Doğadan uzaklaştıkça özden uzaklaşmak, modern çağın ruhlarımıza bıraktığı virüs gibi... Dünyanın bir ucundan ihtiyaç olan olmayan herşeyi kapıya kadar getirtip, beğenmezsek de hemen iade edebildiğimiz acayip olaylar oluyor. Acayip diyorum zira seksenlerde doğan biri olarak tüketimin böylesine şaşırmadan edemiyorum.

İki binli yıllara kadar harcayacak para olmasına rağmen “israf” kelimesi dilden düşmezdi. Evde fazladan yanan ampül, ihtiyaç dışı bir çift ayakkabı sorgulanırdı. Herkesin ihtiyacı bireyinkilerden önde tutulurdu. Bu kollektif yaşama ve paylaşma halinin temel nedenlerinden biri, şehirde yaşayanların kırsalla bağının şimdikinden güçlü olması. Bir diğer neden de darbe dönemlerinde yokluğu yaşayan aile büyüklerinin tecrübeleriydi. 

Bu değişimin en üzücü yanı, eşyayla birlikte hayatımızdaki insanları da aynı hızla tüketebilme pratiğinin artmış olması. Kendini üstün görüp kimseye tahammül edememek, hakkını savunmayı kavga etmek zannedip bununla da gurur duymak erdem sayılır oldu.

Sosyal medya, biz olmaktan bahsederken gerçek hayatta ufacık bir eleştiriye tahammül edemeyip “e hani bizdik” diyeni parçalara ayırmaktan zerre imtina etmeyenlerle dolu. İnsanlığın hikayesi instagramda yazılıp saniyeler içinde siliniveriyor...

Hal böyleyken iyilik yapıp denize atan insanlarla karşılaşmak, duvara çarpmak gibi oluyor. Benim son duvarım, Gökova Körfezi’nin deniz korucularından Tankut Kurt. Akdeniz Koruma Derneği çalışanı olan Tankut, Körfezdeki balıkçılığa kapalı alanların yasa dışı faaliyetlere karşı denetlenmesi için her gün botla devriye yapıyor. Karşılaştığı yasa dışı avcılık gibi faaliyetleri yetkili kamu kurumlarına anında iletiyor. Tankut’un bu emeği, balıkçılığa kapalı alanların balık türleri için önemli üreme alanı haline gelmesini, Akdeniz foku gibi tehdit altındaki türler için de beslenme ve üreme alanlarının korunmasını sağladı. Bunlarla birlikte kıyı balıkçılarının geliri, altı yılda %400 arttı.

Tüm bunlar iş tanımının gereği olmakla birlikte bir de vicdanın, doğa ve insanı bütün olarak algılayan zihninin kendisine yaptırdıkları var. Geçtiğimiz günlerde gece devriyesi sırasında üzerinde kullanıcısı olmayan bir amatör balıkçı teknesinin kıyıya oturduğunu fark etmiş. Ardından Sahil Güvenlik Komutanlığı’na bilgi verip içindekileri aramak üzere sefer yaparken tekne sahibini kıyıdan 500 metre kadar açıkta bulup karaya çıkartmış. Bu olayı ve yaptığını anlatırken zerre abartı katmadı. Üstüne bir de mütevaziliğine şaşırdık diye bize kendimizi sorgulattı: İnsan olmanın gereğini yapmak ne zaman lütuf oldu? Yapılan iyiliği bağırarak paylaşmak nasıl normalleşti?

Fabrika ayarlarımıza dönmek için Tankut gibi günün yarısını botta üzerinde rüzgarı hissedip denizi koklayarak, dağı, ormanları ve yunus sürülerini seyrederek geçirmek gerekmiyor. Bunun aslında 7 milyar yolu var. Kendini bilen herkesin yolu özel ve biricik. Bilmeyenlerin ki içinde bir yerde saklı