CHP 36. Kurultayı öncesinde Medyascope yayınında gazeteci İrfan Bozan’ın kurultayla ilgili sorularını yanıtladım ve aynı zamanda Odatv’de de kurultayı değerlendirdim. Sürpriz yok. Kocasakal ve Eminağaoğlu imza sürecinden diskalifiye oldular. Eminağaoğlu’nu bir ara ilk günün başlangıcında salonda gördüm, Kocasakal’ı ise hiç görmedim, muhtemelen yoktu. Nitekim beklendiği gibi Kılıçdaroğlu ve İnce yarışa girdi, Kılıçdaroğlu önde bitirdi.

İÇERİKSİZ KURULTAY

Kurultayda içerik yoktu. Fikir yoktu. İlhan Cihaner ve arkadaşlarının deklarasyonu kurultay sürecinin tek fikri atraksiyonu olarak kaldı. Kurultayda açıklanan ve içerikli bir belge olan “sonuç bildirgesi” ile ilgilenen ise hiç yoktu! Sandalyeler nasıl doldurulacak, anahtar listelere nasıl girilecek; tek gündem buydu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşması klasik salı grup konuşmalarından birisi gibiydi. 2019’a dönük bir hamle perspektifinden yoksundu. İnce’nin konuşması ise daha çok parti içine dönüktü; geçen dönemde yapılan “dokunulmazlıkların kaldırılması” gibi ağır hatalara göndermeler yaptı ve genel başkanla ekibini silkeledi. Tribünleri hareketlendirdi. Ancak, “büyük adamlar” ve “tuzu kurular” vurguları kendisi adına çok büyük zaaf oluşturdu ve “kadrosuz” eleştirilerinin ne kadar haklı olduğunu ortaya koydu. Popülizmle ve sadece bağırıp çağırarak, narsist profille bir yere gelinemeyeceğini, CHP’nin bu yoldan mesafe alamayacağını artık herkesin anlaması gerekiyor. Ortaya bir iktidar programı, bir net asgari program koyamıyorsanız, partideki ağır yapısal sorunlara nasıl neşter vuracağınızı belirtmiyorsanız istediğiniz kadar bağırıp çağırın! İster birbirinize, ister iktidar partisi genel başkanına! Ancak ve ancak “ev ödevi”nizi yapabilirseniz CHP’yi bütün gövdesi ve kaslarıyla ayağa kaldırabilir, koşturabilirsiniz; iktidara hazır hale getirebilirsiniz.

ÇIKIŞSIZLIK, TIKANIP KALMA NE FENA…

Anlaşıldı ki, İnce’nin aldığı oyların gerçek karşılığı şu; delege bazında angaje oyu 150’nin altında. Ne var ki 300’e yakın da tepki oyunu alabildiği görüldü. Kılıçdaroğlu’nun yerel koalisyonlar ve belediyelerin gücüyle şekillendirdiği, doğal delegelerle garantiye aldığı delegasyon profiline karşın toplam delegenin dörtte biri kadar bir delegeden çizik yemesi çok anlamlı. Tabii bu anlam üzerinde Kılıçdaroğlu’nun uzun uzun ve derin derin düşünmesi gerekiyor. Hemen hiç vakit yitirmeksizin küçük kurultayı ve onur kurulunu toplayıp durumu adam akıllı sorgulaması gerekiyor. Sorgulamadan ne çıkar? Olağanüstü kurultay ya da tüzük kurultayının seçimli olarak yapılmasının gündeme alınması çıkar mı? Çıkmaz. Yani, genel başkan seçimli kurultaya götürmez. Buna karşılık delegasyon yeterli imzayı toplayıp olağanüstü seçimli kurultaya götürür mü partiyi? Bu da çok zor... Hele yerel seçimin eli kulağındayken… Çıkışsızlık, tıkanıp kalmak, bir vasata teslim olmak ne fena…

