Texas Üniversitesi MD Anderson Kanser Merkezi’nde yapılan yeni bir çalışma, şekerli içeceklerin sadece kansere yakalanma riskini artırmakla kalmadığını, aynı zamanda mevcut bağırsak kanserlerinin daha hızlı yayılmasına yol açabileceğini ortaya koydu. Araştırmada, şekerli içeceklerde bulunan glikoz-fruktoz karışımının tümör hücrelerini daha hareketli hale getirdiği ve özellikle karaciğere metastazı tetiklediği belirlendi. Bu bulgular, ileri evre bağırsak kanseri tedavilerinde beslenmenin rolüne yeni bir bakış açısı getiriyor.
Bağırsak kanseri (kolon ve rektum kanseri), hem erkeklerde hem kadınlarda en sık görülen ikinci ölümcül kanser türü. Amerikan Kanser Derneği’ne göre, sadece 2025 yılında ABD’de 154 binden fazla yeni vaka ve yaklaşık 52 bin ölüm bekleniyor. Vakaların yarısından fazlası ise yaşam tarzıyla ilişkili, değiştirilebilir risk faktörleriyle ilişkilendiriliyor. Bu faktörlerin başında aşırı kilo ve şekerli içecek tüketimi geliyor.
Araştırmacılar, şekerli içeceklerin (gazlı içecekler, enerji içecekleri, tatlandırılmış kahve çeşitleri, beslenme takviyesi içecekler ve meyve suları) içerdiği glikoz-fruktoz karışımının, tek başına glikoz ya da fruktozdan çok daha tehlikeli olduğunu belirledi.
Çalışmada şekerli içeceklerdeki şeker karışımının, sorbitol dehidrogenaz (SORD) olarak isimlendirilen bir enzimi aktive ettiği belirlendi. Bu enzim, glikoz metabolizmasını artırarak kolesterol yolunu harekete geçiriyor ve sonuç olarak metastazı hızlandırıyor. Karaciğer, bağırsak kanserinin en sık yayıldığı organ olduğundan bu bulgu özellikle dikkat çekici bulundu.
Araştırmacılar, SORD enzimini engellemenin metastaz hızını düşürdüğünü ve bunun yeni tedavi yöntemlerinin önünü açabileceğini belirtiyor. Aynı zamanda, diyetle şekerli içeceklerin kesilmesinin bile ileri evre kanserde tümör yayılımını yavaşlattığı kaydedildi.
Uzmanlar uyardı
Araştırmanın başyazarı Prof. Jihye Yun, “Şekerli içecekleri kesmek, tümörler oluştuktan sonra bile yayılmayı yavaşlatabiliyor. Bu, ileri evre hastalarda bile beslenme değişikliklerinin fark yaratabileceğini gösteriyor” dedi. Ancak Yun, bulguların henüz preklinik (insan dışı modellerde) olduğunu, kesin sonuç için klinik çalışmalar gerektiğini de vurguladı.