HABER: UTKUCAN AKKAŞ- Hepimiz küçük yaşta gözlerimiz parlayarak hayran olduğumuz sanatçıları izler; bir gün onlar gibi sahnede olmanın hayalini kurardık. Kimimiz bunu gerçekleştirdik, kimimizin istekleri ise hayallerde kaldı. Peşinden koştuğu hayalleri gerçekleştirenlerden biri de İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları oyuncusu Yasin Erol… İlkokul çağında, okula gelen gezici bir tiyatro sanatçısından etkilenen Erol’un o gün kurduğu hayaller bugün bambaşka bir noktada. İzBBŞT’de ‘Bir Felaket Kutlaması’, ‘Benim Naçiz Vücudum’ ve son olarak ‘3 Nalla 1 At’ oyunlarında rol alan Erol, söyleşi serimizin 25’inci konuğu oldu. 

043A6560

Gezici tiyatro etkiledi

Sizi tanıyarak başlayabilir miyiz? Çocukluğunuz nasıl geçti, tiyatro ile tanışmanız ne zaman ve nasıl oldu?

1991 yılında; İzmir’de doğdum. Çocukluğum babamın memur olması nedeniyle seyahat ederek, farklı şehirleri gezerek geçti. İlk ve ortaokulu, Mardin, Manisa ve Şanlıurfa gibi kentleri gezerken bitirdim. Daha sonra İzmir’e döndük. Tiyatro ile ilk olarak Şanlıurfa’da tanıştım. Bu kentte ve öncesinde yaşadığımız Mardin’de sanatsal imkân çok fazla yoktu. Ailemde de bu anlamda merakı olan, tiyatroculuk yapan ya da hobi olarak tiyatro sanatıyla ilgilenen kimse yoktu. Bir gün okulumuza gezici tiyatro sanatçısı gelmişti, gittiği okullardaki öğrencilerden oyuncular seçip, kısa bir piyes hazırlıyor ve okulda sahneliyordu. Ben buna gönüllü oldum, burada oynadığım kısa piyesin ardından geri dönüşü olmayan yola girdiğim söylenebilir. Yani tesadüfen tiyatro sevgisi damarlarıma girdi. Lisede tiyatro kolunda kendimiz oyunlar yazıp, sahnelemeye çalışırdık. Zaten lise üçüncü sınıfa geldiğimde de kesin bir şekilde tiyatrocu olmak istediğime emindim. 

Ailenizin bu sürece bir katkısı oldu mu? Nasıl tepki verdiler tiyatroya olan düşkünlüğünüze?

Oyuncu olmak istediğimi aileme söylediğimde ilk başta başıma gelebilecek olası zorluklar konusunda endişelerini dile getirdiler. Ancak yolumdan döndürücü ya da motivasyonumu kaybettirici düzeyde fikirlerini dikte etmediler. Aksine oldukça destek oldular. 

İstanbul bana göre değil

Geçmişte çeşitli dizilerde ve filmlerde izleme fırsatı buldu sizi izleyici. Özetleyecek olursak bugüne kadar ne tür çalışmalarda yer aldınız? 

Üniversite sınavına girdiğim ilk yıl tiyatro bölümünü kazanamadım. Tekrar hazırlandığım sene Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu ile yollarımız kesişti. Bu tiyatro da benim için bir okul niteliğinde oldu. Orada, Aziz Nesin’in Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz oyunu ile Peter Weiss’in Marat / Sade adlı oyunlarında yer alma fırsatı buldum. Ardından da Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne girdim. Fakültemin biteceği yıl, ders yükümün de azalmasıyla Ankara Devlet Tiyatrosu’na girerek burada iki çocuk, bir yetişkin oyununda rol aldım. Mezun olduktan sonra bir yıl daha sahne almaya devam ettim. Yine burada kimi günlük dizilerde oynadım. Her oyuncu gibi benim de İstanbul’u deneyimleme fikrim vardı. Çok istekli olmasam da oyunculuk mesleğinin şartları sizi biraz bu kente yönlendiriyor. O sırada oynadığım günlük dizideki rolümün de bitmesiyle, ‘Keşke’ dememek için 2016 yılında İstanbul’a gittim. Buradaki süreç benim için heyecanlı başladı. ‘Vatanım Sensin’ adlı dizide rol aldım. Ancak bir süre sonra bu kentin şartlarının benim için çok uygun olmadığını, kendim için istediğim şeylerin orada olmadığını düşünmeye başladım. Ve İzmir’e dönme kararı verdim. Kendime biraz vakit ayırmak istemiştim; kamplar yaptım, doğa yürüyüşlerine katıldım, gezdim. Araya da pandemi süreci girmişti tahmin edersiniz. O süreçte İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurulacağını duyduk. Buna ilk başta inanmamıştım açıkçası. Çünkü her sene duyduğumuz bir haberdi bu aslında, bir yerden sonra inandırıcılığını yitirmişti. Bizlerin her zaman ‘Keşke kurulsa’ ve ‘İzmir’de neden yok diye’ hayıflandığı bir değerdi. Yücel Erten’in sosyal medya hesabında yaptığı ‘İzmir'in dağlarında çiçek bakmaya gidiyorum’ paylaşımından sonra kesinlikle kurulacağına ikna oldum. 

