1. Akıl Oyunları: Ron Howard’ın yönettiği film, paranoyak şizofreniden mustarip olan ünlü matematikçi John Nash’in gerçek yaşam öyküsünden perdeye aktarıldı. Russel Crowe’un etkileyici performansıyla parlayan ve dört dalda Oscar kazanan yapım, Nash’in zaman içinde hastalığın hükmettiği bir dünyaya hapsoluşunu ve kendi çabasıyla o dünyadan çıkmaya uğraşmasını büyük bir beceriyle perdeye taşıyor.
2. Dövüş Kulübü: Toksik erkeklik halleriyle tüketim kültürünün güçlü bir eleştirisine soyunan David Fincher başyapıtı, çoklu kişilik bozukluğunun (dissosiyatif kimlik bozukluğu) perdedeki en yetkin temsillerinden birine imza atıyor. Brad Pitt ve Edward Norton’un devleştiği kült film, hayatından çok sıkılan bir grup insanın, eğlenmek ve stresle başa çıkmak için katıldığı şiddetle yüklü kulüplerin hikayesini anlatıyor. Chuck Palahniuk’un aynı adlı romanından uyarlanan Dövüş Kulübü, seyirciyi ters köşeye yatıran unutulmaz finaliyle de hafızalardaki güçlü yerini koruyor.
3. Siyah Kuğu: Akıl sağlığıyla ilgili temalara özel iligisini bildiğimiz yönetmen Darren Aronofsky’nin imzasını taşıyan Siyah Kuğu, hayatı boyunca düşlediği kariyer fırsatını yatalayan genç bir balerinin, baskı altında her bakımdan parçalanan hayatına odaklanıyor. Karanlık atmosferi ve gerilimli öyküsüyle öne çıkan filmde Natalie Portman, gerçeklik algısı giderek bozulan Nina karakteriyle kariyerinin ilk Oscar’ına uzanmayı başarmıştı.
4. Aklım Karıştı: Logan ve Walk the Line ile tarıyıp sevdiğimiz James Mangold’un yönettiği film, bir intihar girişiminin ardından kendini rehabiltasyon merkezinde bulan genç bir kadının hikayesini anlatıyor. Susanna Kaysen’in aynı adlı romanından beyaz perdeye uyarlanan film, Angelina Jolie’ye En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ı kazandırmıştı.
5. Güneş Sonrası: Genç bir baba ve kızının Türkiye’de geçirdikleri tatile odaklanan film, depresyonla baş etmeye çalışan baş karakteri etrafında etkileyici bir aile draması kuruyor. Paul Mescal’in görülmeye değer sade ve etkili oyunu, genç yıldıza ilk Oscar adaylığını getirmişti.
6. Umut Işığım: Matthew Quick’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Umut Işığım, bipolar bozukluğu olan ve akıl hastanesinden yeni çıkmış Pat ile isimsiz bir akıl sağlığı sorunu olan Tiffany’nin hikayesini anlatıyor. Tedavisi çok zor olan ve bir arada yaşamayı gerçek bir sınava dönüştürdüğü bilinen bipolar bozukluk ile ilgili sinema tarihinin anlattığı en yetkin ve umutlu hikayeye imza atan film, iki yaralı insanın tüm yüklerine rağmen ortak bir hayali ve dostluğu paylaşma çabası üzerine eşsiz bir deneyim vaat ediyor.
7. Guguk Kuşu: Sinema tarihinin en önemli başyapıtları arasında gösterilen Milos Forman filmi, cezaevinde çalışmaktan kurtulmak için deli taklidi yapan Randle McMurphy’nin (Jack Nicholson) hikayesini anlatıyor. Akıl sağlığı tartışmaları ve tedavi yöntemlerine çok sert eleştiriler getiren, akıl hastanelerini bir tür muhalif potansiyelin kapatıldığı mekanlar olarak yeniden kuran bu unutulmaz film, aday olduğu beş büyük kategoride de Oscar’ı kucaklamayı başarmıştı.
