Dünya Sağlık Örgütü’nün Anayasası’nda "Sağlık, sadece hastalık veya sakatlıkların yokluğu olmayıp, bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali içerisinde olma durumudur" deniyor. Sağlıklı olmak hasta ya da sakat olmamaya indirgenemeyecek daha bütünlüklü ve toplumsal iyilik durumunu gerektirmektedir.

1986'da imzalanan Ottawa Charter’ı Uluslararası mutabakatta da sağlığın sadece tıbbi alanda alınan kararlardan değil çok sayıda politik karardan da etkilendiği bu tanıma eklemiştir. Türk Tabipleri Birliği sağlığı, yukardaki tanıma politik iyi olma halini de ekleyerek yapmaktadır. Çünkü sağlıklılık bireysel değil toplumsal bir durumdur.

Sağlık; tarım, sanayii, ticaret, hizmetler, iş yaşamı, çevre, enerji, ulaştırma, eğitim, kentleşme gibi bir dizi belirleyenden doğrudan etkilenir. Et, süt ve su ürünlerinin erişilebilirliği, tahıl, sebze, meyve çeşitliliği; yeterlilik, kalite, dağıtım ve fiyatlarını etkileyen politikalardan toplumun sağlık durumunun ne kadar etkileneceği açıktır. Gelir dağılımını, iş bölümünü ve üretimin yönelişini belirleyen ekonomik politikalar ve mekânı -iş yerlerini, konut alanlarını, kalite ve konumlarını, yeşil ve açık alanları vb.- biçimleyen politikalar gibi!

Sağlık sektörü ne yazık ki kapitalizmin, savaş ile yarışabilecek düzeyde, acımasız, soyguncu alanlarından birini oluşturmaktadır. Tıp biliminin olağanüstü birikim ve değerleri, sağlık emekçilerinin önemli bir bölümünün ölümü göze alarak özveriyle gerçekleştirdikleri yaşamı savunma mücadelesi bir yana; sağlığı bir temel hak olmaktan çıkararak, alınıp satılır meta haline getiren neoliberal sağlık sistemleri öte yana!

Pandemi ve Resilience

 Küresel felaketler, toplumun gündelik işleyişini kuran ilişki ağlarını ve örgütlenmeleri, alt yapıyı, kapsamlı biçimde kırıp dağıtır. Kent-yaşam sistemlerini, güven ve moral değer sistemlerini çürüterek yıkımı derinleştirir. Felaket yayılır ve kronikleşir. Yaşanan durumu felakete dönüştüren şey kentin toplumsal ve örgütsel ağlarının parçalanması, kentsel ‘organ’ ve insan kaybıdır.

Kentlerin toplumsal ve fizikî altyapısı, ulaşım ve enerji politikaları, tarım ve tüketici örgütlenmesi ve zorluklarla mücadelede halkın yaratıcı gücünü seferber edebilme kapasitesi, dayanım gücüne de işaret eder. Örgütlenme deneyimi gelişkin insan varlığı olan toplumlar afetlere ve salgınlara karşı daha iyi mücadele edebilirler.

İzmir kent ve kırının, barış ve bütünleşmesi bakımından çok yol kat etmiş bir bölgesel merkezdir. İl sınırlarını çok aşan karmaşık ilişki ve etki ağlarının odağında yer alır. Bu konumu istismar etmeme çabasında yerel yöneticiler tarafından yönetilmiş ve yönetilmektedir.

İzmir, örgütlü insana inanmak, kırılgan toplum kesimlerini kollamak, dayanışmanın anlamını ve imecenin yaratıcı değerini bilmek açısından, inançlı bir politik önderlik ve bunu destekleyen halk iradesiyle yönetiliyor.

İzmir’de askıda fatura, gıda yardımı, sosyal hizmet destekleri ve benzeri akut durum ihtiyaçlarına yönelik kayda değer hizmetlerin ötesinde, beslenme bakımından nakliye masraflarını ve uzaklara bağımlılığı en aza indirecek, üretken bir örgütlenme yapısının sürdürülüp geliştirilmesi söz konusudur. Bu nitelikleriyle İzmir, pandemide zedelenen yaşam ağlarını yeniden kurma potansiyeli en yüksek kentimizdir demek yanlış olmaz.

İzmir beklenmedik, kapsamlı ve süreğen felaketlere karşı dayanım kapasitesi yüksek, fiziki ve toplumsal varlığı gelişkin, dayanışma, hoşgörü ve barış atmosferi yerleşik, oldukça “resilient” dayanıklı bir kenttir.