Merhaba Nahit Abi,1

Bunca zaman sonra, durup dururken nereden çıktı şimdi bu mektup deme! Geçen gün Alsancak’ta, hani o senin neredeyse her gün “piyasa” yaptığın Kıbrıs Şehitleri Caddesinde yürürken düştü aklıma. Ne güzel, ne ince turlar atardın o caddede! Alsancak’ta olmanın bir güzel yanı da o caddede sana rastlama olasılığıydı be Nahit Abi!

Kolayca bitiremezdin ki o yürüyüşlerini... adım başı merhaba! Ne çok tanıdık çıkardı karşına... sonra gençler; alır seni okullu yıllarına götürürdü... Bazen kızlar alırdı çevreni, bir de sık sık o bankaya gitmelerin -Melahat abla2 duymasın- daha bir mutlu olurdun. Hem yürüyüştü bunlar senin için hem dost selamıydı hem de şiirini beslemekti...

Herkesin gördüğünden başka şeyleri görürdün o caddeyi boydan boya arşınlarken; bir yerlere yetişmeye çalışan çalışkan insanları, evlere temizliğe gelen işçi kadınları (Alsancak gülleriydi onlar/ hâlâ oradalar), gün boyu süren derslerin yorgunluğundan kurtulmaya çalışan öğrencileri, sokak şarkıcılarını, dilencileri... bir tembellerle işin olmazdı, bir de boş gezenlerle. Herkesi gözünden, adımlarından tanırdın sanki.

Seni ağırladığı dönemde o cadde, Bornova Sokağından öte tenhaydı. Şimdi o cıvıl cıvıllık limana değin uzanıyor.

Üzülme ama bunları da yazmalıyım: Hani o hiçbirini kaçırmadığın Yapı Kredinin “Salı Toplantıları” vardı ya... ne onlar kaldı ne de Yapı Kredi! TÖMER de yok artık o eski yerinde. Ama kim geldiyse dikiş tutturamadı; şimdi ne var orada, inan gelmiyor gözümün önüne. Bir de “Taş Fırın” vardı, bildin değil mi, geçenlerde o da kapandı. Soruşturdum; mal sahibi elli bin lira kira istemiş! Yıllık mı, diye sormaktan alamadım kendimi de karşı sokaktaki çay ocağı işletmecisi “Aylık abi!” diye aklımı başıma getirdi. Kendini o mekânın ilk sahibi sanan mal sahibinin bu para hırsı bugünümüzü anlatmaya yetiyor.

Haberin daha kötüsü şu: Senin de yıllarca okuttuğun felsefe derslerini kovdular okullardan, çocuklar düşünmesin istiyorlar ama gençlik bu; hiç düşer mi düşünmenin uzağına! Bir “gezi”ye çıktılar ki aklı şaştı ipleri elinde tuttuğunu sananların!

Neyse dönelim İzmir’e... Kıbrıs Şehitlerinin taşlarını, sayamadım, birçok kez değiştirdiler. İşyeri tabelaları çok daha büyük şimdi! Yapıları algılama hakkı gibi değerleri anımsayan da neredeyse kalmadı... Okuma azaldıkça tabelalar büyüyor!

Seni ilk kez Eğitim-Sen 1 No’lu şubede, şiirlerini, her birinin öyküsünü anlatarak okuduğun o akşamüstü dinlemiştim. Bitmesin istemiştim o akşam. Ne çok “öykü” yatıyordu şiirlerinin altında! Sokaklarda olmak, sıkı gözlem buydu demek ki...

Necati Cumalı’nın elini çabuk tutup “İthaf” şiirini yazdığı o gün, senin de yazdıkların olmalıydı; sahi niye sormadım ki bunu sana?

Şimdilerde beş dakikada bir tramvay geçiyor İzmir’in sokaklarından, Alsancak’tan... kimi zaman dolu dolu, ceplerinde öyküleriyle insanlar gidiyor, geliyor. İsterdim onlara da tanık olmanı. Geç kaldı tramvay sana Nahit Abi! Metro da öyle... Toplu şiirlerin de...3 Bir de ben geç kaldım o “sosyal içerikli” şiirini bestelemekte...

Yakın zamanda epeyce küçülen Sevinç Pastanesini geçip sizin sokağa dönünce yüzümü, ilk 1992’de kapınızı çalışım düşüyor aklıma. Neyse ki Doğan Kitabevi yerli yerinde. Bir de sizin sokakta her yer masa, sandalye artık. Gün boyu koyuluyor sohbetler. Seni her gün başka bir masaya oturtuyorum.

Her şey niye böyle çok ve sık değişiyor ki Nahit Abi? Hangi birine yetişeceğimi bilemiyorum bazen ve hangisinden söz edeceğimi de... Değişmeyen şu: sen “Birisi” şairisin her şeyden önce.

“Buraya kadar Melahat!” demiştin ya giderken, şimdilik bu kadar Nahit Abi!

Beylikdüzü, İstanbul

........................

1 Nahit Ulvi Akgün (şair; 1918-12 Kasım 1996)

2 Melahat ablayı, eşini anımsayınca bak aklıma ne geldi?

12 Kasım 1998’de, senin için bir anma izlencesi hazırlamıştım. Yakın dostun ve sırdaşın Efe Erginer de konuşmacılar arasındaydı. Efe arkadaşın senin o hoş sokak yürüyüşlerini anlatırken Melahat abla seslendi, vardım yanına, “Bir daha çağırma bu adamı!” diye çıkıştı. Bir daha çağırmadım Melahat ablayı! Şaka, şaka...

Bunları yazarken Rusya gezilerinizden biri düştü aklıma.

Gezinin ardından başka bir yakın arkadaşın/ dostun Necdet Çalışkan’a izlenimlerini aktarıyorsun hem de ballandıra ballandıra:

Ne ki “Necdet, Moskova’da bir güzel kızlar var! Yengeni unuttum orada yahu!” der demez Melahat abla uyarıyor seni:

- Nahit bir sussan!

Sen, kendinden emin, sürdürüyorsun:

- Ağzı sıkı bir arkadaşa da mı anlatmayalım Melahat!

3 “Birisi/ Bütün Şiirleri”, Nahit Ulvi Akgün, Adam Yayınları 2000, İstanbul