ÖZLEM KARA/İZGAZETE - Toplumsal cinsiyet rollerinin etkisiyle kadınlarla ilgili kararları erkeklerin almasından ve toplumda erkeklerin kadınlardan üstün görülmesi hakkında konuşan İzmir Nar Kadın Dayanışmasından Nazlıcan Özdemir, “Erkek zihniyetin kendi yapay, baskıcı üstünlüğünü elde tutabilmesi için cinsiyet rollerini buna göre tayin etme çabası bulunmakta. Bu çabayı günlük hayatta, kamusal alanda her yerde görüyor ve örneklerini yaşıyoruz” dedi.

“TARİHİN GİDİŞATININ ATAERKİYE GÖRE YÖNLENDİRİLMESİ”

Erkek zihniyetin kendi yapay, baskıcı üstünlüğünü elde tutabilmesi için cinsiyet rollerini buna göre tayin etme çabası bulunmaktadır diyen Özdemir, sözlerine şöyle devam etti “Toplumsal cinsiyet atamalarının da oynadığı başrolle birlikte cinsiyetler arası kıyasa dayalı davranışlar özellikle kadın ve erkek arasındaki ayrıştırma her alanda olduğu gibi günlük hayatta karşımıza maalesef ki çıkıyor. Bu farkın temelinde biyolojik cinsiyetin yanı sıra toplum tarafından inşa edilen eril ve dişil değerlerde bulunuyor. Bireye bu değerler daha yaşamının ilk yıllarında dayatıldığından birey, bu değerleri benimsiyor. Bunun en büyük nedenlerinden birisi de tarihin gidişatının ataerkiye göre yönlendirilmesidir. Çünkü erkek zihniyetin kendi yapay, baskıcı üstünlüğünü elde tutabilmesi için cinsiyet rollerini buna göre tayin etme çabası bulunmakta. Bu çabayı günlük hayatta, kamusal alanda her yerde görüyor ve örneklerini yaşıyoruz. Günün ilerleyen saatlerinde kadının tek dışarı çıkması korkulacak bir şeymiş ve yasak olmalıymış gibi bakılırken erkek içinse bunun bir doğal/endişeye mahal taşımayan bir hal olarak görülmesi gibi.

“İKTİDARDA ERKEK EGEMENLİĞİNİ GÖRMEKTEYİZ”

Özdemir, Toplumsal cinsiyet rollerinin etkisiyle, bugün kadınlar ile ilgili alınan kararların erkekler tarafından verildiğini, bunun geçmişten günümüze hem patriyarkal sistemin hem de toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi olduğunu dile getirdi.

Özdemir, “Cinslerin beklentilerinin, değerlerinin, imajlarının, davranışlarının ve rollerinin; tarihsel, kültürel ve coğrafi koşullarla ile şekillenen toplumsal cinsiyet rolleri kamusal ve özel alanda etkisini gösteriyor. İnsanlar bu alanda kendini gerçekleştirdiğinden ve kim olduğunu ne olduğunu özetle varlığını duyulduğundan itibaren kendi kaderini tayin edecek kararlar alırlar ve bu kararların alımında en çok etkili olanlar ise erkeklerdir. Bu alınan kararlar ise doğrudan iktidara taşınmaktadır. Çünkü iktidar erki de zaten bu zihniyeti korumaya çalışır kendi varlığını korumak için.

Bu durumda iktidarda da erkek egemenliğini görebilmekteyiz. Mesela kadınların hayatını korumak için oluşturulan İstanbul Sözleşmesini tartışmaya açan ve tartışmayı ısrarla devam ettiren kesimin erkek siyasiler olması gibi. Kadını özel alana hapsederek kamusal alandan dışlandığımız zaman kendi kaderini etkileyecek kararların alınmasına, söz hakkına sahip olmasına ve kendini gerçekleştirmesine engel olunmaktadır. Hal böyleyken kadının varlığı, bedeni, yaşam biçimi üzerine söz hakkına sahip olduklarına inanan ataerki ve toplum fizyolojik farklıklara bile müdahale etmeye başlıyor. Örneğin bir erkek dekolteli bir kıyafet giydiğinde türlü “güzel yakıştırmalar” yapılırken ,bir kadın dekolteli bir kıyafet giydiğinde ise aynı eril zihniyet başına gelebilecek her türlü kötü davranışı hakkettiği gibi bir düşünceye sahip olur ve topluma bunu empoze etmeye çalışır” ifadelerini kullandı.

