“Onlar ki toprakta karınca/ suda balık/ havada kuş kadar çokturlar/ korkak/cesur/cahil/ hakim ve çocukturlar / ve kahreden yaratan ki onlardır/ destanımızda yalnız onların maceraları vardır”

Sahnede insan bedeniyle açılan pencereler var. Bu pencereler Nazım Hikmet’in hapishane penceresidir. O pencereden dünyaya dökülen sözcükler Kuvay-i Milliye Destanı olarak ölümsüzleşiyor. Bu destan, Kurtuluş Savaşında düşünmeden hayatlarını ortaya koyanların, toprağın altında kefensiz yatanların, isimsiz yüz binlerin destanıdır. İlk önce kitap olarak basılan eser şimdi tiyatro sahnesinde, oyuncuların ağzından dökülen sözcükler olarak ruhumuza işliyor. O destan ki, zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayanlara adanmıştır.

“Ateşi ve ihaneti gördük/ ve kanlı bankerler pazarında/ memleketi Alaman'a satanlar/ yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar/düştüler can kaygusuna/ ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından/ karanlığa karışarak basıp gittiler/ Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet/ en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat/dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat/ iki kat soyulmamak için”

Kuvay-i Milliye Destanı, İzmir Belediyesi Deneme Sahnesi oyuncuları tarafından İsmet İnönü Sanat Merkezinde sergilendi. Ayşe Emel Mesci’nin sahneye koyduğu eser, tiyatro sahnesine Ali Berktay tarafından uyarlanıyor. Okay Temiz’in müziklerini yaptığı destanın afişinde ressam Avni Arbaş’ın “Kuvay-i Milliye Atları”nı görüyoruz. Ayşe Emel Mesci oyunu üç kez sahneye koymuş. Oyunun sahnelenme macerasını şöyle anlatıyor. “Bu sahneye koyduğumuz 3. Kuvay-i Milliye Destanı oluyor. 2016 yılında Müjdat Gezen Sanat Merkezinde, 4. Sınıf öğrencilerinin sahne hocalarından biriydim. Sahne dersinde öğrencileri çalıştırırken bu oyunu çalışmaya başladık. İstanbul Festivali oyunu festivalde sahnelememi istedi ve oyun ilk kez İstanbul Festivali kapsamında sergilendi. 2. defa 2019 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi, Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale tarafından davet edildim. 4. Sınıf öğrencileriyle birlikte mezuniyet oyunu olarak destanı Bilkent Üniversitesi Sahnesinde sergiledik. 3. olarak, bu yılın Şubat ayında İzmir Belediyesinden bir teklif geldi. İzmir Belediyesi Deneme Sahnesinin açılış oyunu olarak, bir oyun sahneye koymamı istediler ve bana bir oyun gönderdiler. Ben de ‘bu oyun çok güzel ama açılış oyunu olarak uygun değil, İzmir’in tarihi ile ilgili bir oyun olması lazım. İzmir’de Kuvay-i Milliye Destanı yapalım’ dedim ve oyunu İzmir’in Kurtuluşu haftasında 7, 8 ve 9 Eylül’de İsmet İnönü Sahnesinde sergiledik”

Nazım Hikmet destanı ilk kez 1939 yılında İstanbul Tevkifhanesinde yazmaya başlar, 1940’da Çankırı Hapishanesinde yazmaya devam eder ve 1941’de Bursa Hapishanesinde eseri tamamlar. Nazım Hikmet sözcüklerle, Kurtuluş Savaşını yedi düvele karşı, her cephede bir kez daha kazanıyor. Üstelik şartlar şimdi daha çetin. Amerikancı mandalar, manda severler, para babaları, borsa simsarları günümüzde daha yüksek perdeden öterken, Nazım’ın yakıcı dizeleri onları tüm zamanlarda bir kez daha yeniyor. “Dörtnala gelip Uzak Asya'dan / Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan / bu memleket bizim/ Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak / ve ipek bir halıya benzeyen toprak, / bu cehennem, bu cennet bizim/ Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, / yok edin insanın insana kulluğunu, / bu davet bizim…/ Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, / bu hasret bizim…” Nazım’ın da dediği gibi bu aziz Anadolu toprakları, bu memleket bizim!