PIRILTILI BİR PM VE MYK HAYALİ

Kurultaydan önce tek çıkabilecek iyi sonucun “adam gibi bir PM ve arkasından da adam gibi bir MYK” olduğunu yazmıştım. Beklentim ne yazık ki boşa çıktı. Sadece benim beklentim boşa çıkmadı; CHP’nin iktidarla yarışmasını bekleyen kamuoyunun, parti kamuoyunun da beklentisi boşa çıktı. PM listesin incelediğimde hüsrana uğradım diyebilirim. CHP’nin başlıca sorunlarından birisinin “desen” olduğunu bas bas bağırıyorum öteden beri… Maalesef PM listesinden gördük ki bu meseleden ya haberi yok Kılıçdaroğlu’nun ya da böyle olmasını özellikle istiyor! Ki, ilçe ve il kongrelerinde de, yani aşağılarda da desen meselesine el atılmamıştı. O zaman siz partinin hamle yapmasını, daha geniş kitlelere açılmasını istemiyorsunuz! Daraldıkça daralmaktan, büzüştükçe büzüşmekten şikayetiniz yok! Kılıçdaroğlu yine getirdi Bingöl, Tezcan, Koç, Torun, Ağbaba, Erdoğdu, Budak ve Karabıyık’ı çok da başarılı işlere imza atmışlar gibi partinin kaptan köşküne oturtmaya hazırlıyor. Yine Kuşoğlu, Toprak… Son yapılan anketlerde partinin mevcut kadro, çizgi ve desenle aldığı gözüken oy ortada. Genel başkanla beraber A Takımı duruyorsa, çizgi ve duruş sorgulanmıyorsa, desen meselesine neşter vurulamıyorsa nasıl olacak? Cumhuriyetin temellerine dinamit koyulurken bu değerler güncellenerek yüksek bir tonda savunulamıyorsa, halkçı motifler öne çıkarılamıyorsa, ideolojik bir duruş takınılamıyorsa nasıl olacak?

AYNI TAS AYNI HAMAM

CHP’nin hamle yapamadığı, “aynı tas aynı hamam; bazı tellaklar değişti o kadar” yorumlarına neden olan kurultay ve arkasından da olağanüstü kurultay ya da seçimli tüzük kurultayının zor gözüktüğü bir konjonktürde seçmenin hatta örgütün kafası karışır mı? Bu ciddi bir tehlike... Bu kafa karışıklığını çabucak gidermek ve 2019’da veya erken bir seçimde ilk turda parlamenter demokrasiye veda etmeme husususunda bir inanç ve güven motivasyonu için geriye bir tek şey kalıyor yapılacak; adam gibi ve dört başı mamur bir cumhurbaşkanı adayı belirlemek ve ikinci turda kazanmak… Kurultaya dönük ev ödevini yapamayan, beklentileri karşılayamayan, Ekmeleddin ‘sabıkası’nı bile inatla hala savunan, Cihangir İslam için nabız tutan ve Bekaroğlu saplantısından vazgeçmeyen Kılıçdaroğlu’na bu süreci bırakmak ise büyük risk. O zaman bu süreci onun elinden almaktan başka çare yok! Bu nasıl olur? Elbet bir formülü bulunur. Yoksa göz göre göre ilk turda RTE’ye mi teslim edilecek cumhurbaşkanlığı? Göz göre göre parlamenter demokratik sistemin tabutuna son çiviyi CHP mi çakacak? (Bu arada İnce’nin de adaylık çıkışını buraya dayandırdığını hatırlayalım. Kılıçdaroğlu’na dönük “Cumhurbaşkanı adayı olacaksan genel başkanlığa aday olacaksın” çıkışı çok taze. Tabii bu çıkışı yaparken kendisinin cumhurbaşkanı adayı olarak sahneye çıkacağını da vurgulamış oluyordu. Kılıçdaroğlu’nun aday olmayacağı, adaylığı gözünün kesmediği apaçık ortada. Aday olmazsa ve CHP’nin çıkaracağı ya da destekleyeceği birisi aday olup da kazanırsa o zaman elindeki yetki sadece partisini kontrol etmek, yerel yönetimleri ve sıradanlaşacak meclis grubunu kontrol etmek olacak. Ülke yönetiminde parlamenter sisteme dönülene kadar söz sahibi olamayacak.)

