Varlam Nikoladze bir gün, bir oyunun provalarında kralı oynayan oyuncudan beklediği verimi alamaz ve tüm oyunculara bir soru sorar. Bir kral olmak için en gerekli şey nedir? Oyuncuları bunu düşünmeleri için serbest bırakır ve bir saat sonra geri döner. Her oyuncu bulduğu cevaptan çok emindir ve cevapları sıralamaya başlarlar. Kimi bir kral için en gerekli şeyin taht, kimi taç, kimi güzeller güzeli bir kraliçe, kimi yönetecek bir ülkesinin olması gerektiğini sıralar. Varlam Hoca hepsine keskin Gürcü aksanıyla, “Hayır” der ve karakter inşasındaki en belirleyici cevabı verir: ”Bir kral için en gerekli şey ona her ne yaparsa yapsın yaşasın kral diyecek bir milyon tane salaktır”.

Karakter inşası oyuncunun kendinde aradığı fakat başkalarından kendine baktığında bulduğu bir süreçtir. İnsan kim olduğunu bilir fakat nasıl göründüğünü çoğu zaman bilemez. Bir metni elinize aldığınızda karakterinizi aramaya başlamadan önce yapacağınız yegâne şey de diğer karakterlerin sizinle olan ilişkisidir. Her rol kişisini geçmişinde aramaya başlarız önce refleks olarak. Onun psikolojik, sosyolojik, ekonomik durumunu dert edinir ve buralardan yola çıkarak onu bulmaya çalışırız. Bu çalışmayan bir yöntem değildir ama çoğu zaman rol kişisini bir prototipten öteye götürmez ve bencilleştirir. Sadece kendi rolünüze odaklanıp “ben nasıl biriyim?” sorusunu sormadan önce diğer karakterlerin sizi nasıl gördüğünü sorgulamanız kat edeceğiniz yolu rahatlatacaktır. İnşa ettiğiniz karakter dokunulmaz bir yerde durup ben buyum der ve diğerlerinin onu nasıl gördüğüyle ilgilenmezse tek boyutlu yaşamayan bir hale döner. Oysaki karakterin beslendiği yer diğerlerinin onun hakkındaki söylemleri ve davranışlarıdır. Karakteri şekillendiren yaşayan bir varlık haline sokan diğerleridir. Diğerleri “yaşasın kral” demeyi kestiklerinde sizin kurduğunuz tüm o kusursuz karakter bir anda çökecektir.  Ve aynı diğerleri “kral çıplak” demekten de çekinmeyecektir. İşte o zaman vay halinize…