Aslında istedikleri hepimiz içindi. Önemliydi.

‘Emek’, ‘Barış’, ‘Demokrasi’.

Kalabalık gittikçe çoğalacaktı. Masum bir amaç vardı ortada. Artık akan kanın durması, gözyaşının dinmesi…

Daha masum ne olabilirdi ki…

Savaşa karşı inadına barış diyeceklerdi. Bu topraklarda barış ve özgürlük için yeşerecekti umutlar. Masum insanların ölmemesini dileyeceklerdi. Türkiye için, halk için daha güzel günler, umutlu yarınlar isteyeceklerdi. Aslında bizim için oradaydılar. Hepimiz için.

Türkiye’nin dört bir yanından, barış dileyen insanlar vardı. Çocuklarına özgürlük sunmak, özgür bir dünya bırakmak istiyorlardı. Gelecek nesillerin kan ve gözyaşı ile sulanmayan topraklarda, umutları yeşerten bireyler olarak yaşamasını istiyorlardı.

Amaçları vardı. Umutları vardı.

Yanındakinin kim olduğunu, mezhebini, kimliğini önemsemeden halay çekiyorlardı.

 Tek bir kriter vardı el ele tutuşmak için. ‘Barış’ ve ‘Demokrasi’ istemek.

Bu ülkenin tüm insanlarının barış ve özgürlük içerisinde yaşayabileceklerini gösteriyorlardı aslında herkese. Ötekileştirmeye, savaşa, şiddete karşıydılar.

10 Ekim 2015’i gösteriyordu takvimler. Tam 1 yıl önce…

Özgürlüğü, barışı, demokrasiyi kendilerine tehdit gören, bir arada el ele olmayı, çağdaşlaşmayı istemeyen karanlık zihinlerin aralarında olduklarını bilmiyorlardı.

Bir anda tüm dilekler havaya karışan toz bulutu ile yok oldu. Siren seslerine karışan çığlıklar sardı her yanı.

Sonradan öğrendiler ki IŞİD denen barış, özgürlük, demokrasi düşmanı zihniyet, onların masum dileklerini yok etmiş.

102 vatandaşını kaybetti bu ülke o gün. Yaralananların yanında paramparça olan bir sürü aile bıraktı gerisinde. Biz de insanlığımızı, vicdanımızı ve umutlarımızı bıraktık.

‘’Ümit’’ 102 kardeşimizden sadece birisiydi. Ümit Seylan…

Daha 19’unda olacaktı. Barışı istemeseydi, özgürlükleri, demokrasiyi savunmasaydı…

Çok istemişti, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesin’de okumayı. Puanı Yıldırım Beyazıt Üniversitesine yetmiş,  Siyasal Bilgiler’i seçmişti. Yine istediği bölümü seçmişti.

Yaşasaydı… Olmasaydı hain patlama, Babaannesi şöyle demeyecekti: ‘’ Keşke tarlada çalıştırmasaydım, yorgundu. Çok çalışkandı evladım, sürekli yardım ederdi. Bilsem gönderir miydim, Ankara’ya. Bilsem çalıştırır mıydım tarlada. Yorgun öldü evladım.’’

‘’Ümit’’ evine, ocağına ateş düşenlerden sadece birisiydi.  Ve onun gibi seslenmek istedim size: “Çocuklar, kırmızıyı sadece güllerde, karanfillerde bilmeli. Bedenlerinde değil …” 

Savaşa lanet edenler, en büyük savaşın ortasında kalmıştı. ‘Karanlık Zihinlerle’ yapılan savaş.

…..

1 yıl geçti. Hiçbir şey kolay olmadı bu 1 yıl içerisinde. Bundan sonra da olmayacak.

Barış mücadelesi, özgürlük mücadelesi, demokrasi mücadelesi onlardan devraldığımız meşaleler ile devam edecek. Onların anılarını en iyi yaşatacak yolu bulacağız. Savaşa karşı barışın kazandığı gün onlara olan borcumuzu ödeyeceğiz.

Bizim için diledikleri umutları yeşerttiğimiz gün bitecek belki de onlara olan vefa borcumuz.