Geçtiğimiz günlerde 21 yaşında, güzeller güzeli bir kadının, Neslican'ın kanser sebebiyle yaşamdan bir yaprak gibi düşüp yitişine tanıklık ettik; birçoğumuz için sarsıcı, acıtan bir tanıklık oldu bu. Birçoğumuz, diyorum çünkü diri bedenlerimize ve ruhlarımıza bitimsiz nefret besleyen bir güruh, ölü bedenler üzerinden de nefretini, düşmanlığını aymazca sürdürmeye devam etti. Neslican'ın ardından yazılanlar, söylenenler, insani tüm değerleri alaşağı etmekle kalmayıp 'nasıl bir toplum içerisinde kendimizi var etmeye çabalıyoruz' gerçeğiyle de bir kez daha yüzleşmeye mecbur bıraktı bizleri. Muhafazakar/İslamcı kesimin bu nefretinin temel öznesinin ne olduğunu saptamak elbette güç değil; birincil olarak 'kadın düşmanlığı' , ikincil olarak ise 'özgür, dirençli, mücadeleci ve cesur kadın düşmanlığı.' Bir bacağını kaybetmiş, 3 kez kanseri yenmiş ve 4. kez yine yeniden kanser ile savaşan - tam anlamıyla savaşan- bir kadının, Neslican'ın, ölümün kıyısında iken dahi kendisine olan özsaygısını, özgüvenini ve özbenliğini muhafaza etmesi; kişisel bakımından taviz vermemesi; protez bacağına karşın şortunu giymekten vazgeçmemesi, bedenini sevmesi ve tümüyle sahiplenmesi ve de en önemlisi tevekkül etmeyip mücadelesini son ana dek sürdürmesi organize bir itibarsızlaştırma için yeterli nedenlerdi. Her şeyimizle bizleri toplumdan izole etmek, görünmez kılmak, özne olmaktan çıkarıp edilgenleştirmek isteyen o güruhun karşısında böylesi bir kadın olmak tüm silahların atış menziline girmek demekti. Fakat biz tüm bunlara karşın Neslican'ı ' belki kaybedeceğim ama savaşırken kaybedeceğim' şiarıyla, pes etmeyen ruhuyla, umut veren gücüyle içimizde yaşatmaya devam edeceğiz. Savaşanların, 'kaybetmiş dahi olsa' yenilmiş sayılmayacağını tarihsel belleğimizle her daim anımsayacağız.

Neslican, MÜCADELEN ÇOK GÜZELDİ ve biz senin bıraktığın yerden ve yine senin inandığın yaşam adına mücadeleye devam edeceğiz. Şimdi gövdeni boylu boyunca uzattığın toprak seni hiç incitmesin kız kardeşim. Daima sevgiyle ve öğrettikleri adına minnetle...