Beklenmedik zamanda, beklenmedik yerde, beklenmedik ölçekte, apansız ortaya çıkan, biri bitmeden öteki başlayan, toplumsal yaşamı kaosa sürükleme potansiyeli büyük, zarar verici, yıkıcı, yok edici, olay, afet, salgın ve benzeri kapsamlı felaket/ kriz/ buhran hallerini Olağandışı Durumlar olarak tanımlıyorum.

Bir doğa olayı ya da toplumsal durumu felakete dönüştüren şey yaşamı sürdürmede gereksinilen temel girdilerin erişilemez hale gelmesidir. Güvenilir, taze ve işe yarar bilgiye erişimin kopması, yaşananları anlaşılır olmaktan çıkararak panik ve kargaşa zemini üretir.

İnsan toplulukları örgütlenerek, iş bölümü yaparak, sosyalleşerek ancak yaşamı sürdürebilir. İhtiyaçları karşılayan kaynakların yokluğu ya da yetmemesi, onları sağlayan örgütlenmelerin ve düzeneklerin çökmesi ile başlar. Olağandışı durumlar insanı örgütsüz ve izole bırakarak yıkıma sürükler.

Olağandışı durumlar öncesinde, esnasında ve sonrasında, güçlü öngörü ve imkân yaratacak insan katkısı olmadan alt edilemez. Mücadele yerinde ve anlık durum değerlendirme, yaratıcılığa açık bir toplumsal düzen, dayanışma ve iş birliği gerektirir.

Kovid-19 ile baş edebilmek için her ölçekte birlik ve beraberliğe ihtiyaç var; var ama başka türlü düşünenlere, irade geliştirenlere ve eylemeye çalışanlara -katlanılması zor olsa da- iç ve dış muhalefete de her yerde, her örgütlenmede ihtiyaç olacaktır.

Durum omzuna sorumluluk binmiş ana iktidarların muhalefetten aydınlanmasını ve mücadeleye katılımı için çaba sarf etmesini gerektirecek kadar ağır görünüyor.

Kovid19 Buhranı

Kronikleşmiş ekonomik kriz, Kovid19 Salgını ile birlikte derinleşerek küresel buhrana dönüştü. Buhranın özünü bunları birbirinden ayırarak anlamak ve çözümlemek mümkün değildir.

Küresel Yönetsel ve Siyasal Sistemin iflasını gözler önüne seren salgın; öte yandan neden olduğu ve onunla yaratılan korku körlüğünde, bu iflasın sisler arkasına gizlenmesine de yardımcı oluyor. Ekonomik ve toplumsal ‘meydan okumalar’ sorunlar yokmuş gibi öteleniyor.

Bilimsel hakikatler ile şarlatanlıklar harmanında kurulan ve medya ile yayılan korku atmosferi, siyasal ve yönetsel dinamikleri her düzeyde ve coğrafyada tek tipleştirici bir hegemonyaya kaynaklık ediyor. Bilgi tekeli üzerinden dünyaya telkin edilen Pandemi Programı, ekonomik ve toplumsal alandaki ilkesiz, eyyamcı “adımlarıyla” hemen herkesi kendine bağımlı kılıyor.

Kovid-19 mücadelesi dışı diğer yıkıcı dalga olasılıklarını dikkate almayan; kapanma, mesafelenme ve para basma dışında önerisi olmayan, kendi kıymetlileri dışında her şeyi ve herkesi her an feda edebilecek Küresel Yönetim Pandemisi’ kuşkusuz kuşkuyu hak eder.

Canla başla hayat kurtarma derdindeki, hekim, hemşire ve tüm sağlık çalışanlarını ve kentsel hizmet alt yapısını ayakta tutanları tenzih ederek ve tıp bilimine saygıyı koruyarak soruyorum:

 

  • Alamazsan öleceğin aşı ve ilacı, ihtiyacı en çok olana en pahalı satan,

· Bunların yerel ve ucuz üretimini patent hakkı ve ticari kısıtlamalarla engelleyen, hastaya sağılacak müşteri gözüyle bakan,

· Sigortalarken hastalanma olasılığı ve yaşa göre fiyat belirleyen,

  • Sağlığı toplumsal bir hak olarak tanımayan,

Küresel ekonomik sistem ve onun neoliberal sağlık düzeni nasıl oldu da bizi, sağlığımızı düşünmeye başladı?

Yaşlıları ve sağlık sorunları olanları öncelikle öldürdüğü söylenen bu virüsten, artık prim ödemeyenleri korumayı içten isteyen, özelleştirilmiş bir sosyal güvenlik ve sağlık sigortası bulunabileceğine kim inanır?