Merhaba Ömerasim Bey,

Size, öğretmenlik yıllarınızda, öğretmen arkadaşlarınızın, aslında bütün Antep’in seslenişiyle merhaba demek istedim. Şimdi bunu, bunca yıl sonra kimden duyduğumu da merak etmişsinizdir; söyleyeyim: Sizin gibi, “anısı güzel” öğretmenimiz Beşir Göğüş’ten.

Bir dönem tıp eğitimi aldığınızı, Antep savunmasına koşunca bunun yarıda kaldığını, sonra hukuk fakültesini bitirdiğinizi, avukatlık hatta baro başkanlığı ve gazetecilik yaptığınızı ama aklınızın öğretmenlikte kaldığını da biliyorum.

Değerli Öğretmenim,

Ne çok dostunuz var bizim buralarda! Onlardan biri de Ahmet Miskioğlu(ydu)... Evet, Anadolu’nun neresine atanırsa atansın size yazmayı bir gün olsun savsaklamayan mektup arkadaşınız. Yayımladığı “Gökçeyazın” dergisine desteğinizle birçok soruşturmadan yüzünün akıyla çıkmış. Ama bunu da size bir gün olsun anlatma fırsatını bulamamış.

Benim de benzer bir öyküm var.

İlkokul öğretmenim Süleyman Kılıç’la merak sardığım Türkçeye; lisede, edebiyat öğretmenim Muzaffer Gürses, Gazi Eğitimde Türkçe öğretmenim İsmet Cemiloğlu’nun çabaları sonucu tutkuyla bağlanmıştım. Üçünden de çok şey öğrendim. Ama sizin, ilk baskısı Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nca 1980’de yapılan “Dil Yanlışları” yapıtınızla karşılaşmam, dille yolculuğumu bambaşka sulara taşımıştı. Bu ilk baskıda 900 sözcüğün eleştirisi vardı. 1991’de çıkan dördüncü baskıda, eleştirilen sözler 2000’i aşmıştı. Hele 2000’lerde dizginleri ele alanları duysaydınız, kimbilir kaç bin sözcükten söz etmiş olurdunuz!

Ben de bunu, bir fırsatını bulup size söyleyememiştim. Onca derse, kitaba karşın bize “doğru” gelen ne çok yanlışı gözlerimizin önüne sermiştiniz! Hem de büyük bir titizlikle... Hem de dilin gelişim yönünü gözeterek... Hem de inceliğinizi bir an olsun elden bırakmadan...

“İncelik” deyince bakın aklıma ne geldi?

TDK’de bir gün bir dilekçe yazmışsınız o pırıl pırıl el yazınızla, her zamanki gibi özenli. Daktilo edilsin istemişsiniz. Bu işle görevli kızımız, daktiloyla yazdığını ve sizin yazınızı, imzalamanız için getirmiş. Çok geçmeden, daktilo ettiğini, üzerinde bir silgiyle, masasında bulunca şaşırmış. Koşmuş odanıza! “Hocam, bu silgi? Ne olacak... anlamadım?” diye kekeleyince, “Sen istemişsin kızım!” demişsiniz. Meğer sizin dilekçenin (“İlginizi rica ederim.”) son tümcesini kızımız, “Silginizi rica ederim.” diye dizmiş!

Bütün yapıtlarınız aslında ödevler de yüklemekteydi hepimize: her ne yaparsak yapalım özenli, dikkatli olmalı, elimizden gelenin en iyisini yapmalıydık. Ben de öyle yapmaya çalıştım değerli öğretmenim. Genişlettiğiniz/ ışıklı kıldığınız yoldan yürüyenlere katılıp üç çalışma da ben hazırladım. Görmenizi isterdim.

Sevgili Öğretmenim,

Mustafa Ekmekçi’nin “Ankara Notları”ndan öğrendiğimize göre, Emin Özdemir’e, “Gideceğim ama sorduğum soruların yanıtını alamadan...” demişsiniz. Anımsadınız değil mi sorularınızı? Benimki de soru değil! Siz unutmazdınız ki ne sorduğunuzu... 1980 sonrası devlet dairesine dönüştürülen TDK’nin yayımladığı “Türkçe Sözlük”te 400’den çok yanlış bulmuştunuz.

İşte o TDK, sizin de tanık olduğunuz yıllarda, Türkçenin yazım birliğini bozup dağıttığı bir de “İmla Kılavuzu” çıkarmıştı ya onun, değiştire düzelte “hazırladıkları” 24. baskısı için Hüseyin Toptaş, seksen sayfayı bulan bir eleştiri hazırladı. Onun da sizin gibi soruları/ uyarıları vardı. O günlerde size yanıt vermedikleri gibi sevgili Toptaş’a da ses çıkaran olmadı.

Değerli Öğretmenim,

Aslında her şey çocuklukta saklı. Orada ne düşmüşse gönlümüze, aklımıza neleri yazmışsak yıllar boyunca onlar ışıtıyor yolumuzu. Sizin, dile/ Türkçeye ilginizin daha çocukluk yıllarınızda babaannenizin konuşmalarıyla başlaması da sonraki emeğinizin dayanağı bence.

TDK’de, çeşitli aşamalarda 43 yıl (dile kolay) hizmet verdiniz. Kentiniz Gaziantep için hazırladığınız onca yapıtın yanında, “Tarama” (8 cilt) ve “Derleme Sözlükleri” (12 cilt) de sizin (ve arkadaşlarınızın) ışıklı emeğinizle gün yüzüne çıktı. Sonra bir başka titiz çalışma ürünü “Atasözleri” ve “Deyimler” sözlükleriniz... Şunu umutla/ sevinçle belirtmeliyim ki bu çalışmalarınız, öğretmenlerimiz için hâlâ birinci başvuru kaynağı!

TDK’nin, 12 Eylül cuntasının marifetiyle hem de son denetlemeden pırıl pırıl çıkmasına karşın, kapatılmasından sonra “yeni” kurumun hazırladığı “İmla Kılavuzu”nun berbat halini görünce önderliğinizde oluşturulan kurulun hazırladığı “Ana Yazım Kılavuzu” bugün de edebiyat dünyasının kılavuzu olmayı sürdürüyor.

Yazacaklarım bir mektuba sığacak gibi değil. Sanki teneffüse bile çıkmadan çalışan bir öğretmenin vaktini almak da doğru değil.

Yine yazarım öğretmenim!

...........

Ömer Asım Aksoy (öğretmen, hukukçu, araştırmacı, Türkçenin âşığı ve yorulmaz emekçisi, 1898 - 30 Ekim 1993)

Sözün Doğru Desene” (2001), “Ne Varsa Dilimde” (2009), “Dilimsel Şeyler” (2018)