Gizem TABAN/İZ GAZETE- Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İzmir Şubesi Bilim Danışma Kurulu Üyesi, Çevre Yüksek Mühendisi Helil İnay Kınay, İz Televizyonu’nda Doğan Beyazgül’ün hazırlayıp sunduğu Özgür Yorum programına konuk oldu. Kınay, Akbelen’deki doğa katliamından başlayarak ülkede yaşanan çevresel sorunlarına dair değerlendirmelerde bulundu.
Çevresel adalet sorunu
Muğla Akbelen Ormanı’ndaki doğa katliamını değerlendiren Çevre Yüksek Mühendisi Helil İnay Kınay, “Akbelen’i Türkiye kamuoyu, ağaca sarılan insanlarla tanıdı ancak o bölgenin insanları 40 yıldır termik santrallere ve onların yarattığı tahribatlarla mücadele ediyor. Bu 40 yıl içerisinde çok büyük bir kayıp var. Buna benzer süreçleri pek çok yerde yaşadık. ‘Ülkenin enerji ihtiyacı için yerli ve milli kömür madenlerimizi işletmek zorundayız’ bakış açısıyla sürdürülen enerji politikasında kömür madenlerinin giderek doğayı, yaşam alanlarını yuttuğu, canlı yaşamının ve ekosistemin feda edildiği bir süreçte ‘Kimin için neyin bedelini ödüyoruz?’ sorusunun cevabının verilmesi gerekiyor. Mesela ağaç, orman meselesi değil, bir yaşam meselesi, bir adalet meselesi… Akbelen’deki sorun; İzmir’in, Karadeniz’in, Antalya’nın, Bursa’nın, Hakkari’nin enerji ihtiyacını karşılaması için ödenen bir bedeldir. Ama bu enerji ihtiyacının böyle mi karşılanması gerekiyor? Tüm bunların içinde bir çevresel adalet sorunu var. Türkiye ne yazık ki yeşili bir farkındalık ve renk olarak gören ama içini doldurmayan, içini doldururken ise kendi sermayesinin tarafına doğru dolduran bir çevre yönetimi anlayışına sahip…” diye konuştu.
Tahri̇bat bi̇li̇nmi̇yor
Bölgedeki 40 yıllık süreçte verilen izinlerle beraber bölgenin neredeyse tamamının alan özelliğinin yitirildiğini söyleyen Kınay, “Sadece ağaçların kesilmesi, ormanların tahrip edilmesi değil, bölgedeki tarımın bitirildiği, su kaynaklarının ve bölgenin havasının kirletildiği, yaşam alanlarının, tarın, hayvancılık, turizm gibi ekonomik gelir kaynaklarının, kültürün ortadan kaldırıldığı bir mekanizmadan bahsediyoruz. Bunları rakamlarla ortaya koymak çok mümkün değil ancak şunu söyleyebilirim; şu ana kadar maden alanı, 12 tane yerleşim alanını yutmuş. Kaç ağaç kesildiğinin, ne kadar alanın tahrip edildiğinin net bir cevabı yok. Çünkü girişler engellendi, avukatların dilekçelerine rağmen bu veriler elde edilemedi” dedi.
Eski̇ hali̇ne dönmeyecek
Ekosistem açısından gerçekleşen tahribatın telafisi olmadığına dikkat çeken Kınay, “Bölgede yıllardır verilen orman izinleriyle, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın imzasıyla orman alanlarının madencilik faaliyetine açıldığı, daha sonrasında rehabilite edilerek tekrar eski haline döndürüleceğine dair söylemlerle gelinen noktada maden işletmelerinin bir daha orman ekosistemini yaratamayacağını biliyoruz. Bu bilimsel ve teknik olarak ortaya konmuş bir şey… Dikilen fidanların bir ekosistem yaratmadığını, anında ormana dönüşmediğini bilim bize söylüyor zaten… Bununla ilgili onarım süreci için çok uzun yıllar gerekiyor. Onarım sürecinin sonunda da asla eski haline dönmeyecek” ifadelerini kullandı.
Ekoloji̇ kurban edi̇li̇yor
Orman mevzuatında son 20 yıldır yapılan değişikliklerin sayısının 50’ye yaklaştığını belirten Kınay, “Bu değişiklikler zaten kısıtlı olan, tahrip edilen orman alanlarını korumak için değil, aksine tesisleri açmak için yapılmış. 2003’ün şubat ayında orman alanlarında yakıt istasyonları, alışveriş merkezleri, ulaşım yolu ve benzeri tesislere izin verilmesinin önü açıldı. 2023’te deprem bölgesine yeni yerleşim alanları için planlama yapılmadan, itirazlar kabul edilmeden orman alanlarına, tarım alanlarına konut alanları yapılacağına dair izinler verildi. Her durumda ekonomiyi tercih eden, ekolojiyi ve kamu yararını kurban eden bir anlayışla karşı karşıyayız” açıklamalarında bulundu.
İzi̇nlerle kaybedi̇yoruz
Türkiye’de madencilik sektörünün özellikle son 4 yılda ciddi bir artış gösterdiğini vurgulayan Kınay, şunları söyledi: “Maden mevzuatında yapılan değişikliklerle tapulu arazimizde bile madencilik yapılmasının önü açıldı. Bir yandan orman yangınlarıyla kaybettiğimiz alanlar için içimiz yanarken orman izinleriyle tahrip edilen, kaybedilen alanların miktarının yangınlarla kaybettiğimizin yaklaşık3 buçuk katı olduğunu biliyoruz.Yani Türkiye’de yılda 7 bin hektar civarında orman yangınıyla kaybettiğimiz alan varken her yıl 40 bin hektar alanı ise verilen izinlerle kaybediyoruz. Bunlar madencilik, enerji, turizm projeleriyle ilgili… Ancak ormanı yok ettiğinizde sadece ağacı değil, ekosistemi, hava, toprak ve su kalitesini de yok ediyorsunuz. Dolayısıyla yaşamın ana damarlarını ortadan kaldırıyorsunuz ve bizim bu yaşamı tekrardan kurmamız mümkün değil.”