İleri bir tarihe kontrol randevusu alacaktık. Telefonla bile veriyorlardı aslında ama biraz da buluşma mekânı olarak hastaneyi seçmiştik ve sanki bizim maksadımız, bu ilaç hastalık ve dezenfektan kokan koridorlarda yürümek, usulca hastalıklara kafa tutabildiğimizi kendimize ispatlamaktı.

               Hastanede olup acelesi olmamak şanslı olmak demektir. Ve büyük olasılıkla önemli bir şeyi olmamak. Ciddi tahlil sonuçlarını almayacak olmak, kan kaybediyor olmamak, sıraları, kalabalıkları rakip olarak değil de şifa bulmaları için dua edilecek zor durumdakiler olarak görmek demektir. Aceleniz yoksa( gerçekte ileri evredir) kanserinizin çok da kötü olmadığını doktor söylerken bu yalan karşısında yakınlarınız da yere bakmamıştır. Hastanedeyseniz ve aceleniz yoksa hava sıcaklığından, ekonomiden hatta torunlardan bile bahsedebilirsiniz.

             Ana girişten sonra tabelalardaki okların söylediğine uyarak ilerledik. Yanımızdan geçen sedyeler uçuyor, kucaklarında ağlayan çocuklarıyla anneler koşuyordu. Sağa sola şaşkın şaşkın bakan amca ve teyzelerin yol sormasından nasiplerini almak istemeyen hastane çalışanları duvar diplerine yapışarak yürüyordu.

          Çıkacağımız kata gidecek asansörün önünde, bizden öncekilerin bastığı düğmenin getireceği asansörü beklemeye başladık.  Bekleyen kalabalıkta adeta her poliklinikten bir hasta vardı. Tedirgin bakışlı bir kadın, yüzünde lekeler olan bir adam, tekerlekli sandalyeli bir teyze, kolu alçılı bir çocuk, hırıltılı soluyan şişman bey… Düğmeye basan en önce bindi ama en önce ineceği için de kapının dibinde sıkışıp kaldı. Epey genç birisi kendisine yer kaldığı halde kalabalıktan rahatsız olacağını fark edip asansöre binmekten vazgeçerek, söylene söylene merdivene yöneldi.

       4.kata kadar 30-40 saniye süren bu havasız yolculukta asansör üç kez durdu. Doksanlarında olduğunu düşündüğüm (belki çökmüş bir yetmişlikti)amca sinirle bu otuz saniye boyunca konuştu:

              “suç bizim, öğretemedik size saygıyı, tekerlekli sandalyeliyi en sona bıraktınız, onların önceliği var…  Bak sıkıştılar kapının ağzında her seferinde inip inip biniyor… Hamilenin yaşlının, gazinin engellinin önceliği var. Ama suç bizim öğretemedik. Suç benim öğretmenim ben, ben öğretmeliydim”

          Asansördekiler homurtu şeklinde “bunamış yazık” dediler. İsteyenler amcanın demansı olduğunu söyleyebilir ama bence kendinden beklentileri devam eden ve biz de varız hala diyen, son ana kadar insan olmak için çabalayan, mesleğine saygı duyan bir öğretmendi…