043A6998

İyi ki bu ekipteyim

İzmir Şehir Tiyatroları ile yollarınızın kesişimi hakkında neler söylemek istersiniz?

Söylediğim gibi bir süredir tiyatro ile ilgilenmiyordum. Ancak bir süre daha tiyatrodan uzak kalsaydım, muhtemelen hiçbir nedenle olmasa dahi hayatımı idame ettirmek için farklı mesleklere yönelecektim.  ‘Kendime her halde tiyatrocu dememeliyim, çünkü hiçbir şekilde içinde değilim’, gibi düşünmeye başlamıştım. Aynı dönemde Devlet Tiyatroları ve Gaziantep Şehir Tiyatrosu oyuncu alacaktı. Buradaki sınavlara başvurmak adına ufak ufak çalışmaya başlamıştım ama İzmir Şehir Tiyatroları’nın kurulacağını öğrendikten sonra büyük bir motivasyon hissettim içinde mesleğime karşı. Sınava girdim. İyi ki de girmişim ve bu ekibin bir parçasıyım. 

Şehrin ihtiyacı varmış

Şehir Tiyatroları ikinci sezonunu tamamlamak üzere. Nasıl bir heyecan getirdi tiyatro kente sizce?

Geçmişte İzmir’de Devlet Tiyatrosu ve Bornova Şehir Tiyatrosu dışında bir tiyatro yoktu. Son yıllarda birkaç özel tiyatro faaliyeti başlamıştı; Devlet Tiyatroları’nın da yeni sahneleri açılmıştı. Ancak Büyükşehir Belediyesi’nin bir tiyatrosunun olmaması büyük bir eksiklik yaratıyordu. Özellikle İzmir Şehir Tiyatroları faaliyete geçtikten sonra, iki yıl gibi bir sürede yaptıklarımızı düşününce bu eksikliğin boyutu daha iyi anlaşıldı. İki yılda müthiş bir hızla sekiz oyun çıkardık, tüm oyunlarımız kapalı gişe devam ediyor. Şehrin de buna ihtiyacı varmış ki çok kısa sürede tiyatromuzu sahiplendi. Buna öncülük eden, her prömiyerimize gelen Belediye Başkanımız Tunç Soyer’e, tecrübesi ve özverisiyle yanımızda olan Kurucu Genel Sanat Yönetmenimiz Yücel Erten’e, rahmetli Hülya Nutku hocamıza ve emeği geçen herkese teşekkür etmek isterim.

Pek çok oyuncu sahnede olmayı, tiyatro yapmayı farklı bir noktada konumlandırıyor. Sizin için de böyle mi? Aradan geçen onca yıla, kat ettiğiniz yola bakınca neler hissediyorsunuz?

Benim için tiyatronun her bir anı; prova sürecinden seyirciyle buluşmaya kadar her bir aşaması bambaşka bir duygu... Tiyatroda, sahnede aldığım doyumu başka hiçbir yerde alabileceğimi zannetmiyorum. Dolayısıyla bu sanat benim için her zaman bambaşka bir noktada olacak. İlk tiyatrocu olacağım dediğim noktadan bugüne kadar geçen süreyi düşününce hissettiğim bu. Elbette hayat farklı yollar da çizebilir hepimize ancak bu işin dışında olmayı bir an için dahi düşünemiyorum. Klişe olacak ama bir daha dünyaya gelsem; yine tiyatrocu olmak isterim. Çünkü İzmir Şehir Tiyatroları olmasaydı ya da bir şekilde sanatımın dışında kalsaydım çok mutsuz olurdum. Başka bir insan olurdum. Üniversitede bir hocam, ‘Oyunculuk, çocuklukta başlar’ şeklinde bir cümle kurmuştu. Çünkü tüm çocuklar, oyunlarına bir anlam yükler; orada büründükleri karaktere uyum sağlar ve oynadıkları oyunu tam anlamıyla ciddiye alırlar. Tıpkı tiyatro gibi. Tabii ki büyüdükçe başka yerlere savruluruz ama ben savrulmayarak hâlâ çocuk ciddiyetiyle oyun oynadığım için çok mutluyum. Yaşlanınca dahi bu şekilde kalacağımı biliyor olmak çok sevindirici. 

