“doktor bana İzmir yaz

Doktor ben iyi değilim

Bana iki tertip İzmir yaz

Yüreğim darda bozgundayım

Tütünüm acı tütmekteyim

Çatalkaya’nın dumanı gibi

Bak benzim külbeyaz

Doktor bana iki tertip İzmir yaz”

Değerli oyuncu ,yönetmen, oyun ve roman yazarı, şair Dinçer Sümer’i yitirdik.

Konservatuvarda okurken oyunculuk hocamdı. Sonrasında yıllarca asistanlığını yaptım. Tatlı sert denilen hocalardandı. Kimi zaman bir bakışında şimşekler çakar, kimi zaman bir yaprağın titreyişi gibi duyarlıydı.

Dinçer Hoca her zaman jilet gibi giyinir, tıraşını eksik etmezdi. Her zaman güzel kokardı. Bizler oyuncu olmaya çalışan, yeniyetme kopiller olarak dersine girmeden önce kendimize çeki düzen verme gereği hissederdik. Sahneyi pırıl pırıl temizler, biraz tedirgin ve alesta bir vaziyette hocayı beklerdik.

Büyük Rus yazar Anton Çehov’un Martı oyununu çalışıyorduk. Ben Trigorin adlı bir yazarı oynuyordum. Trigorin’in genç bir oyuncu olan Nina’ya gönlünü kaptırdığı bir sahneyi çalışıyorduk. Sahneyi hocanın istediği gibi bir türlü oynayamıyordum. İki saat boyunca kulisten sahneye girip “merhaba” dedim. Çıkıyorum, yine giriyorum. Çıkıyorum yine giriyorum. “Merhaba”. Tam iki saat boyunca içimden lanet okuduğum o “merhaba”yı söyleyemiyorum işte! Dinçer Hoca provaya ara verip beni yanına çağırdı ve Melih Cevdet Anday’ın “Rahatı Kaçan Ağaç” adlı şiirini okudu. Keyfi yerinde bir ağacın aşık olunca nasıl sarsıldığını anlatan o şiir yüreğimi dağladı. Provaya yeniden başladığımızda rolü bambaşka duyumsuyordum ve hakkıyla oynamayı başarabildim.

Eski Fotoğraflar, Gül Satardı Melek Hanım, Gecenin Kulları, Maviydi Bisikletim, Bir Düş Müydü O İzmir…

Hep ötelenmiş, yok sayılmış, görmezden gelinmiş kişilerin yangınlı yüreklerini, unutulmuş güzellikleri anlattı. Seyircisine, okuyucusuna sımsıcak bir dünya bıraktı. Keskin gözlem gücü, canlı ve güçlü kişileriyle daha başka, daha zarif, daha eğlenceli, daha duyarlı, daha insancıl bir dünyanın mümkün olduğunu gösterdi.

İzmir Devlet Tiyatrosu Dinçer Sümer’in Sandalım Kıyıya Bağlı adlı yapıtını oynamaya devam ediyor. Hoca’nın muhteşem yapıtı, Murat Çidamlı’nın harika rejisiyle ve nefis oyunculuklarla hayat buluyor. Tomris Çetinel, Mustafa Şen, Özkan Gezgin, Zeynep Nutku, Mesure Tahir ve diğer harika oyuncuların soluklarıyla kanatlanan bir barış türküsü içimizi sızlatarak içimizi ısıtıyor. Seyretmediyseniz, lütfen gidin ve bu güzel oyunu seyredin, Dinçer Sümer’in duyarlı dünyasıyla tanışın. Ayvuklalı Alekos ile Namazgahlı Şükrü Bey’in destanını içiniz pır pır ederek, yudum yudum duyumsayın.

Dinçer Sümer İzmirliydi. Futbolda Altay’ı tutardı. Tam bir İzmir sevdalısıydı.

Ne tuhaf bir tesadüf ki onu 9 Eylül’de, İzmir’in kurtuluş gününde yitirdik.

“öyle güzel bir yorgun adamdı ki babam,

böyle bir gülüşüyle ve susuşuyla

emeği, ekmeği, barışı

öğretiverirdi tastamam”

Güle güle güzel ve yorgun adam… Güle güle Dinçer Sümer… Güle güle Hocam…