NİL KAHRAMANOĞLU/İZ GAZETE- İz Televizyonu’nda yayınlanan Deprem Günlükleri programının konuğu Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Yöneticisi olan Hemşire Hülya Ulaşoğlu oldu. 

manşet-5

Depremin üzerinden haftalar geçti. Yaşamını yitirenlerin kırkı çıkmak üzere. Deprem bölgesindeki koordinasyonsuzluk, çadır ve gıda eksikliği çözülmüş değil. İzmir’den afet bölgesine yardıma giden ve yaşadıklarını İzTV’ye anlatan Ulaşoğlu, sıkıntıların çözümü için örgütlülüğün önemine vurdu yaptı.

Depremzedelere yardımcı olmak için çalışmalara katıldığını söyleyen Ulaşoğlu, “İlk günler televizyonda izliyorduk. Kendi açımdan en şanslı olduğum konu; en büyük acıyı, çaresizliği görmedim. 10’uncu gün gittim. Hemşire olduğum için daha önce ölüm ve acı gördüm. Bu yüzden profesyonel olacağımı düşünüyordum. Duygusal olan arkadaşlarımı da oraya gitmemeleri konusunda uyardım. Sonuçta 32 yıllık hemşireydim ve sendikal bir kimliğim vardı. Daha faydalı olacağımı, bu zorluğu göğüsleyeceğime inanıyorum. Nitekim göğüsledim ama döndükten sonra günlerce uyuyamadım. Ben dâhil oradaki herkesin psiko sosyal destek alması gerekiyor. Vicdan azabı da çekiyorsun. Yemek yediğinde, yatağa yattığında orada yaşananlar geliyor insanın aklına. Bu kadar rahat uyumamalıyız. Orada ateşin içerisinde olan insanlar sadece günlük olarak yemeği, ısınmayı, hayatta kalmayı düşünüyorlar. Ben de onlara bu noktada yardımcı olmaya çalıştım” diye konuştum.

Deprem bölgesinde büyük bir çaresizlik yaşandığını dile getiren Ulaşoğlu, “Yaşamanın verdiği çaresizliği gördüm. Pazarcık’ta evladını kaybeden bir anneyi görmüştüm. Nasıl olduğunu sordum, ‘Uyuyabiliyor musunuz?’ dedim. ‘Gözlerimi kapatamıyorum, kapattığım anda iki kızımı görüyorum’ dedi. Hiç ağlamıyordu. Donmuş gibiydi. İnsanlar kendine geldiğinde o ertelenmiş acıları yaşanabilecekler. Şokun etkisiyle ertelenmiş bir yas var” dedi. 

Dayanışma güzeldi

Dayanışmanın büyüklüğü de aktaran Ulaşoğlu, depremzedelerin bu dayanışmanın farkında olduğunu belirti. Sivil toplum örgütlerinin varlığının çok kıymetli olduğunu söyleyen Ulaşoğlu, “Sendikalar, partiler, örgütler vardı. Eğitim-Sen’den öğretmenleri gördüm. Oradaki çocuklarla resim yapıyorlar, oyun oynuyorlardı. O dayanışmayı görmek çok güzeldi. Bir umut yaratıyorlar ve hayatın devamını gösteriyorlar. Köyleri gezdim. Günler sonra gidilmeyen yerler vardı.  12. günü ilk kez gidilen köyler vardı. Depremzedeler dayanışmanın farkındalar. Sarılıp sarmalanmaktan çok mutlular. Ama ayağı çamurdan çıkmıyor. Öyle bir yere çadır kurmuşlar. Su yok, çadır yok. Halk sağlığı için ciddi tehlikeler var. Uzak belediyelerden gelip yardım ettiler. İnsanlar bunun farkında. Çok acı bir şey de var; çok kozmopolit bir yer Maraş. Türk, Kürt, Alevi, Sunni, Suriyeli… Çok fazla insan var. Ama hâlâ keskin bir ayrım var. Yıkıntı, ölüm var. Bu kin, nefret, ırkçılık nedir? Yıllardır yaptıkları o ötekileştirme öyle bir işlemiş ki. Gördüklerim çok üzdü” ifadelerini kullandı. 

Liyakatsizliğin koordinasyonsuzluğu beraberinde getirdiğinin altını çizen Ulaşoğlu, “AKP hükümetinin art niyetli olduğunu düşünmek istemiyorum ama liyakatsizlik var. Koordinasyonsuzluk var, kim ne yapacağını bilmiyor. Bu da liyakatsizliğin sonucu. Sivil toplum örgütlerinin, sendikaların ve partilerin kurdukları merkezler tıkır tıkır işliyor. Bunu da gördüm” diye konuştu.

Örgütlülük önemli

Süreç boyunca umudunu yüksek tutmaya çalıştığını dile getiren Ulaşoğlu, “En yakın birbirimiz isek, birbirimizden nefret etmemden yaşamamız lazım. Toplum olarak iyileşmemiş lazım. En üzüldüğüm şey insanlar arasındaki ayrıklıklar, kırgınlıklar oldu. Birbirlerini sarıp sarmalayanları gördükçe de umutlandım. İngiltere’den bir amca gelmişti. Evi yıkılmış. Akrabaları vardı. Onlar için geldiğini söyledi.  Çünkü vicdanen kendini rahat hissetmiyormuş. Dayanışmayı yapanlar genellikle örgütlü yapılar. İzmir Depremi’nde de bunu gördük. Örgütlü yaşamanın önemi böyle zamanlarda daha çok ortaya çıkıyor” şeklinde konuştu. 

İzmir’e göç eden depremzedelere dair de konuşan Ulaşoğlu, “İzmir’dekiler depremzedeleri sarıp sarmalamaya çalıştı. Hastanelerde özel alanlar oluşturuldu. Çocuklar korumaya alındı. Bunun zararı da oldu. Kimi aileler çocuklarını bulamadı. Hastanede yatan çocukların adını vermediler. Refakatçi kalmak isteyen emekli hemşire arkadaşlarımıza izin vermediler. Tamam çocukların kaçırılma endişesi var bunu anlıyorum ama bu kadarı yardımı da engelledi” dedi.

Hastaneleri düşünüyoruz

İzmir’deki hastanelerin güvenilirliğinden endişe etiğini de sözlerine ekleyen Ulaşoğlu, “Binalar depreme dayanıklı mı? Hastaneler güvenli mi? Bunu sürekli düşünüyoruz. İzmir Depremi’nden sonra hastaneler sağlam mı diye raporlara bakmıştık. Az hasarlı olarak görülüyordu. Neye göre az hasarlı? Bu bilgiye güvenmek istiyoruz. Sağlam bina yapılsın istiyoruz. Bu deprem ekonomik ve siyasi açıdan çok geriye götürür. Tarım, tekstil sektörü orada ağır darbe aldı. İnsanların bütün birikimleri yok oldu. Ama toplumsal açıdan da ne kadar geriye gittiğimizi gördüm. Yaraları sarmak kardeşliği büyütmek için bir fırsat olur mu dedik. Bunun bir dönüm noktası olmasını istiyorum.  Umudum var” ifadelerini kullandı. 

Editör: Duygu Kaya