Bu güzel sonuçtan emindik

İzBBŞT’de 2 sezondur 3 oyunda yer aldınız; ‘Bir Felaket Kutlaması-Tavşan Tavşanoğlu’, ‘Benim Naçiz Vücudum’ ve son olarak ‘3 Nalla 1 At’. 3 Nalla 1 At yeni olmakla birlikte hızlı bir giriş yapmışa benziyor. Biletleri kapalı gişe, hızlı, komedisi yüksek, bugünü yaşayan bir oyun… Neler söylenebilir yeni oyunla ilgili?

3 Nalla 1 At, büyük bir yıkımın meydana geldiği yerde yaşayan; hepsi kaybeden, yıkımın yarattığı açlıktan, sefaletten, yozluktan etkilenmiş bir grup insanın hikayesini anlatıyor. Oyundaki tüm karakterler burada, toplumu oluşturan parçaları temsil ediyor. Politik ve sosyo-ekonomik olarak göndermeleri olan ve bizim toplumumuzda meydana gelen olaylarla da birçok noktada örtüşen bir oyun. Dolayısıyla bu benzerlik halleri bize büyük bir özgürlük alanı da sağlıyor. Günceli yakalayabildiğimiz, gündeme dair eleştiriler yapabildiğimiz bir alandan bahsediyorum. Bu güncel göndermeleri yaptığımız anlarda seyircimizin, kendi arasında konuştuğunu duyabiliyor, hatta oyun kişisi gibi diyaloğa geçtiğini görebiliyoruz. Bu da oyunumuzu daha bizden ve canlı bir noktaya götürüyor. Küstahlık gibi olmasını istemem ama biz daha oyunun ilk okuma provasını yaparken; ortaya neyin çıkacağını, seyirciyi neyin beklediğini, nasıl reaksiyonlar alacağımızı hayal edebilmiştik. Güzel bir sonuç alacağımızdan çok emindik. Oyunun metni çok güzeldi, tüm ekip olarak rollerimizi çok sevdik. Hepimizde de seyircinin severek izlediği bir iş ortaya koymuş olmanın mutluluğu var. 

3 Nalla 1 At’ta Papaz karakterini canlandırıyorsunuz ki en çok reaksiyon alan rollerden biri. Karakterin temsil ettiği ‘değerleri’ nasıl özetlersiniz? Bu role hazırlanırken gözlemlediğiniz kişi ya da farklı kurmaca karakterler oldu mu?

Hangi kültürden olursa olsun, bir din adamından birtakım erdemleri benimsemesi ve bunu insanlara gösteriyor, anlatıyor olması bekleniyor. Dolayısıyla aksi davranışlarda bulunduğu zamanlarda da yarattığı kırılma daha derin oluyor. Çünkü başka meslek gruplarından daha hassas birtakım değerleri temsil ediyor din adamları. Benim oynadığım papaz karakteri, amaçları uğruna dinle yalan söyleyen yani dinle aldatan, hatta bu amaçlar uğruna yeri geldiğinde tanrıyı bir kenara atacak duruma gelen bir insan. Bizim de zaman zaman rastladığımız bir tip dolayısıyla kendisi. Bu role hazırlanırken gözlem yapmama dahi pek gerek olmadı çünkü bir anlamda realiteye dökülmüş örnekleri vardı karşımda. 

YASİN EROL’UN ‘EN’LERİ

Tiyatroya dair en büyük hayaliniz nedir?

Uluslararası anlamda prestijli işler yapan bir tiyatroda görev almak istiyorum. Elbette İzmir Şehir Tiyatroları’nı da o seviyeye getirmek adına çalışmak, kurumumuzu bu seviyede görmek isterim.

Bugüne kadar oynadıklarınız arasında en sevdiğiniz rol ya da oyun hangisi oldu? 

Bunu taze olduğu için söylemiyorum, ‘3 Nalla 1 At’ oyunumuzda canlandırdığım Papaz karakterini söyleyebilirim.

Oynamadığınız ancak oynamayı en çok isteyeceğiniz oyun hangisi?

Macbeth’te oynamak çok istiyorum.

Birlikte oynamayı en çok isteyeceğiniz oyuncu kimdir?

İsim olarak değil ama severek işini yapan, meslektaşını sayarak çalışan herkesle çalışmak isterim.

Tiyatroya veya yaşama dair en çok ilham aldığınız isim kimdir?

Tiyatroya ve hayata dair motivasyonu hiç bitmeyen insanlara çok özeniyorum. Onları örnek alıyorum kendime hep.

Editör: Duygu Kaya