Aklımdan şu dizeler uçuşuyor; Balık tuttuk yiyen ölür / Elimize değen ölür / Bu gemi bir kara tabut / lumbarından giren ölür / Balık tuttuk yiyen ölür / birden değil, ağır ağır / etleri çürür, dağılır / Balık tuttuk yiyen ölür / Elimize değen ölür / Tuzla, güneşle yıkanan / bu vefalı, bu çalışkan / elimize değen ölür / Birden değil, ağır ağır / etleri çürür, dağılır

Yazıp yazıp siliyorum. Silip silip yazıyorum. Öfkeliyim. Kazım Kızıl’ı O’nun deyimiyle Ka’yı önce gözaltına aldılar daha sonra tutuklama talebiyle mahkemeye sevk ettiler, sonra da serbest bıraktılar. Kazım Kızıl, Rabia Naz’ın su götürmeyen şüphelere dayanan ölümü ile ilgili Giresun’da gazeteci Canan Coşkun ile birlikte çalışıyordu. Ka şey yapmış, Rabia Naz davasının tanığını tehditle yerde süründürmüş, tanığa göz dağı vermiş. Ka yapmış bunu. Giresun Valiliği öyle diyor.

Ama benim tanıdığım Ka, kedilere teşekkür eder, naiftir, hak temelli işler yapmayı sever. Nerede derdi olan varsa kamerasını alır, Diyarbakır’da da olsa, Manisa’da da olsa koşar gider. Derdi olanın sesi olur, sözünü kadrajıyla söyler.

Öfkeliyim. Ka, zeytin ağaçları kesilmesin diye direnen Yırca köylülerinin yanında oldu, İZBAN direnişindeydi, Soma’daydı, ağaç katliamı sırasında Ödemiş’teydi, Manisa Hacıbektaş Köyü’nde komutanların kızlarına küfrettikleri JES’e direnen babaların yanındaydı. Velhasıl Ka’nın bir insana göz dağı vereceğine ancak Giresun’un valisi inansın.

Ka ile en son görüştüğümüzde Manisa Salihli’deki Hacıömerli Köyü’ne gidip köylülerin Jeotermal Elektrik Santralına karşı verdiği mücadeleyi kaydediyordu. Bundan önce röportaj için buluşmuştuk ve ona video röportajlar yapmak istediğimi anlamıştım. Ne sorduysam bildiklerini paylaşmıştı. Bilgisini paylaşan, sakınmayan biri Ka. Hacıömerli’ye gittiğinde de köylülerle konuşmuş beni de çağırmıştı. JES’le ilgili köylülerden güzel bilgiler almıştı, paylaşmak istiyordu. Sonra kalkmışlar “Şantaj, kasten yaralama, tehdit, hürriyetten yoksun bırakma” suçlamalarında bulunmuşlar. Ayıp!

Öfkemiz hep baki bu sebeplerden. Birkaç gün önce de birlikte haber takip ettiğim Mezopotamya Ajans’tan Ruken Demir ile JinNews’tan Melike Aydın’ı gözaltına aldılar İzmir’de. Beyler ‘gazetecilik suç değildir’ bunu hala anlamadınız mı?

Geçim kaynakları toprak olan bunu da kaybetmek istemeyen köylülerin sesi olmak suç değildir. “Başımız belaya girecekmiş. Adam zehri kapıma getirmiş. Bizim hayatımız zehir oldu. Ölümden öte köy yok” diyen köylünün sesini duyurmak suç değildir. “Ben vatana, millete karşı değilim, toprağımı JES’le öldüren şirket ağa babasına karşıyım” diyenlerin yanında olmak da suç değildir.

13 Kasım’da Konak eski Sümerbank önünde çok sayıda İzmirli, İzmir Valisi’nin Urla, Çeşme, Karaburun, Seferihisar, Aliağa, Dikili, Bergama, Tire, Torbalı, Ödemiş, Foça, Kınık, Kemalpaşa, Menemen, Kiraz, Bayındır ilçelerindeki tarım arazilerini JES aramalarına açacak ihale duyurusuna karşı buluştu.Çok sayıda sivil toplum kuruluşu protestoda yer aldı. İzmir milletvekilllerinden sadece CHP önceki dönem Milletvekili Musa Çam ile HDP İstanbul Milletvekili Musa Piroğlu vardı.

En güzeli de tek geçim kaynakları toprak olan köylülerin orada oluşuydu.’Iscak suyu istemeyoz’ sloganı atan köylülerle konuştuğumda tek geçim kaynaklarının çiftçilik olduğunu söylediler.

Köylerine santral istemeyen ve tek geçim kaynaklarının incir olduğunu söyleyen Nazire Şengül isimli Başköylü öfkeliydi. “Köyümüze jeotermal istemiyoruz. İncirlerimiz çok kötü etkileniyor. Jeotermal olursa incir olmaz. Biz bunları yetiştiresiye kadar neler çektik. Tek geçim kaynağımız incir ve bunu elimizden almak istiyorlar. Doğacak bebeklerimiz, çocuklarımız var. Doğacak çocuklarımızın hakkını arıyoruz burada. Sağlık açısından da istemiyoruz, kanser olmak istemiyoruz. Evvelden beri incirle yaşıyoruz, jeotermal santral de ne demek. Hiç böyle bir şey bilmiyorduk şimdi biliyoruz artık. Sadece incirler geçiniyoruz, başka geçim kaynağımız yok.” diyordu jeotermali neden istemediklerini sorduğumda.

Başka bir köylü olan İlyas Dağlı ise topraklarında her türlü meyvenin yetiştiğini söylerek, “İlk önce sağlık gelir. Her gün zehirli hava solumak istemiyoruz. Duyarlı olmalıyız, birlik içinde olmamız lazım. Önce sağlığımızı sonra ziraatımızı, toprağımızı düşünüyoruz. Jeotermal zehirdir.” diyerek İzmir Valiliği’nin ihalelerine tepkiliydi.

Gazetecilik bir kamu görevidir. Afrika, Güney Amerika ve Ortadoğu gibi savaş ve darbe bölgelerinde gazetecilik yapmış Ryszard Kapuscinski’nin şu sözünü bir kez daha hatırlatıyorum kendime; “Her şeyden önce, gazetecilik yapabilmek için iyi bir insan olmak gerektiğine inanıyorum. Kötü insanlar iyi gazeteci olamaz. Bu meslekte iyi bir insan demek başkalarını anlamak; onların niyetlerini, inançlarını, ilgi alanlarını, sıkıntılarını ve acılarını anlamak demektir. Ve ilk andan itibaren onların kaderlerine ortak olmak demektir.”