Korona salgını ve onun yol açtığı ileri sürülen sorunlara ve ekonomik krize karşı dünya çapında, tek kutuplu ve neredeyse tek algoritmalı bir ‘mücadele’ programı uygulanıyor. Kimsenin karşı çıkmayı deneyemediği bir hegemonya kurulmuş durumda. Bu hegemonya kurgusunu ‘Polar Pandemi Programı’ diye adlandırıyorum.

Batının ve Doğu’nun bütün iletişim kanalları sanki tek o ‘polar’ merkezden yönlendiriliyor. Dünya hep bir ağızdan ‘evde kal’, ‘hayat eve sığar’ diyor. Çağrı o kadar etkili ki; dört buçuk milyar kişi evde kalmış!

Çok değil dört beş ay içinde dünyayı esir alan Korona19 virüsü hastalığı inanılmaz bir hızla toplumların ‘önemli’ konularını arka plana attı. Endişeler Kovid19 küresel salgınına kilitlendi.

Pandemi ve onun küresel yönetimi salt hayatta kalma güdüsünü, pek çok insani değerin ve pek çok salgın dışı işin önüne yerleştirmiş görünüyor. Hayatın diğer anlamlı alanları ne kadar bekleyebilir? İnsanlığın ‘ortak kaygısının’ bu kadar tekleşmesi ne kadar iyi? Zaman gösterecek.

 Gündelik yaşam beklenti ve gerekleri kendiliğinden sadeleştirilirken, haklar ve özgürlükler de bu sadeleştirmeden nasibini alıyor. Bu kayıplara dayanmak ‘geçici’ olmaları inancı ile besleniyor. Artık hiçbir şey eskisi gibi -kadar kötü- olmayacak itiraf içeren vaadiyle!   

İyimser bakışlılar; göçler durma noktasına, silahlar susma noktasına yaklaştı.

Kuşlar, kangurular, filler sokaklara, yunuslar denizlere döndü. Ozon deliği kapandı tesellisinde.  

Avrupa Birliği’nin serbest dolaşım hakkı ve sınırları kaldırma hedefleri yok olmuş önemli değil. Zaten mülteciler konusu ‘sınırları’ zorluyordu(!) Soğuk ve karanlık dalgalara aldırmadan çürük çarık botlarla Akdeniz’e açılanlar da virüsten korkup gerçekten durdular mı? Yoksa insan kaçakçıları yasaklara mı uyuyorlar!

 Fransa’yı silkeleyen, Avrupa’yı ürküten işçi eylemleri fırtınası -polisin yapamadığını yapan- virüse boyun eğdi, sarı yelekliler de ‘evde kaldı’ diyecek miyiz?

Yaşanılan çaresizlik ortamı, halkları ‘bilimin’ arkasına gizlenmiş iktidarların etrafında kümeleştiriyor. Öte yandan muhalefetler de pek çok yerde pozitivizm ve teknisizmin tuzağına takılmış, iktidarlardan daha çok ‘bilim’ ve ‘uzmanlık’ sultasından ışık arıyorlar.

 Pandemiye karşı(!) polar programın; sosyal mesafe ve izolasyon içerikli kısıtlamalarına ve karşılıksız para basıp dağıtmayı teşvik eden telkinlerine -hayır demeyi bırakın- ihtiyatla yaklaşabilen batılı ülke var mı?

İktidarları ‘polar programa’ doğru iteleyecek söylemler yerine; Salgının, gelmekte olan sorunların ilk yüzü olduğunu işin onunla bitmeyeceğini göstererek, enflasyon ve kıtlık olasılıklarına karşı da yerel ve işe yarar çözümler ortaya koyan muhalefet varlığı hayati önemdedir.

 Polar Pandemi Programı’nın tıbbi ve mali hegemonyasını ve tek tip telkinlerini aşabilmek, bu bulanıklıkta hayata dönük insanca işler yapabilmek için iktidarların hayır diyen muhalefetten güç üretmeyi bilmesinde keramet vardır.

Başka türlü düşünen ve eyleyen, yerelde halkın seçtiklerinin yönettiği belediyeler, sanıldığından çok daha işlevli olabilirler. Yerel program seçenekleri geliştirecek ve iktidar sorumluluğu paylaşacak ‘öteki’ örgütler, belediyeler ayak bağı değil güç kaynağıdır.

Can korkusu ve popülist para politikalarının evde tutmayı şimdilik başardığı, steril ve yalnızlaştırılmış insanların en büyük kayıpları; kalabalıklaşamamak, sosyalleşememek ve böylece örgüt-süz-leş-ti-ril-miş olmaktır. Sosyalleşememek yalnızlık, güçsüzlük ve çaresizlik demektir. Sımsıkı kucaklaşabileceğimiz günlere…