TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, Çernobil'in yıldönümü nedeniyle bir açıklam yaptı. Açıklamada, "Geçtiğimiz haftalarda Akkuyu Nükleer Santraline 27 Nisan'da nükleer yakıt getirileceği duyuruldu. ÇED raporlarının yetersizliği, proje çalışmaları, inşaatı, çevresel riskler ile ilgili soru işaretleri ile dolu bir yapım sürecinde, depremin etkilerinin ne olduğu bile bilmezken Çernobil Nükleer Kazasının yıldönümünde; yeni felaketlerin önü açılıyor." ifadeleri kullanıldı.

Yapılan açıklama şöyle:

"26 Nisan 1986’da, Sovyetler Birliğinde Kiev’e 110 Km uzaklıkta bulunan Çernobil Nükleer Santralinde meydana gelen kaza ve patlama sonucu dünyanın en büyük nükleer felaketinin üzerinden 37 yıl geçti.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Çernobil Felaketin gerçekleştiği bölgede yaklaşık 53 bin kilometrekare alan kirlenmiş, bu bölgede çalışan ve yaşayan 600 bin kişi yüksek dozda radyasyona maruz kalmış, Ukrayna’ya komşu ülkeler başta olmak üzere dünyada milyonlarca insan, canlı yaşamı etkilenmişti. Patlama sonucu oluşan radyasyon yüklü zehir bulutu, Rusya ve Avrupa’nın bir kısmını etkilerken, ABD, Kanada ve Japonya’ya bile ulaştığı görülmüştü.

Felaketin üzerinden 37 yıl geçmesine rağmen, meydana gelen kazanın sonuçları günümüzde de hissediliyor. 4 Nisan 2020 tarihinde Çernobil Bölgesinde, çıkan orman yangını ile bölgede yeni bir felaket riski ortaya çıktı, günler sonra kontrol altına alınan yangın sonrasında bilim insanları tarafından, bölgede radyasyon seviyesinin 16 kat arttığına yönelik açıklamalar yapıldı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile birlikte Çernobil santralinden uzun süre bilgi akışı sağlanamadı. Diğer taraftan Zaporijya Nükleer Santralı’nda yaşanan çatışma, nükleer santralların kaza riski dışında savaşlarda hedef olabileceklerini gösterdi. Nükleer santrallerin terör saldırılarına hedef olabileceğini gösteren birçok araştırma bulunuyor. Santrallerin tüm çevresel riskleri ile birlikte güvenlik riskleri de tartışılıyor.

Dünya nükleer santrallerden vazgeçme sürecine girerken, ülkemiz Mersin/Akkuyu, Sinop/ İnceburun, Kırklareli/ İğneada’da planlanan nükleer santraller ve Akkuyu ve Sinop’ta devam eden yapım süreçleri ile büyük çevresel ve yaşamsal risklere itiliyor. Santrallerin ÇED Raporlarının yetersizliğine yönelik hukuki süreçler ve itirazlar dikkate alınmadı. Yapım sürecinde yaşanan ve kamuoyuna yansıyan eksiklikler riskin boyutunu da büyütmeye devam etmektedir.

6 Şubat 2023 tarihinde gerçekleşen ve merkez üssü Kahramanmaraş`ın Pazarcık ve Elbistan ilçesi olarak belirlenen 7,7 ve 7,4 büyüklüğündeki depremler sonucunda; başta Kahramanmaraş, Hatay, Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Malatya, Osmaniye ve Diyarbakır illeri olmak üzere çok geniş bir bölgede büyük bir yıkım yaşadı.

Gerek yaygınlığı gerekse sonuçları itibariyle son yıllarda yaşanan en büyük felaketlerden biri olan depremde onbinlerce binanın yıkıldığı ve ağır hasar aldığı açıklandı. Ancak bölgedeki alt yapı tesisleri, sanayi tesisleri, enerji tesislerinin hasar durumu ile ilgili yeterli ve sağlıklı veri paylaşılmadı.

Akkuyu Nükleer A.Ş. tarafından yapılan açıklamada; Akkuyu NGS sahasında hızla yapılan inceleme sonucunda herhangi bir anormallik veya hasar tespit edilmediği belirtildi.

Depremin yaşandığı andan bugüne kadar gelinen noktada yaşanan tüm eksiklikler ile birlikte doğal afetlerin nasıl felakete dönüşebileceğini acı bir şekilde deneyimledik.

Gerek deprem öncesi alınması gereken önlemlerin alınmaması, gerekse bölgeye ulaşım, arama-kurtarma faaliyetlerindeki koordinasyonsuzluk, yeterli ekipman ve insan gücünün sağlanamaması kayıplarımızı büyüttü. Depremzedelerin su, gıda, giyim, hijyen ve çadır gibi temel ihtiyaçları giderilemedi.

