Anayasanın 10. maddesi uyarınca kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Ancak yükümlülüğün sadece devlete ve devletin kurumlarına ait olduğunu söylemek doğru bir yaklaşım olmaz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak herkesin görevidir.

Kadınların; eğitime, ücretli iş gücüne ve karar mekanizmalarına katılımı konusunda yaşadığı eşitsizlik, ekonomik ve toplumsal kaynaklara ulaşmalarını olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumun yarısını oluşturan kadınların; eğitim ve çalışma hayatında, sosyal yaşamda, siyasi çalışmalarda yeterince olmaması, toplumsal potansiyelin yarısının kullanılmaması sonucunu doğuruyor.

Kadınların yaşamın tüm alanında var olabilmesini ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak siyasetle uğraşan kişilerin ana gündemi olmalıdır. Siyasi partiler konuyu toplumun gündemine taşımak, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle her alanda mücadele etmek zorundadır. Siyaset kurumunun toplumun yarısını oluşturan kadınların sorunlarına eğilmesi, bu sorunlara çözüm üretmesi asli görevleri arasında sayılmalıdır.

Elbette ortaya çıkan sorunların bir anda çözülmesi beklenemez. Yapılacak çalışmaların kısa, orta ve uzun vadeli olarak ele alınması gereklidir. Toplumda var olan “kadın” ve “erkek” kavramlarının taşıdığı anlamların, kadına ve erkeğe sırf cinsiyetleri nedeniyle yüklenen rollerin sorgulanması gerekir.

Kadınların toplumsal yaşamda daha çok yer bulabilmesi için, ekonomik özgürlüklerinin sağlanması, çalışma hayatının içerisinde yer alması şarttır. Bunu sağlamanın en önemli yolu kadınların iyi eğitim almasıdır.

Ülkemizde okuma yazma oranlarında, orta ve yüksek eğitim görme sayılarında kadınlar aleyhine bir durum olduğu bilinen bir gerçektir. İyi eğitim alamamış, fırsat eşitliği sağlanmamış, ötekileştirilmiş, eve kapatılmış kadınların çalışma hayatında önemli bir yer tutması mümkün değildir.

İyi eğitim almış, çalışma hayatı içinde var olan ve önemli görevler üstlenen kadınlar, siyaset kurumu içinde de aktif rol üstlenecektir. Daha çok kadının siyaset içinde yer alması kadının toplum içindeki konumunu yükseltecektir.

Kadınların siyaset içindeki konumunu güçlendirecek çalışmaların “kadın kotası” ile sınırlı görülmesi yanlış bir yaklaşımdır. Kadınların, siyasette etkin rol almasını sağlamak sadece kotalarla başarılabilecek bir hedef değildir. Kadınlara alan açan, onların ürettiği fikir ve değerleri önemseyen yaklaşımlar geliştirmeliyiz. Bu konuda görev öncelikle kadınlara düşmektedir. Daha çok kadın siyasete girdiğinde, somut üretimler yaptığında, kendisini geliştirdiğinde, görev talep ettiğinde ve en önemlisi birbirleriyle dayanışma içinde olduğunda siyaset içinde daha çok yer bulma imkânı olacaktır.

Kadınların; daha iyi eğitim alarak, daha çok çalışarak, daha çok üreterek daha çok dayanışma göstererek bu eşitsiz düzene son vermesi gerekir. Kadınlar, kendilerinin kurtarılmasını bekleyen, edilgen varlıklar olmamalıdır. Haklarını talep eden, iş hayatında, sanatta, siyasette velhasıl toplumun her alanında daha çok söz sahibi olmayı hedefleyen çalışmaları yürütmelidir.

Kadının özgürlük mücadelesi, aslında erkeklerin de özgürlük mücadelesidir. Zira kadını özgür olmayan bir toplumun tümüyle özgür olması beklenemez. Özgürlük, eşitlik, adalet ve demokrasi mücadelesi kadını ve erkeğiyle birlikte yapıldığında sonuç verecek ve birlikte özgür olacağız.