Merhaba Sevgili Noyan Özkan,

“Böylesi bir savaşım anıtının, kent, insan ve yaşam dostunun, ‘Ben ne yapabilirim?’ ustasının bu ‘şaka’sı inanılır gibi değil. Şimdi yıldızlar daha büyük, daha ışıltılı, daha parlak, daha sevecen... Biz onun anısı, savaşımıyla bıraktığı derslerle daha varsıl, boşluğuyla çokça eksik ve hüzünlüyüz. Sabır olsun hepimize; ailesine/ sevgili Beynun Özkan’a, Elif’e; dünyaya, yeşile, börtü böceğe... İzmir’e/ kentlerimize, yolların tozuna; kuşların, akarsuların izine...”

Şu satırları karalayışımın üzerinden yedi yıl geçti. Sana yazma konusunda epey ikirciklendim. Birkaç nedeni var bunun.

Senden öncekilerin izini sürerken koştuğun o en güzel yüz metrenin ardından, seninle koşanlar, yeni katılanlarla ve aynı kararlılıkla koşmayı sürdürüyorlar ne ki haberler hiç iyi değil. Hani senin de tanık olduğun, yargı kararlarına uymamak bir yana ortada yargı kalmadı.

Hangi birini saysam, bilemedim! Kazdağları, Salda, Bolu Gölcük, Cerattepe, Belgrat Ormanı, Güvercinlik, Kirazlıyayla, Yassıada, Sürmene, Kleopatra, Okluk ve Göcek Koyları, Amasra, Munzur Milli Parkı, Finike’nin sedirleri, Urla Hacılar köyü, Kelebekler Vadisi, Sinop, Bodrum, Uzungöl, Saros Körfezi, Manisa’nın zeytinleri... Bütün bir memleket, diyeceğim de dilim varmıyor! Yeşille mavinin koyun koyuna uyuduğu, kuş cıvıltılarının çoban ıslıklarına karıştığı, bulutların yerlere kadar eğilip su içtiği bütün bu alanları yolunmuş kaza çevirdiler. Termik ve nükleer santrallerin sayısını bilen yok! Yarımada ve iç Ege’de de neredeyse her yamaçta, tepede RES “gülleri” salınıyor şimdi.

Kesilen/ sökülen ağacın sayısını söylemesem daha iyi. Yalnızca Sinop’ta, artık gökyüzünün altında dimdik duramayanların sayısı 650 bini geçti. Oysa senden hemen sonra, Taksim’de, Gezi’de, bir tekine kıyamayıp kıyameti koparmıştı bu ülkenin insanı, gençleri, kadınları...

Ahmet Yaraş’la, İffet Diler’le ve neredeyse bütün İzmir’le bir olup koştuğun Allianoi kumla kapatılırken/ gömülürken ne hissettiğini tahmin etmek zor değil. Biliyorum Allianoi hâlâ kırgın, dargın bize...

Bergama şimdi siyanür soluyor. O güzelim zeytinlerin çoğunun yerinde yeller esiyor. Kalanların boynu bükük.

Bütün bunlar olurken neyi, nasıl yazacaktım?

Arif Ali Cangı’yla her merhabamızda, Senih abiyle (Özay) bir kahve içimi soluklanırken, Özer’le (Akdemir) bir eylemde ya da telefonla gülümserken birbirimize sen hep yanı başımızdasın.

Sevgili Noyan Özkan,

Ne zamandır küçük küçük notlar alıyorum; iyi şeylerden açsam sözü, bir mektubu doldursa yazacaklarım diye... Ne gezer!

Bak, neredeyse bir aydır en çok duyduğumuz söz/ çağrı “evde kal”! Haklısın, o da ne diyeceksin?

Adına koronavirüs dedikleri bir bulaşıcı, tüm dünyayı tutsak aldı. Dünyanın çoğunda olduğu gibi bizim kentlerimizin de sokakları, caddeleri, alanları, parkları bomboş! Bildiğin gibi değil! Ama öyle işler var ki bildiğin gibi!

Salgının Türkiye’de de “resmen” başladığı mart ayında “Kanal İstanbul”un (Sanırım duymuştun bu garip ve tehlikeli inadı! Engelleyemezsek yakında İstanbul’da nur topu gibi bir belamız/ pardon “boğaz”ımız daha olacak!) bağlantı yolları ihalesi yapıldı. Cerattepe ve Kirazlıyayla’da doğa ve hayata düşman işler sürüyor. Afşin’deyse otuz yedi yerde “ÇED olumlu raporu” verildi.

Mahcubum sana bunları yazarken oysa iyi haberlerim de var. Haydi, onlardan açayım sözü:

O büyük titizliğinle emek emek hazırladığın belgeliğin -ki 1980’den 2010’a yirmi bini aşkın belge olmuş- 2016 yazında dijital ortama aktarıldı. Geçen yılın 31 Mayısında da dijital kütüphane dünyasında yerini aldı. Araştırmacıların, çevre eylemcilerinin, hukuksal mücadele sürecinde gereksinim duyacak herkesin/ hepimizin yeni “Kutup Yıldızı” olarak açıldı.

Karşıyaka’da, otopark yapılmak üzereyken kurtarılmasına önayak olduğun alanda, şimdinin Yasa Parkında senin için bir de anıt yükseliyor.

Bugün Konak Alanında “galleria” denen o garabet yoksa, Kordon’dan altı şeritlik otoyol geçmiyorsa, metro yeraltından akıp gidiyorsa, bunların hepsinde daha da fazlasında senin o ağırbaşlı, gürültüsüz patırtısız, alçakgönüllü ama bir o kadar da kararlı ve dirençli duruşun mücadelen var. Kentlerimizin halkın yararına düzenlenmesi, bir parçası olduğumuz doğanın bozulmaması, toprağımızın, suyumuzun temiz kalmasına yürekten inanmış hayatın dostu seslerle/ dostlarla yan yana duruşun var.

Yol arkadaşların, İzmirliler; Üçkuyular pazaryerini kurtaramadılar (orada da adı gerekmez bir avm garabeti yükseliverdi) ama Kültürpark’ın, İnciraltı’nın talan edilmesini engellediler. Şu “sokak yasaklı” günlerimizden hemen önce bir saat kadar yürüdük eşimle İnciraltı Kent Ormanında, sana da teşekkür ederek.

O çok sevdiğin Urla mı? Şimdi kayyım elinde... Onu da sonra anlatırım.   

........................

Noyan Özkan (hukukçu, çevre eylemcisi, yazar/ 21 Nisan 1953-6 Nisan 2013)