Merhaba Ali Rıza Öğretmenim,

Meraktasındır. Sözün başında söyleyip kurtulayım: Devrim falan olmadı! Öyle erkenden hem de olmayacak bir nedenle bizi bırakıp gidişinizin hemen ardından bir cunta gelip çöktü ki ülkenin/ hayatın üstüne, kırk yıl oldu gelemedik üstesinden. Kısacası sensiz (“siz” diye seslenip araya mesafeler yığmak istemeyişimi anlayışla karşılayacağını biliyorum) geçen kırk bir yılımızın kaçı daha çok gülümsediğimiz günlerle örülü, düşünüyorum da şöyle gönül rahatlığıyla bir sayı veremiyorum.

Mahcubum, mahcubuz sana karşı... Bize bıraktıklarından eser yok şimdi. O sesinle, sözcüklerinle, şiirinle, yüreğinle dokunduğun çocukların çoğu iyi öğretmenler, iyi insanlar oldu. Senden aldıklarını yeni çocuklara aktardılar (Ahmet Zeki’yi görmeni isterdim!) ama yetmedi be öğretmenim.

Hangi birini anlatsam, şu mektubun sınırları içinde kalarak meramımı diyebilirim ki?

Hiç değilse bir özet sunayım:

12 Eylülde ortaya çıkan o cunta, “her mahalleye bir imam” şiarıyla işe koyulmuştu. Onun borusunu devralanlar işi “herkese bir imam”a çevirdiler ama bu da yetmedi; istiyorlar ki “herkes imam” olsun! “İmam” okullarımız mahallelere dek yayıldı. Cami sayımız yüz bine vardı. Ülkemizin yarıdan çoğunda köyleri mahalle yaptılar. Çoğu köy okulunu da büyük bir gayretkeşlikle kapattılar. Üreticinin hepten tüketici haline gelmesi de yakındır.

Kısacası şimdi çocukları okullardan kovan, her gün birer ikişer öldürülen kadınları hepten evlere hapsetmeye yeltenen; gençleri işsiz, evleri ekmeksiz bırakan bir “adil” düzenimiz var! Ders kitaplarında bilimin yerini hurafe aldı, bir arada yaşama kültürünün yerini de ötekileştirme...

Öğrenciyi, hastayı müşteri; okulu, hastaneyi ticarethaneye çevirdiler. Senin okulunu, eğitim enstitülerinin tamamını kapattılar. Üniversiteler mi? Onları ayrıca anlatırım.

Senin de yetişmelerine katkıda bulunduğun yurtsever gençlerin çoğu, ülkeyi bırakıp gider oldu. Ankara, İstanbul, İzmir’in “gözde” liselerinin mezunlarının yüzde 95’i başka ülkelerde arıyor şimdi ekmeğini.

Şunu da belirtip kapatayım bu tatsız bölümü: Cunta öncesinde dört milyona ulaşan sendikalı işçi sayısı bugün bir milyonun altında...

Sevgili Öğretmenim,

Haklısın, kendimden söz etmedim; yok, beni tanımazsın. Senin İzmir’de olduğun yıllarda ben Ankara’da, Gazi Eğitim Enstitüsünde öğrenciydim. Senin gibi yürekli, donanımlı, çalışkan öğretmenlerim vardı. Hemen aklımın kapısını çalıverdi işte; Nurgün Akar, Muzaffer Gürses, Saliha Kotan... Hem “Şiir aşkın soluk alıp verişi değil mi?” diyen bir ozanla, öğrencilerini arkadaş bilen bir öğretmenle tanış olmak için ille de yan yana gelmek (bir sınıfta buluşmak) gerekmez ki!

Sevgili Ali Rıza Öğretmenim,

Sana iyi haberlerim de var:

“Dönemeç”i uzun yıllar sürdürdü dostların. Senin için özel sayılar, çok özel etkinlikler yaptılar.

Başta Ahmet Günbaş, Hüseyin Yurttaş, Hidayet Karakuş, M. Kadri Sümer, Halim Yazıcı olmak üzere, dostların adına bir şiir yarışması tasarladılar. Senin, “Dönemeç”in 22. sayısında belirlediğin “şiir ödülleri” ilkelerini dikkate alarak ilk yarışmayı 1988’de yaptılar. 1993’te Buca Belediyesinin katkısını aldılar. Zaman içinde katılım için yaş sınırı getirdiler. Böylece şiirimizin, otuz beş yaşını aşmamış genç emekçilerinin adlarını her yıl senin adının yanına ekleyiveriyorlar. Üstelik bu işi de titizlikle yürütüyorlar. Ülkenin saygın, katılınması gereken yarışmaları arasına soktular adına düzenlediklerini.

Şimdi Buca Eğitim Fakültesine gelen herkes sana günaydın deyip varıyor ana giriş kapısına. Büstün çok yakıştı Fakülteye!

Her ödül törenine, buruk bir sevinç daha çok da hüzünle katılıyor sevgili Nuran abla. Arada ısrar edersek birkaç tümce de kurmuyor değil ama senin şiirlerinin konuşmasını/ konuşulmasını yeğliyor. Ödül alan gençleri yeni oğullarınız, kızlarınız olarak kucaklıyor. Sonra Özgür ve Utku... senden duruşla, senden kocaman bir gülümsemeyle ailecek esenliyorlar her törende dostlarını, okurlarını, yol arkadaşlarını...

Her şey, bütün o karanlık tablo bir yana sevgili öğretmenim, hayat, senin o insanın elinden tutan kararlılığınla ve şiirlerinle akıyor. Çünkü hayatın her gül açışında yeniden büyüyorsun gönüllerde, düşlerde, insanca yaşamak kavgamızda!

Yine yazarım haziranda...

........................

Ali Rıza Ertan (şair, öğretmen/ 10 Haziran 1944-12 Şubat 1979)