İzmir Barosu üyesi avukatlar, uzayan dava süreçleri ve adaletin gecikmesi nedeniyle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi önünde toplandı. Basın açıklamasını yapan İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, adaletin gecikmesinin yurttaşlarda büyük mağduriyetler yarattığını belirterek, kapsamlı bir yargı reformu çağrısında bulundu.
"Davasına bakıyorduk ama gözlerine bakamıyorduk"
İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’in adli yıl açılışında paylaştığı örneği hatırlatarak şu ifadeleri kullandı:
“Yargıtay Başkanı’nın 2025-2026 Adli Yılı açılışındaki sözleriyle başlamak istiyoruz: ‘Bir gün doğumu sırasında iki gözünü de kaybeden bir bebeğin anne ve babasının açtığı tazminat davasının temyiz duruşması sırasında duruşma salonuna 12 yaşında bir çocuk geldi. Ve o çocuğun gözleri görmüyordu. Yani o bebek büyümüş ve kendi duruşmasına gelmişti. O çocuğun görmeyen gözlerinin arkasında ne hissettiğini anlamak mesleğimizin en önemli hassasiyetlerinden birisi olmalıdır. O gün biz o çocuğun gözlerinin davasına bakıyorduk ama gözlerine bakamıyorduk. Adalet, bir hakimin kalbinin en derininde hissettiği duygudur. Buradan tüm samimiyetimle söylemek istiyorum ki, yargılama sürecinin uzaması vatandaşlarımız kadar bizleri de derinden etkileyen bir husustur.’ Yargıtay Başkanı’nın yaşanmış bir örnekle dikkate getirdiği Türkiye’deki yargılamaların çok uzun sürmesi olgusunun bir adli yıl açılışında gündeme gelmesi önemli ancak eksiktir. Bu eksiklik şu anda tam da burada, eylem alanı olan adliye binasında kendisini somut olarak göstermektedir. Şu anda yargılamanın uzun sürmesi, mahkemelerin iş yükünün çok ağır olması, hakim-savcıların çalışma koşullarının gün geçtikçe daha da zorlaşması, geç gelen adaletin artık adalet olmaması ve haliyle avukatlık mesleğine de zarar vermesi gibi hususları eleştirmek ve çözüm bulmak adına yaptığımız bu eyleme katılan hakim-savcı sayısının düşüklüğü, tam da bu eksikliğe işaret etmektedir. Eyleme iştirak eden değerli hakim ve savcılarımızı dışarıda tutarak söylemek istiyoruz ki; yargının tüm unsurları geciken yargı, bekleyen adalet olgusuna karşı birlikte mücadele etmezse ülke yargısının dağıtabileceği bir adalet kalmayacaktır."
"İstinaf hakimleri ağır dosya yükü altında ezilmiş"
Yargılamaların gecikmesinin kökeninde hukuk sisteminde yaşanan sorunlar olduğuna dikkat çeken Yılmaz, açıklamasına şöyle devam etti:
"Yargının gecikmesi ve adaletin beklemesi sorununun kökeninde hukuk sistemimizin esaslı sorunları yatmaktadır. Ülkedeki nüfus, ekonomik ve sosyal gelişmeler ve buna bağlı dava sayısının artış oranları belli ve uzun vadeli öngörülebilir iken hakim-savcı-mahkeme ve hatta kalem çalışanı sayısının bu artışa yetmemesi temel sorunlardan birisidir. Aynı şekilde hakim-savcıların belli alanlarda uzmanlaşamadan devamlı görev yerlerinin değişmesi, 10 yıl ağır ceza başkanlığı yapmış bir hakimin kendisini bir anda bir iş mahkemesinde bulması gibi etkenler de yargıyı yavaşlatan esaslı hususlardandır. Usul kanunlarımızın da yargılamayı yavaşlatan yanlarının değiştirilmesi gerekirken bu hususta hiçbir adım atılmamaktadır. Yargının yükünü hafifleteceği ve yargılamaları hızlandıracağı iddiasıyla kurulan istinaf mahkemeleri ise bu iddiaya hiçbir şekilde hizmet edememiş, istinaf hakimleri ağır dosya yükü altında ezilmiş, ne kadar çok ve hızlı çalışırlarsa çalışsınlar baktıkları dosya sayısı bilimsel olarak makul bir yargılama süresine kesinlikle sığamaz bir niteliğe bürünmüştür. Binlerce dosyaya bakan bir hakimin bu iş yükü altında sağlıklı ve hızlı karar vermesini beklemek mümkün değildir. Yargılamanın bu denli yavaş olması hakim savcılar kadar avukatları da olumsuz etkilemekte, avukatın emeği ve zamanı uzun yıllara bölünmekte, bu durum ekonomik ve mesleki olarak da avukatlığı ciddi ölçüde yıpratmaktadır."
