Merhaba Kadir Abi,

Dünya dönüp dolaşıp Ruhsati’nin “Bir vakte erdi ki bizim günümüz...” dediğine geldi yine. “Fark eyledik ahir vaktin yettiğin/ Merhamet çekilip göğe gittiğin/ Gücü yeten soyar gücü yettiğin...

Mutlu olmak varken; onca yoksulluğun niyesini sorunca, insanın, emeğin yanında durunca... yolun hem mahpus damlarına düştü memleketin hem de -sürgünlük zor zanaat- dolaştın uzunca bir zaman Muğla’yı, Balıkesir’i, Konya’yı, Adana’yı, Kırşehir’i...

Yıl 1943. İlk şiir kitabın, “48 sayfalık küçük boy bir şey. Topu topu 18 şiir var içinde...” dediğin Tebliğ çıkmış, hemen ardından da toplatma kararı! Oysa seni iki gün iki gece aç susuz uykusuz bırakan, sonra da baktıra baktıra içip bitirdiği kahvesini gösterip “Şu fincana dair şiir yazsana... nedir o açlık, sefalet... açlık sefalet?..” diye ne güzel uyarmış!

Tebliğ’in üstüne bir film izlemeye mi gitmişsin Sovyet Konsolosluğuna! Yeter de artar! Sürgünden sürgüne, varmışsın Kırşehir’e.

Aradan geçmiş sana dört yıl kadar. Aynı film (Stalingrad) gelmiş mi Kırşehir’e! Yıl 1947. O yıllarda değme film bir iki gün ancak kalırken gösterimde, senin film ikinci haftasına başlamış mı Halkevi sinemasında... O yıllarda Halkevlerinin sinemaları da vardı, değil mi? Bugün vazgeçtim Kırşehir’den, anakent nüfusu üç milyona yaklaşan İzmir’in, kapısı sokağa açılan yalnızca bir sineması kaldı! Neyse dönelim sürgün yıllarının Kırşehir’ine...

Filmin ikinci haftasında, küçük bir kışkırtmayla bir güruh (onken yüz, yüzken bin olmuşlar!) basmış mı Halkevi’ni... Afişleri yırtıp ortalığı dağıtmışlar, oynatmamışlar filmi o gece. Sen, bir kahve köşesinde kitabına dalmışken... (Üzüleceksin ama söylemesem hiç olmaz: Bunların torunları, 1993’te Sivas’ta bir oteli ateşe verdiler. Senin yol arkadaşın Asım Bezirci de aralarında, genç yaşlı otuz beş sanatçı/ sanatsever insanımızı aldılar elimizden.)

Birkaç gün sonra çarşıda karşılaştığın emniyet müdüründen öğrenmişsin olup biteni. Soruşturma sırasında sinema sahibi, “Burada bir sürgün var siyasi, böyle şeylere ancak onun aklı erer, o kışkırtmıştır çocukları...” diye parmağını sana doğru uzatmış.

Ah, Kadir Abi! O emniyet müdürü, “Sen ne diyorsun yahu! O, bu filmin kaldırılmasını değil, daha yüzyıl oynatılmasını ister.” demese hangi okkanın altındaydın kimbilir. Çok değil sekiz yıl sonra İstanbul’u birbirine katan, hâlâ bir utanç madalyası gibi taşıdığımız 6-7 Eylül 1955’teki organize toplu saldırının sorumlusu olarak da Aziz Nesin tutuklanmamış mıydı?

Sevgili Kadir Abi,

Bütün bunları niye anımsattım, bilir misin?

Brecht’ten Asım (Bezirci) abiyle Türkçemizde yeniden söylediğiniz şiirler var ya Halkın Ekmeği, ilk olarak 1972’de çıkmıştı. Cebimizde gezdire eskite her baskısını yeniden almış, başta Duvara Tebeşirle Yazılan, Okumuş Bir İşçi Soruyor, Cesaretini Yitirmek Üzere Olanlara Türkü, Grev Türküsü, Kardeşim Bir Pilottu, Generalim Tankınız Ne Güçlü... çoğunu ezber etmiştik.

Kitaba da adını veren ilk şiirin ilk dizelerinde, “Bilin: Halkın ekmeğidir adalet/ Bakarsınız bol olur bu ekmek/ bakarsınız kıt,/ bakarsınız doyum olmaz tadına./ bakarsınız berbat/ Azaldı mı ekmek, başlar açlık,/ bozuldu mu tadı, başlar hoşnutsuzluk boy atmaya...” diye uyarıyor ya yönetenleri Brecht, bugün tam da öyle bir noktadayız.

Ah ne çok insanımız oldu eli kolu bağlı, işsiz, umarsız; ucuz ekmek, ucuz gıda kuyruklarını, pazaryerlerinin dağılışını kollayan. Brecht’in, aynı şiirin son bölümünde, “...Adaletin ekmeğini de/ kendisi pişirmeli halkın,/ gündelik ekmek gibi./ Bol, pişkin, verimli.” dediği günlere var biraz daha.

Bugün ne yapmalı; hevesi, umudu, tadı tuzu kuş olmuşlarımıza ne söylemeli derken onu da “önümüzde büyüyen, hepimizi büyüten”ler arasından, senden söylemeyi seçtim:

Ben çileyi güzelleştirebilmişsem eğer şöyle yapmış olabilirim belki: Bunalımın batağına düşmemekle, umudu yitirmemekle, sevgiye tutunmakla. İnsancıkların yaşamları için verdikleri kavgaları, özlemleri, acıları paylaşmakla. Dünyada tek başına kalmış olsan bile kalabalıklarda yaşarmış gibi yaşamakla. Yanında, eli elinde sevgili varmış da ona içini dökermiş gibi konuşmakla. Ya da kırk yıllık bir dostla söyleşirmiş gibi türküler söyleyerek. Sırasında bir ağaçla, bir bulutla, sırasında bir kuşla, bir çiçekle arkadaşlık ederek. Hilesiz, yalansız, dolansız, içten ve yalın...

Bakma şu karamsar hallerimize; “Bu ne aşılmaz dağmış deme/ aşılmadık dağ yok.” uyarın da aklımızda, “Çok olun, çocuklar, çok olun!” çağrın da.

........................

A. Kadir (şair/ 1917-1 Mart 1985)

Mutlu Olmak Varken, A. Kadir, Bütün Şiirleri, 4. baskı 2012 Can Yayınları, İstanbul

Halkın Ekmeği, B. Brecht, çev. A. Kadir-Asım Bezirci, şiir, 4. baskı 1980, Yazko Yayınları

Sevgili dostum Ruhi Çanak’a teşekkürle...

Aktaran Yaşar Öztürk (Emek, 23 Temmuz 1997)