Merhaba Burhan Abi,

Hayatı, başı var da sonu yokmuş gibi, hiç tükenmeyecekmişçesine yaşayıp gidiyoruz. Belki de böylesi doğal hatta güzel. Bir de yarına/ yarınlara ilişkin tasarılarla uğraşırken an’ı, soluk aldığımız zamanı ıskalamıyorsak bizden mutlusu yok!

Nereden çıktı şimdi bu mektup, diyebilirsin. Bilmem, aklıma düştü işte öyle ansızın. Son yıllarda ağırlıklı olarak denemeler yazan Avram abiyle (Ventura) buluştuk bugün öğle saatleri; yemek yedik, sade kahvelerimizi yudumlarken ne konuşuruz biz, elbette edebiyat; yeni kitaplar, belki eski ama eskimeyenler ya da yazıp ettiklerimiz.

Anais Nin ve Henry Miller’ın Mektupları, 1932-. “Avram abi”ya uzandı Edebi Bir TutkuMasasının bir köşesinden inceden gülümseyen “1953. Yenile bitirmiş. Okuma planlarım arasında yerini aldı bile...

Gelişen teknoloji mi bilmem, çok değil kırk elli yıl öncesinin belki de temel iletişim aracı mektup, hayatımızdaki yerini nasıl da yitirdi bunca kısa bir zaman diliminde!

Günümüz insanı ne mektup yazmayı biliyor ne de mektup almanın hazzından haberli.

Oysa mektup beklemek, ulaşmış bir mektubun satırları arasında dolaşmak, onu döne döne yeniden okumak sanki bir kavuşma/ buluşma, dahası sımsıkı sarılma gibidir.

Hele ki askerde, mahpus damında ya da gurbetteyse insan o bir mektup neleri sunmaz ki o yalnızlığa!

Bir mektuba oturmak da öyledir: mesafeler bir anda silinir her satırda, tümcede; aklınızın sinemasında o dostla yaşadıklarınızı içeren yarı kurgusal/ belgesel bir film oynamaya durur.

Evet, almak da güzel ne ki belki de en çok bu yanını, yazmaya durduğumda beni çıkardığı yolculuğu seviyorum ben mektubun.

***

Sevgili Burhan Abi,

Sen de tanışmadan tanıştıklarımdansın. Bak, bir anda kalkıp vardım 1980’e... İlkin o yıl, o rezil darbeden önce çıkan öykü kitabını “Başka Bir Yaz”ıedinmiştim: Oturup yıllar sonra yeniden okudum. Hızlanan kentleşme, yarım yamalak sanayileşme sürecindeki insanımızı anlatırken o döneme tuttuğun ayna çok değerliydi.

Kimdin, nerede yaşamaktaydın aklıma bile getirmemiştim. O öykülerin etkisi miydi, bilmem bir yıl sonra çıkan “Acının Askerleri”ni de edinmiştim. “Toprağımızın ve kadınlarımızın acıya ve tüm işgallere karşı savunmasını yapmaya çalıştım.” dediğin romanınla arkadaşlığımız da yol almıştı.

Kadınlarımıza bugün reva görülenleri bilmeni istemem. Ama bir şey var bunu duy isterim: Şilili kadınların danslı protestosu “Las Tesis” Türkiye’yi de sardı. TBMM’ye de ulaştı. Kimi kentlerimizin sokaklarını danslı gösterileriyle kadın sesleri doldurdu.

Nerede kalmıştım? Evet... 1984’te çıkan “Aksayan” romanınla yeni öykü kitabın “Dünyanın En Güzel Kadını”nı o dönemde yaşadığım Erzincan’da edinmiştim. O yıllarda, Türkiye’nin çoğu kentinde kitapçılar vardı.

Sonra İstanbul ve İzmir yıllarımız. “Yine Bir Gülnihal”i (çıktığı yıl, 1984’te okumuştum) de bağrında taşıyan “Karanfil ve Hançer” (1994) ve “Kar Düşleri” (2000) acılarla yoğrulmuş bir dönemi başarıyla anlatan öyküler toplamıydı.

Karanfil ve Hançer”i 12 Ocak 2002’de imzalattığıma bakılırsa öncesinde pek fırsat yaratamamışız uzun soluklu sohbetler için.

Şimdi bunları yazarken kendimi ansızın, Söke’den Kuşadası-Güzelçamlı’ya doğru yol almakta olan orta halli bir servis aracının ön koltuğunda seninle sohbet ederken buluyorum. Yazmakta olduğun, artık bitirsem dediğin bir romanından açılmıştı söz. Yazının akışını, kahramanlar yüzünden kendi kurguna sadık kalamayışını hüzünle keder arasına sıkışmış bir heyecanla anlatmıştın. Yazıp bitirmek olmuyordu işte! Sanki yakınıyordun kimi kahramanlarından. Söz arasında, “Hele biri var, ölmesi gerek, ölmüyor bir türlü!” deyişini merakla aslında biraz da şaşkınlıkla dinlemiştim. O “ölmeyen” kahramanın sana çektirdikleri yüzünden okunuyordu.

İşte o günlerde, 2007’nin 1 Kasım’ında “şiir sıcaklığıyla merhaba” notuyla imzaladığın şiir kitabın “Adınla”da çığlık çığlığa sıralanan dizelerinde saklı bütün bir yazma yolculuğun.

Gerek yazdıkların gerekse yazıyla dostluğuna bakınca senin için, “Yazının öz adıydı o!” diyen Özgen Seçkin’e hak vermemek elde değil.

Ve 18 Ekim 2009’da, Aydın-Karacasu’da birlikteydik, bunun son görüşmemiz olduğunu bilmeden. 2005 doğumlu öykü kitabın “Taraça”yı imzalarken düştüğün, “güzel gelecekler ve umudu ve dileğiyle” notunun yalnızca bizim için değil, bütün insanlık için anlam kazanacağı günlerin epeyce uzağında olduğumuz (şimdilik öyle göründüğü) ortada. Ne ki böyle gitmeyeceği de bir gerçek.

Şimdilik koyalım mı abi noktayı? Yeni yılımız kutlu olsun. Elbette yazarım yine.

........................

Burhan Günel (yazar, şair/ 7 Nisan 1947-21 Aralık 2012)

Anais Nin ve Henry Miller’ın Mektupları, 1932-1953, der.: Gunther Stuhlmann, çev.: Yağız Ali Diri, İthaki Yayınları, Aralık 2016, İstanbul