Bugünlerde bir iş başvurusu yapacaksanız ve diğer adaylar içinde “en iyi” olmanız bekleniyorsa, başınız ciddi biçimde dertte demektir. Çünkü bütün dünyada süreç böyle işliyor. Mesela, dünyanın herhangi bir yerinde, çok uluslu bir plazanın toplantı salonunda olduğunuzu farz edin. İşi kapmaya çalışan dört aday var. Diğer üçünü eleyip o çok istediğiniz işi almanız lazım. Ama bu sıradan bir iş görüşmesi değil. Olay bir iş görüşmesinden çıkıp bir “yarışmaya” dönüşüyor. İki seçeneğiniz var. “Ben, bu zırvalığa tahammül etmek zorunda değilim, canınız cehenneme!” deyip orayı terk edersiniz. Ya da başınıza neler geleceğini bizzat yaşayarak görürsünüz. Bu arada, adaylar arasında “hangimiz daha vahşiyiz?” kıvamında bir yarışma söz konusu.

“Orospu çocuğu gibi görünen iyi bir insan aramıyoruz, iyi bir insan gibi görünen bir orospu çocuğu arıyoruz.” Bir iş görüşmesinde varılan son nokta ! İşin özü ancak bu kadar net olarak özetlenebilirdi. Grönholm Metodu adlı bir personel seçim yöntemi kullanarak çok uluslu Dekia Şirketi işe alacığı kişiyi belirliyor. Seçim sürecinde bu dört insanın yaptıkları seçimler ve tercihleri günümüz modern insanını yansıtıyor. Yer Bornova Sevda Şener Sahnesi, Metot oyunundayız.  Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu sezonu “Metot” oyunuyla açıyor. 2018’de Murat Niyazi Emre’ye (oyunda Kerem karakterini canlandırıyor) 1. Özdemir Nutku Tiyatro Ödülleri Yılın Erkek Oyuncusu Ödülünü kazandıran oyun büyük ilgi görüyor. Onur Erdoğan’ın sahneye koyduğu oyunda başrolleri İbrahim Güngör (Fırat), Jülide Kara (Elif), Murat Niyazi Emre (Kerem) ve Esra Tarhan (Merve) paylaşıyorlar. Oyunun dekor tasarımında İlker Şahin, müzik tasarımında Gökay Kaçanoğlu ve Afiş Grafik Tasarımında Alpgiray Kelem’in imzası var.  

“Metot” tam bir psikolojik gerilim. Seyircinin koltuğun kenarında, adeta diken üstünde izlediği oyunu İspanyol yazar Jordi Galceran 2003 yılında kaleme alıyor. Katalan yazar Galceran felsefe ve psikolojiyle yakından ilgileniyor. Tiyatronun mutfağından yetişmiş biri. Kostümü, ışığı, dekoru, oyunculuğu biliyor. Mutfağın bütün elemanlarına hakim bir sanatçı.  Oyunda psikolojiyi ve felsefeyi ustalıkla kullanıyor. Seyirciyi edilgen bırakırken aynı zamanda etken olmaya davet ediyor. Seyirci koltuklarda otururken oyunun sonuna kadar oyuncularla birlikte çalışıyor. Oyunun amacı günümüz iş dünyasının acımasız kuralları içinde hayatta kalmaya çalışan insanların “işi almak uğruna” neler yapabileceklerini göstermek. Gerçekten, yapamayacakları hiçbir şey yok. Gerekirse ruhlarını bile satarlar. İşte tam bu gelgitler içinde yazar Jordi Galceran insanların hırs ve para uğruna ne kadar “ileri gidebileceklerinin” ipuçlarını veriyor. Hakikaten, ne kadar ileri gidilebilir ki? İş dünyası gibi değişken ve kaygan bir zemin üzerinde “ayakta kalmanın” söz konusu olduğu bir durum var. İnsanın işi kapabilmek uğruna ne kadar “vahşileşebildiğine” tanık oluyoruz ama esas önemli olan “insanın bu hale nasıl geldiğini” gösterebilmek. Aç gözlü, vahşi kapitalist sistem  “öldürmeyelim ama süründürelim” mantığıyla işliyor.  Ölmek istemiyoruz ama işi bırakırsak öleceğiz. O zaman “hadi bu ayı da idare edeyim de gelecek ay bir şeyler çıkarsa bakarım” diye kendimizi oyalayıp duruyoruz. Böylece hayatımızın sonuna geliyoruz. Sonra da, hepimize geçmiş olsun oluyor. Aslında oyun dört kişilik değil. Oyun, dört artı bir mantığı üzerine kurulu. Artı biri seyirci oluşturuyor. Oyun boyunca seyirci konuşmuyor ama tıpkı bir pinpon oyunu gibi duygusal iniş çıkışlarda seyirciden gelen tepkiler oyunun ve oyuncuların enerjisini yükseltiyor. Bu oyunda “iyi olmak” yetmiyor. Rakibini aşağı çekip, onu ezip üstüne çıkmak gerekiyor. Peki, aç gözlülüğün sınır tanımadığı ve kötülüğün sıradanlaştığı bir dünyada bütün bunlar “gerekli” mi ve bunlara “değer” mi? Bütün bu soruların yanıtları “Metot” oyununda yer alıyor. İçinde yaşadığımız modern zamanları yansıtan “Metot” kesinlikle görülmesi gereken bir oyun.