BİTMEYEN YÖNETİŞİM SORUNU

Kılıçdaroğlu, konuşmasında ülkenin beş temel sorununa dikkat çekmişti; adını bir türlü tam koyamadığı ve üç türlü tarif ettiği Kürt sorunu, demokrasi, ekonomi, eğitim ve dış politika. Fakat bu temel sorunları da saptayan bir asgari demokrasi ve yeniden yapılanma programı sunamadı. Oysa doğrusu, kurultayın hamle yaparak bütün topluma ışık tutacak, yol gösterecek ve 2019’un kapısını açacak bir “asgari siyasi program”ın kurultaya damga vurması; bu programı hayata geçirecek kadroları da PM’ye taşımaktı. Kılıçdaroğlu, sadece sağır sultanın bile duyduğu dış politika alanındaki yetersizliği gidermek için bir hamle yaptı E. Büyükelçi Ünal Çeviköz’ü listesine alarak. Ki o alanda da palyatif bir adım atıldı. Bu kadar önemli bir alanda sizin kurultaydan çok önce bir adım atmanız, bu alanı dolduracak isimle temas etmeniz gerekirdi. Kılıçdaroğlu, kurultayın ikinci gününde bile bu alana yönelik herhangi bir başvuru olmayınca kurultayda olmayan Çeviköz’ü arayarak listesine almak istediğini belirtti. Allah’tan Çeviköz bu daveti bir görev bildi. Yoksa belki de bu alan yine boş kalacaktı! Bu arada tabii Çeviköz salonda olmayınca, kendisini delegasyonda hissettiremeyince beklenen oyu alamayarak kuraya kaldı ve neyse ki kurada PM üyesi oldu da bu macera olumlu sonuçlandı. Tabii burada sorun Çeviköz’de değil. Çeviköz ne yapsın, çağrılınca “evet” dedi. CHP’de bu kadar ciddi bir “yönetişim” sorunu var. Bu parantezi uzatmamın nedeni, genel geçer olan bu sıkıntıya dikkat çekmek.

Kılıçdaroğlu açısından başka bir ilginç isim daha var anahtar listesine aldığı; ikinci sırada seçilen Selin S. Böke. Bu isim geçen defa ilk sırada seçilmiş ve MYK’ya alınmış, sözcü de yapılmıştı. Ancak bir süre önce Kılıçdaroğlu’na karşı bayrak açarak MYK’dan ve sözcülükten istifa etmiş, kurultaya doğru da beklenmedik şekilde “eş başkan havasında” İlhan Cihaner’in başını çektiği deklarasyon ve liste hamlesine katılmıştı. Anlaşılan, bu hareketten çekinen Kılıçdaroğlu Böke’yi de, Sarıbal’ı da listesine aldı. Aldı almasına ve seçildiler de… Fakat şimdi ne olacak? Kılıçdaroğlu, Böke’yi yeniden MYK’ya çağırırsa Böke “tıpış tıpış” gidecek mi başkaldırının tozu dumanı henüz ortadan kalkmamışken. Ya da Kılıçdaroğlu Böke’yi sadece PM süreci için mi değerlendirdi listesi çok delinmesin diye ve şimdi onu düşünmeyecek mi? Bu filmin devamını hafta başında MYK açıklandığında göreceğiz.

KURULTAYDA YAŞANAN AĞIR BİÇİM SORUNLARI

Kurultayda ikinci gün yapılan PM ve YDK seçiminde 500 civarında PM, 100 civarında da YDK adayı vardı. Bu adaylar divana değil, salon dışındaki sahanlıkta açılan başvuru masasına başvurularını yaptılar. Bu masaya ulaşmak bile zordu! Bir türlü yapılamayan tüzük kurultayı umarım bir gün yapılır ve PM’ye kimlerin, nasıl aday olabileceği de hükme bağlanır da bu keşmekeş ortadan kalkar. Daha acısı, PM için yapılan seçimlerden sora sandıklar açıldıkça görüldü ki, hemen her sandıkta yaklaşık yüzde 20 civarında geçersiz oy vardı. Demek oluyor ki, delegasyon en az 48, en fazla 52 olması gereken işaretlemeyi dahi yapamayacak konumda! Fire olur ama bu kadar da olmaz ki! PM ve Milletvekillerinin oy kullandığı sandıkta da tablo farklı değil-miş-! Bu tablo ne anlama geliyor? En üst seçiciler, temsil noktasında olan kurultay delegeleri sorumluluk, hak ve ödevlerini yerine getirmekte zaaf içinde.