Deprem bölgesinde halk asbest soluyor

Enkaz kaldırma çalışmaları hala tamamlanmadığı gibi, yıkıntı atıklarının taşınması, toplanması ve bertarafına ilişkin süreçler doğru yönetilemedi. Bölge halkı ve sahada çalışanlar asbest dahil bir çok tehlikeli kimyasalı içeren tozu solumaya devam ediyor. Sulak alanlara, tarım alanlarına, deniz kenarlarına yığılan onbinlerce ton atık insan ve çevre sağlığı için tehdit oluşturmaya devam ediyor.

Tüm bu süreç, deprem bölgesinde bulunan ülkemizde kurulacak nükleer santrallerin olası depremlerle birlikte yaşamsal risklerinin katlandığını, doğal afetlerin nükleer kazaları tetikleyerek çok daha büyük felaketlere neden olabileceğini gösteriyor.

Geçtiğimiz haftalarda Akkuyu Nükleer Santraline 27 Nisan'da nükleer yakıt getirileceği duyuruldu. ÇED raporlarının yetersizliği, proje çalışmaları, inşaatı, çevresel riskler ile ilgili soru işaretleri ile dolu bir yapım sürecinde, depremin etkilerinin ne olduğu bile bilmezken Çernobil Nükleer Kazasının yıldönümünde; yeni felaketlerin önü açılıyor.

Diğer taraftan, nükleer atıkların nasıl bertaraf edileceğinin cevabı bulunmazken, Türkiye Enerji, Nükleer ve Maden Araştırma Kurumu tarafından ülkemizin farklı bölgelerinde nükleer atık bertaraf alanları oluşturulmasına yönelik çalışmaların yürütüldüğü bilinmektedir.

İzmir halkı 16 yıl nükleer atıklarla yaşadı

Nükleer santral hazırlıkları devam ederken, İzmir Gaziemir’de 1940’lı yıllarda kurulan Aslan Kurşun Fabrikası sahasında 2007 yılında tespit edilen ve sonrasında tarihin en büyük çevre cezasının kesildiği tehlikeli ve nükleer atıklar ile ilgili süreçte, İzmir halkı 16 yıl nükleer atıklarla birlikte yaşamaya devam etti.
Dönemin Çevre Bakanlığı tarafından Geri Dönüşüm tesisi olarak lisans almış olan ve denetimleri gerçekleştirilen bir firmanın bahçesinde bulunan atıklar ile ilgili olarak; atıklarımızı mevzuatlarımıza uygun olarak bertaraf etmekle yükümlü olan lisanslı ve denetim altındaki tesislerde bile bu süreci yaşıyorsak; atıklarımızı doğru yönettiğimizi söylemek mümkün müdür?

Nükleer Santraller ile ilgili süreçleri hızlı bir şekilde işleten, nükleer santralleri mutfak tüpünden daha az tehlikeli gören, ÇED süreçlerinde halkın katılımını engelleyen yönetimlerin; kentimizdeki atıklarla ilgili süreçte gösterdikleri tutum; ülkemizde ve kentimizde yaşamlarımızın nasıl hiçe sayıldığının önemli bir göstergesidir. Nükleer atıkların İzmir’e nasıl geldiği ve bu alana nasıl gömüldüğü konularında ise bugüne kadar hiçbir açıklama yapılmadığı gibi herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı konusu kamuoyu ile paylaşılmamıştır.

İzmir’deki nükleer atıkları 16 yıldır çözemeyen yetkililer, nükleer santrallerin geri dönüşü olmayan risklerini nasıl yöneteceklerdir sorusuna cevap bekliyoruz…
Depremde vatandaşlarını kurtaramayan, depremzedelerin en temel ihtiyaçlarını karşılayamayan yönetimlerin nükleer santral sürecinde olası bir kaza riski ve nükleer atıklara yönelik acil durumlarda müdahale, maske, iyot tableti vb. koruyucu ekipman temini ve yaşamı koruma şansı var mıdır?
Çernobil Nükleer Faciası, Fukuşima Felaketi ve yanı başımızda yaşanan savaş, nükleer tehlike ve İzmir Gaziemir’deki nükleer atıkların bertarafında yaşanan süreç ve yaşadığımız deprem bir kez daha göstermiştir ki; Nükleer Santral macerasından vazgeçilmelidir.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi olarak; depremde yitirdiklerimizi saygıyla anıyoruz. Ülkemizde ve kentlerimizde doğal varlıklarımızın korunarak geliştirilmesini yaşamsal bir olgu olarak değerlendirdiğimizi bir kez daha tekrarlıyoruz. Bu süreçte taraf olduğumuzu; Yaşamın ve Kamu Yararı tarafında olduğumuzu , Nükleer Santrallerin Durdurulması çağrımızı ve kararlılığımızı bir kez daha paylaşıyoruz."

Editör: Özlem Çimen Durmaz