Bu haftanın başında edebiyatçı arkadaşım Onur Çalı’ya Vedat Günyol Genç Deneme Yazarı Ödülü verildi. Haber gazetede dün çıktı. Fakat Cuma sabahı itibariyle internete erişim kısıtlandığından internete haber girmede sorun yaşadık. Onur’a haber verdim, siteye haber girişinde sorun yaşadığımızı. Onur da dedi ki; Zaten her şeyin tadı kaçtı.

Her şeyin tadı kaçtı evet. Uzun bir süredir Türkiye’de yurttaşlık kavramının yitirildiğini düşünüp duruyorum. Bazen buradan da yazıyorum. Yurttaşlık dediğin şey böyle olmamalı. Yerel seçimler sonrası birçok belediyeye kayyum atandı. Halkın kim tarafından yönetilmek istediği önemsenmedi. Çat diye, seçilmiş insanları görevinden alıp, çeşitli gerekçelerle tutuklayıp yerine yerel halkın kabul etmeyeceği atanmışları getirdiler.

Halk yoksulluğa zorunlu bırakıldı. Yaz başında aldığım Foça yoğurt 6 liradan 10 liraya yükseldi örneğin. Yoğurt la bu yoğurt, nasıl bu kadar zamlanabilir. Cebimizdeki 100 lira hiç değilse bir süre dayanırken son zamanlarda cüzdandan çıktığı anda suya düşmüş pamuk şeker gibi eriyip gitti. Gitmediğimiz yolların paralarını ödüyoruz, kullanmadığımız suyun elektriğin vergisini kullandığımızdan fazla ödüyoruz.

Başımıza bir iş geldiğinde insan ‘yurttaş’ yerine konulup ‘arkadaşlar durum şu’ deyip bir açıklama bile duyamıyoruz. Varsa yoksa ‘bunlar terörist, bunlar şöyle, bunlar böyle’

Sürekli suçlanıyoruz, sürekli yaftalanıyoruz.

Deprem oluyor internet kısıtlanıyor, kaza oluyor internet kısıtlanıyor. Başımıza bir şey gelmeye görsün, aniden ortadan kayboluyorlar. Sonra da çıkıp ‘Ama bunlar şöyleler, ama bunlar böyleler’

Rusya açıklama yapıp dedi ki; Türkiye bize vurulan bölgede askerinin olmadığını iletti. Suriye ordusu teröristleri bombaladı. Aralarında Türk askeri de varmış.

Varmış mı?

Milli Savunma Bakanı Hulisi Akar da şey demiş; Birliklerimizin bulunduğu yerler önceden Rusya’nın sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiştir.

Rağmen mi?

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da şunu demiş; Yüreğimiz dağlandı.

Senin mi yüreğin dağlandı? E sen de istedin o askerlerin oraya gitmesini.

Ben hiç varsıl evine asılan Türk bayrağı görmedim. Benim gördüklerim hep yoksul ailelerdi. Bin bir zorlukla büyütülmüş çocuklar öldü, ölüyor.

İnsanlar çocuklarının uykuda nefesini kontrol ediyor. Göğsü inip kalkarsa rahat bir nefes alıyor. Bu insanların çocuklarını onlardan aldılar. Anne babaların evlatlarını, birilerinin kardeşlerini, birilerinin sevdiklerini aldılar.

Abim askerdeyken hep yüreğim kalkıktı. Şehit haberi görürsem, nerdenmiş, kimmiş bakmaya korkardım. Şimdi bir sürü evin basamaklarında askerler yürüyüp kapıyı çalıp kötü haberi veriyor.

O acıyı tahmin edebiliyor musunuz? Nefesiniz kesilmiyor mu?

Geçen gün Alsancak’ta yürürken el arabasında bir şeyler satan bir satıcıda, mutfak ocağını yakmak için kullanılan uzun çakmaklardan vardı. Dedem de almıştı ondan, çok da seviyordu o çakmağı. Çakmağı görünce elim telefona gidiyordu az kalsın. Dedemi arayacaktım. Onla konuşmayı o kadar çok istedim ki. Dede diyecektim senin çakmaktan gördüm. Ama arayamadım. Dedem yaşamıyor artık ve ben onla artık konuşamam. Heyecanla arayıp bir şeyler anlatıp artık onunla gülemem.

Suriye’de ölenler gencecik insanlardı. Daha yaşayacak çok şeyleri vardı. Onlar daha aileleriyle olmalıydı. Onları kimse özlememeliydi. Ailelerinin canı yanmamalıydı, istediklerinde arayıp konuşabilmelilerdi.

Ailelerinin acıları bir ömür kalplerinde ağır bir yük olarak kalacak. Artık o çocuklar yok.