İmza krizi ise başlı başına bir zaaf. CHP kurultayında Divan’ın yapması gereken, adaylık başvuruları sonrasında süre ayırarak imzaların yeterliliğini ve geçerliliğini kontrol etmek, sonrasında yeter şartlara uyan adaylara söz vermekti. Oysa son derece arabesk bir kaotik tablo çıktı ortaya! Ne oldu? Bir skandala dönüşmemesi için meselenin Kılıçdaroğlu devreye girip mükerrer imzalardan feragat etti. Bu kez de İnce “lütuf” kabul etmem moduna girdi! Olay ört bas edildi de kurultaya devam edildi. Bunu CHP’ye yaşatmaya kimsenin hakkı yok! İmza sorunu olduğu verilen İnce’ye 447 oy çıkarken yarışta, 1130 imzayla aday gösterilen Kılıçdaroğlu’na ise 790 oy çıktı! Bu noktada neler olup bittiğini er geç parti kamuoyu öğrenecek. Gök kubbenin altında sır kalmaz.

Başka bir kriz de “protokol krizi” idi. İlk gün kurultaya gelen eski genel başkanlardan Murat Karayalçın kendisine yer ayrılmadığını görünce üzülerek salondan ayrıldı ve bir daha da gelmedi. Hikmet Çetin ise kendisine ayrılan yer olmayınca protokol davetlilerinin olduğu localardan birine alındı bazı partilerin şahsi çabalarıyla. Bu gelişmeleri Odatv’den öğrenen yetkiler Çetin’in yanına çıkarak kendisini ön sıraya alınan Altan Öymen’in yanına davet ettiler. Üç eski genel başkanı unutan bir MYK… Kurultay sorumluları… Dahası var; Rahşan Ecevit de yoktu kurultayda. Davetiyesi postayla gitmiş. İyi de 90 yaşındaki eski genel başkanın eşini il veya ilçe başkanını veya belediye başkanını görevlendirerek bir araç ve şoför gönderip aldırmak çok mu zordu?

Salonda koca bir tribünü dolduran izleyicilerin boynunda ise “onur” kartı vardı! Demek CHP yönetimi sıradan üyeleri onurlandırmak istemişti. Şaka bir yana “konuk” kartı değil de neden “onur” kartı? Yoksa bu kartı sıradanlaştıranların başka bir amacı mı vardı?

Gelelim “zehirlenme” olayına… Kurultay sorumlusu MYK üyelerinin ve alt ekibinin bu olaydaki ağır kusuru nasıl giderilecek? Yoksa örtbas mı edilecek? Gazetecilerden, salondaki görevlilere kadar uzayan yüz kişilik bir zehirleme listesi, salona gelen ambulanslar, sağlık ekipleri, hastanelere taşınanlar… Bir de zehirlendiğini anlamayıp sıkıntısını evde geçiren, doktor ve eczanelere başvuranlar var akşam evine gittikten sonra!

Ya salonda fosur fosur sigara içilmesi? Ana salonun girişlerinde, sahanlıklarda, merdivenlerde, tuvaletlerde; her yerde sigara içildi ve yapılan anonslar hiç kar etmedi. Zaten CHP genel merkezindeki hemen her ofiste, il ve ilçe başkanlıklarında da sigaranın önüne geçilemiyor. Bu konuda CHP’nin yeni MYK’sı bir adım atar mı? Merakla bekleyeceğim.

Biçim öze, öz biçime yansır. Öz ne ise biçim de o. Ne yapsın Hıdır, elinden gelen budur.

SONUÇ OLARAK

Sonuç olarak gerçekleri, doğruları söylemek ve uyandırma servisi olmaya devam etmek en güzeli… En huzur vereni… Ne gördüysek o… Ne hissettiysek o… Hem, gençlere yalan söylemek yanlıştır. Ki, artık partinin kaderine el koyması gerekenler 20’li, 30’lu, 40’lı yaşlardaki kuşaklardır. Partiye akacak, sıraları dolduracak, vasatı kabul etmeyecek, ilk olarak vasata isyan edecek kuşaklardır. Okumuş çocuklardır. Zeka, isyankardır. Zeka, vasatı kabul etmez. Zeka siyaset esnaflarını, delege ağalığını ve beyliğini hiç kabul etmez. Zeka, hayatın kıymetli olduğunu, bir ülke için beş yılın çok çok kıymetli olduğunu bilir. Ve zekanın bir arada olamayacağı zıttı gibi şeyler vardır. Zeka vasatı kovacaktır. İnanın çocuklar, gün sizin, devran sizin. Buna inanın. İsyan bayrağını açın artık. Yürüyün üzerine sizi karanlığa götürecek pısırık, vasat ucube varsa üzerine… Yürüyün.