İki hafta öncesine kadar Şubat ayından bu yana her sabah yaptığım bir rutinim vardı. Evden işe giderken Seyrek’teki leylek yuvasını izlemek!

Yaz göçmeni kuşlar, Şubat ayında İzmir’e gelmeye başladığı için ilk leyleği, ilk kırlangıcı ve ebabili görmek bu ayda yaptıklarımdan oluyor. Mart ayının başında malum yuvada ilk leyleği gördüm. Yuvaya malzeme taşıyıp onarıyordu. Ardından ikinci yani dişi leylek geldi (“yuvayı dişi kuş yapar” sözünü tekrar düşünmemiz gerek). Birbirlerini selamlamak için boyunlarını arkaya uzatıp gagalarını birbirine vurarak ses çıkarmalar da böylece başladı. Bana göre bu ses, baharın olmazsa olmazlarından. Bir de Konak meyadanında ebabillerin hızla uçarken çıkardığı kikirdemeyi andıran ses...

Bizim Seyrekli leylekler, yuvayı onarmaya devam edip bir yandan da çiftleşmeye başladı. Bu yuva onarma konusu da ilginç. İç güdüsel olarak yavrular için güvenli ve rahat ortamı oluşturmaya çalışıyorlar. Bunun için yuvaya, bulunduğu bölgede yetişen bitkilerin dallarını getiriyorlar. Leylekleri araştıranlar için süprizler de çıkabiliyor yuvalardan. 2008 yılında Manisa’daki Marmara Gölü’nün kıyısında bulunan Kemerdamları Köyü’nde bir yuvadan tülbent oyası, çay paketi ve debriyaj kablosu çıktığına tanık olmuştum. Kumaş ve gazete gibi malzemeleri yuvanın ortasına koyup yavrular için yumuşak zemin oluşturmaya çalışıyorlar. Dişi ve erkek leyleğin bu çabası, yavrularıyla birlikte söğüt serçesi, ev serçesi ve kumru gibi başka türlere de yuva oluşturuyor. Bu türler, leyleklerin alanına girmeyip yuvanın alt kısmını paylaşıyor. Malzeme taşıyarak yuva onarma işini her yıl yaptıkları için yuva ağırlığı 500 kiloyu geçebiliyor. Böylece leylekler, Dünyanın en büyük ve ağır yuva inşaasını yapan kuş türleri arasında bulunuyor.

Leylekler, yuva yerini belirlerken de seçici davranıyor. Bir nevi Türkan Şoray kuralları var. Öncelikle yuva yüksekte olmalı ve geniş alanları görebilmemeliler, beslenme alanına yani sulak alan ve tarım arazilerine mutlaka yakın olmalı (yavru sayısının 5’i bulduğu ve 2 ay kadar besleyecekleri düşünülünce haklı bir istek) ve yavrular için tehdit olabilecek gelincik, sansar gibi memelilere yakın olmamalı.

Seyrek’te her sabah izlediğim yuva tam böyle, çevresindeki evlerin boyundan yüksek bir elektirik direği üzerinde ve tarlalara, suya, sulakalana yakın.

Gözlem keyfim, Mart ayında yuvadan çıkan ilk küçük gagaları görerek arttı. Ardından büyüdüklerini izledim. Onlar büyürken dişi ve erkek leylekler, yuvada görünmez oldu. Zira yavruları beslemek için yılan, çekirge, kuş, fare gibi besin arama telaşları arttı. Yeterince besin bulamayıp strese girdiklerinde ise yavruların hepsini kaybetmek yerine birini seçip yuvadan atabiliyorlar. Buna hiç şahit olmadım ama geçmiş yıllarda köyde tanık olanlardan dinledim.

Ağustos itibari ile yavrular büyüdü, serpildi. Yuvada kanat çırparak uçma hazırlıklarına başladılar. Ve uçtular...

Şimdi muhtemelen İzmir’den güneye doğru uçuyorlardır. Bir ay sonra Güney Afrika’ya varıp kışı geçirecekler. Böylece günlük rutinim bir doğa olayı ile sekteye uğradı ama gelecek baharda gördüklerimi tekrar görebileceğim. Göç yolunda uçak çarpması, elektrik tellerine takılma, avlanma, yapılaşma ve sulakalanların tahribatı nedeniyle ile besin bulamama tehditlerine maruz kalmazlarsa eğer...