edilmesine rağmen yeniden başka görevlere atandığına dair haberler basında yer aldı.

Bu konu ilgimi çekti. Mahkeme kararlarının idare tarafından görmezden gelindiği iddiası çok hassas bir konu olduğundan olayı internette farklı kaynaklardan incelemek için araştırdığımda karşıma bundan daha ilginç bir haber çıktı: Menemen’in eski vergi binası TÜGVA’ya tahsis edilmişti.

Menemen Vergi Dairesinin TÜGVA’ya TAHSİS EDİLMESİ

Bu haberin çok daha sembolik bir önemi var. Çünkü devlet vatandaşın vergileri ile edindiği bir vergi dairesi binasını bir vakfa bedelsiz olarak tahsis ediyor. Türkiye’de 5 binin üzerinde vakıf var. İzmir’de de eğitim dâhil olmak üzere yıllardır faaliyet gösteren pek çok vakıf ve dernek var. 85 milyona ait bir mülkün kim tarafından, hangi yetkiyle, hangi gerekçeyle bir vakfa verildiğini merak ettim. Merak etmemin sebebi de bu binanın parasının halkın cebinden çıkmış olması. Haber basında yer alalı iki haftadan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen ilgililerden bir açıklama gelmedi. Hâlbuki çoktan, hem de belgelere dayanılarak bir açıklama yapılmış olması gerekirdi.

“Belgeler” deyince kastettiğim şey şu: Birincisi, uzmanlar tarafından hazırlanmış, bu kamu binasının kamu yararını en üst düzeyde sağlayacak şekilde kullanma yönteminin (bir başka kamu kuruluşunun ihtiyacına tahsis edilmesi de dâhil olmak üzere) ne olduğunu ortaya koyan ve kanıtlayan bir rapor. İkincisi; Eğer rapor bu binanın devletin ihtiyaçları için kullanılması değil de, eğitimle ilgili bir vakıf veya derneğe bedelsiz olarak devredilmesinin en yüksek kamu yararını sağlayacağını kanıtlıyor ve böyle yapılması önerisinde bulunuyorsa, söz konusu rapor doğrultusunda hareket edilmesini, yani binanın amacı eğitim olan vakıf ve dernekler arasından yapılacak bir seçim sonucu bedelsiz olarak tahsis edilmesini onaylayan ve yetkili bir heyet tarafından alınmış karar belgesi. Üçüncüsü;  binanın seçilecek bir eğitim vakfı veya derneğine tahsis edilme kararı ile tahsis edileceği kuruluşun seçilme kriterlerini açıklayan, bu kriterler çevresinde binayı değerlendirmek isteyen vakıf ve derneklerin projelerini belli bir başvuru tarihine kadar ilgili başvuru makamı olan devlet kuruluşuna iletilmesi gerektiğini uygun medya araçları ile ilan eden duyuru. Dördüncüsü, birbiri ile yarışan vakıf ve dernekler ile projelerinin içinden duyurulan kriterlere en uygun olanının yetkili bir heyet tarafından seçildiğini gösteren belgeler. Beşincisi, idare ile vakıf veya dernek arasında imzalanan, binanın kullanımına ilişkin sözleşme.

Aynısı olması şart değil. Ama belgelemenin genel hatlarıyla yukarıdaki paragrafta verilen çerçevede gerçekleşmesi gerekir. Çok fazla şey istendiği düşünebilir. Ama burada vatandaşların cebinden çıkan paralarla edinilmiş bir vergi dairesi binasından bahsedilmekte. Tabii ki bu paraların her kuruşunun hesabının detaylı bir belgeleme ile verilmesi gerekir. Ayrıca, yedi asrı aşkın bir tarihi ve imparatorluk geçmişi olan bir devletin kamu kaynaklarını kullanırken son derece ilkeli olması gerekir. Ülkeye ve/veya insanlığa fayda yaratmak iddiası ile faaliyet gösteren vakıf ve derneklerin de bu kuralları özellikle desteklemesi, bunlara uyması beklenir. Kurallara uygun ve şeffaf bir şekilde yapılan tahsisler tarafları önemli hukuki risklerden de koruyacak, gelecekte beklenmedik ve öngörülemeyen hukuki sorunların yaşanmasına engel teşkil edecektir.  

Daha bundan beş sene önce bini aşkın vakıf ve derneğin kapatıldığı hafızalarda. Kapatılmalarının gerekçesi bunların kamu yararı üretmemeleri hatta kamuya zararlı olduğu görüşüydü. Bu noktaya gelinmesinde muhtemelen modern bir devletin denetim ve kontrol araçlarının bu kuruluşlara etkili bir şekilde uygulanmaması da önemli rol oynamıştı. Bu nedenle vakıf ve dernekler her ne kadar iyilik üreten kuruluşlar olarak görülse de bunların özellikle devlet kaynaklarından faydalanmasının çok ciddi kurallara bağlanması ve takip edilmesi gerekir. 

Devletin şeffaf davranması da çok önemli bir konu. Bu eski vergi dairesi binasının vakıf ve derneklere verileceğinin en geniş şekilde ilanından başlayarak tüm sürecin şeffaf olması gerekir. Özelikle diğer başvuruların neden kabul edilmediğinin, projeleri reddedilen derneklere ve vakıflara iletilmesi çok önemlidir. Reddedilme sebeplerinin iletilmesi reddedilen vakıf ve derneklerin kendilerini geliştirmelerine büyük katkı sağlayacaktır.

Menemen’in eski vergi dairesi binasının TÜGVA’ya yukarıda belirtilen prensipler çerçevesinde; yani kamu yararı, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri gözetilerek, müracaatta bulunan tüm vakıf ve derneklerin projelerin adil ve eşitlikçi bir yaklaşımla değerlendirilerek tahsis edilmiş olması ve bunların belgelenebilmesi gerekir. Böyle yapılmadıysa hatadan dönülmesi, tahsisin iptal edilmesi ve sürecin düzgün bir şekilde yeniden başlatılması gerekir.