Siyasal iktidar kayyum politikasında yeni bir aşamaya geçmiş görünüyor. Urla’nın CHP’li Belediye Başkanı sözde FETÖ iddialarıyla tutuklanınca Belediye Kanunu hükümlerini aşan bir yorum yapan İçişleri Bakanlığı, önce başkanı görevden uzaklaştırdı sonra da ilçe kaymakamını kayyum olarak atadı.

Sözde iddialar diyorum çünkü Urla Belediye Başkanı hakkındaki iddialar ve deliller, hakkında beraat hükmü kurulan Bülent Arınç’ın damadı hakkındaki iddiaların ve delillerin yüzde biri bile değil.

Kanun hükümlerini aşan diyorum çünkü belediye başkanı hakkında görevden uzaklaştırma kararı verilebilmesi için “göreviyle ilgili bir suç nedeniyle hakkında soruşturma” başlaması gerekiyor (5393 sayılı Kanun m.47/1). Oysa Urla Belediye Başkanı hakkındaki iddiaların tümü görevinden önceki döneme ilişkin, yani göreviyle ilgili suçlama yok.

Urla Belediye Başkanının önce tutuklanması, sonrada görevinden uzaklaştırılması üzerine Valilik tarafından yapılan kayyum ataması 18.8.2016 tarihli 674 sayılı KHK’ya dayalı olarak yapıldı. Bu KHK darbe girişimi sonrasında oluşturulan OHAL Rejimi içinde çıkarıldı. OHAL kalktığı halde yürürlüğü devam eden bu düzenleme olmasaydı, tutuklanan başkanın yerine belediye meclisi tarafından başkan vekili seçebilecekti.

Atanan kayyum, aynı düzenlemeye dayanarak, Belediye Meclisini toplamayacağını, belediyenin tüm işlerini tek başına yapacağını açıklayarak belediye başkanından sonra belediye meclisini de fiilen görevden uzaklaştırmış oldu.

CHP tüm bu tasarruflara karşı çıkışını sürdürüyor. Cuma günü, fiilen görevinden uzaklaştırılan Urla Belediye Meclisinin toplanması gereken gün ve saatte, Urla’da geniş katılımlı bir toplantı yapıldı. Yapılan açıklamalara göre söz konusu toplantıda; hukuka aykırı OHAL rejimine ve yasalarına karşı demokrasiden yana tavır alınmasına, Urla Belediye Meclisinin çalışmalarını sürdürmesine karar verildi.

Urla Belediye Meclisi KHK ile getirilen OHAL düzenlemesi olmasaydı ne yapacak idiyse onu yapmaya; sonraki toplantısında kendi üyeleri arasından bir başkan vekili seçmeye, her ay normal toplantı gününde toplanmaya ve seçeceği başkan vekiliyle birlikte Urla halkının sandığa yansıyan iradesine sahip çıkmaya, sorunlarını çözmek için çalışmaya karar verdi.

Alınan bu kararlar son derece önemli. Her şeyden önce iktidarın uyguladığı kayyum politikasına karşı ilk kez bilinen tepkilerin dışına çıkan bir tepki veriliyor. Meclisi yok sayan ve fiilen görevden alan anlayışa karşı çıkılıyor. Üstelik bu tepki anlık veya günlük değil süreklilik arz ediyor. “İktidarın kayyumu varsa halkın seçilmiş meclisi var” denilerek halkın iradesi ile oluşan meclise sahip çıkılıyor ve meclisin çalışması sağlanıyor.

Aslında bu tavır; CHP’nin genlerine ve kurucu değerlerine uygun, tarihten gelen bir tavrı temsil ediyor. Zira CHP, 1918’de İstanbul işgal edilip Meclis-i Mebusan dağıtıldığında bunu kabul etmeyip halka giden, halkıyla birlikte Meclisi yeniden toplayan kişilerin kurduğu bir parti. Bu nedenle CHP seçilmiş meclisin dağıtılmasını, yok edilmesini sineye çekecek bir parti değildir.

Urla Belediye Meclisi, Hababam Sınıfından Mahmut Hocanın sözlerini uyarlayarak hepimize sesleniyor: “Meclis sadece dört yanı duvarla çevrili, tepesinde dam olan yer değildir. Meclis her yerdir. Sırasında bir meydan, sırasında bir köy odası, sırasında bir toplantı salonu. Demokrasinin, halk iradesinin var olduğu her yer meclistir”.

Urla halkı ve belediye meclisi, “halk iradesinin var olduğu her yer meclistir” diyerek bize yeni bir demokratik mücadele penceresi açıyor. Destek olmak hepimizin borcudur.