Merhaba Cahit Hocam

Tanık olduğum, bildiğim yıllara bakınca anlıyorum ki okula hepimiz hâlâ cebimizde rakamlar, çoğumuz çantamızda (aklımızda) çarpım tablosuyla başlıyoruz. İlkokulun kapısını koşa koşa açtığım yıllarda, öğretmenim Süleyman Kılıç nasıl da sevdirmişti o iki derslikli yapıyı, “kerrat cetveli”ydi adı. İlkokulu bitirdiğim yıl Ankara’da, babam, “Yarın da Hayvanat Bahçesine gidelim.” dediğinde keşfedecektim “kerrat”ın Arapça “kere” sözcüğünün çoğulu olduğunu. Hani, “Bellemek değil, anlamak gerek matematiği.” diyorsunuz ya. “Hayvan hayvanat, kere kerrat... ” diye takılmış plak gibi söylenip durunca ben, babam önce şaşırmış, sonra kucaklamıştı beni.

Sabır istiyordu doğa, bilim, dil... tıpkı matematik gibi. “Matematikte zekâdan önce sabır gelir.” yargınızı, hayatın bütününü düşününce daha iyi anlıyor insan. Şiir matematiktir, denmesi de buradan geliyor. Yalnızca üretirken değil, şiir okuru olmak da sabır istiyor.

Gelin görün ki her şeyi merakla yapan, talimatla değil, anlayarak ve kendi aklıyla karar veren insanlardan da kimse hoşlanmıyor.

***

ODTÜ’de çalıştığınız yıllardan bir an çaldı birden kapımı. Prof. Dr. Uğur Ersoy’un anılarında okumuştum.

Arayıştan, tartışmadan hazzetmeyenler sorun olarak görüyor üniversiteyi. Bir gün bir haber, genelkurmay başkanı da “sorun”u sizden dinlemek istiyor. Kurul olarak gidiyorsunuz. ODTÜ’deki “sorun”u genel çizgileriyle özetliyor arkadaşlarınız. Genelkurmay başkanı, “Hocam, bizim de üniversitemiz var, Harp Okulu, orada hiçbir disiplinsizlik yok, çıt çıkmıyor. Sizde boyuna sorun çıkıyor.” deyince araya giriyorsunuz:

- Paşam, önce bir sorum var size. Harp Okulu’nda öğrencilere ne öğretilmesi gerektiğini biliyor musunuz?

“Elbette biliyoruz!” deyince paşa, siz sakin, gülümsüyorsunuz:

- Sorun buradan kaynaklanıyor. Biz öğrenciye ne öğreteceğimizi tam olarak bilmiyoruz. Daha doğrusu emin değiliz. Eğer öğreteceğimiz her şeyden emin olsaydık orası üniversite olmazdı. Üniversite tartışarak gerçeklerin arandığı bir kurumdur. Tartışma olan yerde de sorun çıkması doğaldır.

Benzer bir tavrı 12 Eylül Cuntası’nın elebaşı, ODTÜ’yü ziyarete geldiğinde gösteriyorsunuz.

Karşılayan herkes hoş geldiniz deyip cuntacının elini sıkarken siz kararlı bir duruşla, “Senin elini sıkmam! Sen üniversiteyi kışlaya çevirdin!” diyorsunuz. Eli havada kalan cuntacı, içine yuvarlandığı şaşkınlıktan aklı sıra çıkmaya çalışıp “Siz de üniversiteye anarşi getirdiniz…” diyecek oluyor. Yanıtınız yenilir yutulur cinsinden değil:

- Üniversite bilim üretilen yerdir. Bilimin özünde anarşi vardır!

Şair Metin Demirtaş’tan dinlemiştim bu anıyı.

***

Değerli Hocam,

Çağımızın bilim insanlarından, “Bir konuyu iyice öğrenmek isterseniz onun hakkında ders verin!” diyen David Hilbert’in² kılavuzluğunda ezbere, koyma akıla yaşam boyu karşı çıktınız. Sizin ışıklı yolunuzda yürüyenleri de el birliğiyle üniversitelerin, okulların dışına sürüp ekmeksiz bıraktık. Şimdi bu koca ülke, lise ve üniversite sınavlarında binlerce öğrencinin “sıfır çektiği”, gençlerimizin, on iki yıllık öğrenimin ardından, kırk matematik sorusunun ortalama “beş”ine yanıt verebildiği, milyonlarca üniversite bitirmiş gencin işsiz, sorun çözme becerisinden yoksun dolaştığı bir yer haline geldi.

Dahası var!

Çocuk yaşınızda Kuvayı Milliye için limanından cephane taşıdığınız İnebolu, o kokulu ağaçları sayesinde tahta oymacılığı becerisini kazandığınız Ilgaz Dağları³ da içinde memleketin dört bir yanını delik deşik ettiler altın uğruna, maden uğruna, kömür uğruna... Milyonlarca ağaca, derelere, börtü böceğe kıydılar; insanları ekmeksiz, aşsız bıraktılar.

Değerli Hocam,

Dert bir değil elvan elvan!

27 Mayıs 1928’de kurulan Türkiye’nin ilk ve tek Halk Sağlığı Laboratuvarı Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü de yok artık. Halk sağlığının sigortası olan bu seçkin kurumun, önce 2004’te, Aşı Üretim Enstitüsünün kapısına kilit vuruldu. Yok, özelleştirilmedi, satılmadı. Kapatıldı. Cumhuriyetin yokluklarla kurduğu, halkımıza gözü gibi bakan Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Kurumunun tamamı da 2 Kasım 2011’de kapatıldı.

Kuruluşunda büyük katkınız ve emeğiniz olan TÜBİTAK da artık bildiğiniz “yer”de değil.

Ah Sevgili Cahit Hocam,

Bir sade kahve söyledim, yanında da çok sevdiğiniz vişne likörü. Hesabı ödemeye arka yüzünde fotoğrafınızın yer aldığı 10 liramızın gücü yetmiyor. Ama üzülmeyin, Sabahattin Ali’den bir öykü okumanın tam sırasıdır. Torunlarınız neredeler, bilmem!

...............................

¹ Cahit Arf (matematikçi/ 11 Ekim 1910-26 Aralık 1997)

² David Hilbert (23 Ocak 1862-14 Şubat 1943) ünlü Alman matematikçi.

³ bkz. Kara Cümle, Mucize Özünal, roman, 3. baskı: Eylül 2008, Tudem Yayınları, İzmir

 bkz. agy, s.142