"Yeni bir mağduriyet yaratması tek kelimeyle trajikomiktir"
Geç gelen adaletin artık adalet olmadığı, insanların büyük-küçük tüm taleplerinin yargının yavaşlığı altında anlamsızlaşması en başta adalet duygusu ile adil yargılanma hakkına darbe vurmaktadır. Davanın hangi tarafı olursa olsun ülkenin tüm yurttaşları ve yargının tüm unsurları en hızlı ve adil bir kararla duruşma salonundan ayrılmayı hak etmektedir. Yargılamada makul süre kavramının yılları bulması bu kavramın içinin tamamen boşaltıldığını göstermektedir. İşin ilginci, makul sürede yargılama yapılmadığından bahisle Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuruların akıbetleri de seneler sonra belli olmaktadır. Yargılamanın gecikmesinden doğan mağduriyetlerin giderilmesinin de yine uzun sürelere bağlı yeni bir mağduriyet yaratması tek kelimeyle trajikomiktir. Ülkemiz yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi bir güven kırılması içerisindeyken halk, yargılama faaliyetinin uzaması ile tamamen çaresizliğe düşmektedir. Bu çaresizlik ne yazık ki artık yargıya başvurmama, kendi hakkını kendi alma şeklindeki eğilimlerin de güç kazanmasına yol açmaktadır. Adaletin gecikmesi adalete olan güveni, zarar gören kişinin bu zararının en adil şekilde tazmini ile adalet duygusunun tatmin edileceği bilincini ortadan kaldırmaktadır. Bir çiftin 5-6 senede boşanması, bu süre zarfında hayatını yeniden kurabilecek yasal şartların oluşmaması, bir alacak davasının 5 sene sonunda kesinleşmesi ve bu sürede alacağın enflasyona yenik düşerek hiçbir anlamının kalmaması, yakınını kaybetmiş bir kişinin sanığın cezalandırılmasını uzun yıllar beklemesi gibi basit, somut örnekler yargının gecikmesinin ne tür sonuçlara yol açtığını göstermektedir.
"Bu reform bir an önce hayata geçirilmeli"
Adalet gecikmeden tesis etmelidir. Adalet tesis etmekle görevli olan tüm yargı mensupları bu hızı sağlayabilecek şartlara sahip olmak zorundadır. Hakim-savcıları dosya açıp kapatmakla görevli bir memur olarak görmek onları ağır iş yükü altında ezmek ve haliyle adaletin geç gelmesine veya hatalı kararlarla hiç gelmemesine zemin hazırlamaktır. Adaletin hızlı ve doğru tesisi tüm ülkeye karşı en büyük borçlardan birisidir. Gecikmeyen bir yargı sistemi, yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı, kanuna, vicdana ve hakkaniyete uygun karar veren bir hakim-savcının sürülmeyeceğinden emin şekilde çalışması kadar önemli bir husustur. Yurttaşların gecikmeyen ve gerçekten adaletli kararlara ulaşabilmesi, ülkede gerçek adaletin tesis etmesi için gereken tüm çalışmaların yargının kurucu unsuru olan kesimlerle birlikte gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Ülkenin büyük bir yargı/yargılama reformuna ihtiyacı vardır. Bu reform bir an önce hayata geçirilmeli, hakim-savcı-avukatlar ve en nihayetinde halk; yargılamanın gecikmesinden doğan olumsuzluklardan kurtarılmalı, adalet; zamana yenilmemelidir.”
"Şu anda adalet sağır, dilsiz ve her türlü müdahaleye açık"
İzmir Barosu Başkanı Yılmaz, açıklamanın ardından İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne yapılan operasyonda tutuklanan kişilere tahliye kararı veren İzmir 17. Asliye Ceza ve İzmir 28. Asliye Ceza Mahkemelerinin hakimlerinin görev yerleri değiştirilmesine de değinerek, "Geçmişte şöyle bir söz söylerdi bizim meslektaşlarımız, büyüklerimiz. 'Adalet topaldır ama kör değildir' derlerdi. Geç de olsa bir şekilde tecelli eder anlamındaydı bu. Şimdi bakıyoruz adalet sadece kör ve topal değil. Şu anda adalet sağır, dilsiz ve her türlü müdahaleye açık bir durumda. Yani tarafsız, bağımsız değil. Bundan yaklaşık bir ay önce gerçekleşti. Belediye dosyasında tahliye kararı veren İzmir 17. Asliye Ceza ve İzmir 28. Asliye Ceza mahkemeleri hakimleri bir gece kararıyla ağır ceza mahkemelerine üye olarak atadılar. Bunun anlamını biliyorum. Bunu yapanlar da biliyor. Bu haksızlığa uğrayanlar da biliyor. Biz işte örgütlü mücadeleyi bunun için istiyoruz. Bu örgütlenme aslında yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını isterken biz en çok yargıçlar için savcılar için istiyoruz. Çünkü onların artık hakimlik teminatı falan kalmadı. Çünkü bu ülkede hukuk yok. Adalet yok. Ama yine de bıkmadan, usanmadan geleceğe dair umutlarımızı kaybetmeden bu mücadeleye devam edeceğiz" diye aktardı.