“BİR KADININ SAĞLIK ÇALIŞANI OLMASI BAZEN YADIRGANABİLİYOR”

“Toplumda erkeklerin, kadınlardan üstün görüldüğü gibi kamusal alan da özel alandan üstün görülüyor. Özel alan, duygusallığın, merhametin ve özverinin sembolü haline gelen kadının yaşam alanı olarak görülüyor ve daha güvenli olarak affediliyor. Bu elbette ki özel alanın merkezinde ailenin de yer almasından kaynaklanıyor” diyen Özdemir, sözlerini şöyle sürdürdü “Ailenin sarsılmaması için düzenin devam etmesi, haklarına ve varlığına müdahale ederek kadını kamusal alandan soyutlayıp özel alana eve hapsetmek akıllıca geliyor. Özel alana hapsedilen kadının yani sıra kamusal alanda var olan erkek, ailenin ekonomik ihtiyacını sağlayınca doğalında güç ilişkisi de devreye giriyor. Mesela burada iş kollarından yola çıkarsak bir kadının sağlık çalışanı olması bazen yadırganabiliyor. Mesai yoğunluğu yüksek bir meslek ve kadınlar ayda bir kez regl dönemi yaşıyor bu onun çalışma halini randımansızlaştırabilir diye düşünülüyor. Veyahut bir kadının mühendis olması alandaki erkek meslektaş yoğunluğunda ötürü hatalı meslek tercihi olarak görülebiliyor. Kadına ise onu daha çok eve yaklaştıracağını düşündüğü meslekleri uygun görüyor kendince bu erkek zihniyet;öğretmenlik gibi çünkü hemen hemen herkesin duyduğu bir cümleyle bunu açarsak “en azından eve giriş çıkış saati net olur ve kadın eve daha çok vakit ayırabilir”. Bu durum sadece kadın erkek arasındaki değil, her gruptaki güç ilişkilerini ağır biçimde etkilerken birçok sorunu da beraberinde getirse de kurulmuş olan bu eşitsiz ve hiyerarşik ilişki aslında yapay olduğu gibi dönüştürülebilir hatta yıkılabilir de.”

“ÖZGÜR VE KORKUSUZ YAŞAMAK İÇİN DEĞİŞTİRİP DÖNÜŞTÜRECEĞİZ”

Özdemir,”Kadınlar bu eşitsiz, adaletsiz durumu değiştirmek için birçok mücadele örneği gösteriyor.Yakın zaman bunun en yakıcı örneklerine şahit durumdadır .Yaşam haklarını korumak için kadınların kendi mücadeleleriyle kazandıkları İstanbul Sözleşmesine yönelik saldırılar hepimizin gözleri önüne serildi. Kadınların birlikte mücadele azmi ve dayanışmasıyla bu adım geri attırıldı.

Bugün erk sistemin her gün en az bir can aldığı, her türlü şiddet ve saldırıya maruz bıraktığı kadınların yaşamını çekilmez hale getiren toplumsal cinsiyet rollerini redderken şunları da söylemek gerekiyor daima eşit, özgür ve korkusuz yaşamak için değiştirip dönüştüreceğiz, hatta bu sistemin dayattığı tüm olumsuzları ortadan kaldırmak için yıkıp eşitliği inşa edeceğiz.

Son olarak özellikle atadığı halen atamak istediği rollerle günlük yaşantımızı eve hapsedip, kadını kendi içinde yalnız bırakmaya çalışan ve kadınların özgür ve korkusuz yaşamak isteğine kulak tıkayan erkek iktidara bir kez daha seslenmek gerekiyor: Biz özgür ve korkusuz yaşamak istiyoruz, yaşayacağız. İstanbul sözleşmesi yaşatır, vazgeçmiyoruz!” dedi.

Editör: Haber Merkezi