Torbalı Güz Kitap Günleri’nin üçüncü gününde, Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevda Alankuş ve gazeteci Burcu Karakaş’ın konuşmacı olduğu “Medyanın Halleri” söyleşisi yoğun katılımla gerçekleştirildi. Söyleşide, medyanın demokratik işlevinin zayıflamasından bağımsız medya girişimlerinin yaşama mücadelesine kadar pek çok konu ele alındı.

"Yalan haber sistematikleşti"

Prof. Dr. Sevda Alankuş, Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu krizi farklı boyutlarıyla değerlendirdi. Alankuş, “Asparagas, yani olmayan bir haberi üretmek, yalan haberin sistematikleştiğini gösteriyor. Bunun yanında haber saklama, üstünü örtme, hedef göstererek nefret söylemi üretme ve doğrudan hükümet kaynaklı yayıncılık artık olağan hale geldi. Gazeteciler içeride, iletişim özgürlüğünden bahsedemiyoruz” diye konuştu.

Haberin yurttaşların politik katılımı için vazgeçilmez olduğunu vurgulayan Alankuş, iletişim özgürlüğünün yokluğunda demokrasiden de söz edilemeyeceğini belirtti. Ayrıca bağımsız medya girişimlerinin yurttaşlar tarafından desteklenmesinin bir sorumluluk olduğunu ifade etti.

"Bu bir yurttaşlık bilincidir"

Türkiye’de son yıllarda ortaya çıkan bağımsız medya girişimlerini önemsediklerini belirten Alankuş, “Ünsal Ünlü evinin odasını haber merkezine dönüştürdü, her sabah yılmadan haber yapıyor. Bu bile doktora tezi konusu olacak kadar önemli bir deneyim. Ama bu çabalar yalnızca fonlarla, küçük desteklerle ayakta kalabiliyor. Biz yurttaşların, abone olarak, küçük katkılar yaparak bu girişimleri desteklemesi gerekir. Bu bir yurttaşlık bilincidir” dedi. Alankuş, medyadaki tek sesliliğin toplumu da daralttığını vurgulayarak, “İç politikaya kilitlenen muhalif medya dış dünyaya bakamıyor. Algoritmalar da alternatif medyanın aleyhine işliyor. O yüzden karamsar bir tablo çizsem de çıkış yolu, bağımsız medyayı güçlendirmekte” diye aktardı.

Gazeteci Burcu Karakaş ise Türkiye’de haber ve yorum arasındaki sınırların belirsizleştiğini söyledi. Karakaş, “Türkiye’de haber ve yorum arasındaki sınır kaybolmuş durumda. Bu, özellikle 1990’larda Hürriyet’in yayın çizgisiyle başladı. Bugün birçok gazeteci, analiz değil adeta kişisel yorum yazıyor. Yurt dışında böyle değil; orada haber ve yorum net biçimde ayrılı” dedi.

Yankı odaları oluştu

Toplumda “yankı odaları” oluştuğunu belirten Karakaş, herkesin yalnızca kendi görüşünü duymak istediğini söyledi. Ayrıca sahada haber yapan muhabirlerin giderek azalmasının gazeteciliğin en büyük kaybı olduğunu dile getirdi.

Karakaş, Türkiye’de sık kullanılan “muhalif gazetecilik” tanımını sorunlu bulduğunu söyleyerek, “Benim bildiğim, gazetecilik zaten iktidarın karşısında durmaktır. Bu iktidar kim olursa olsun – parti, patron ya da belediye başkanı. Gücü elinde tutanı sorgulamak mesleğin doğasında var. O yüzden ‘muhalif gazetecilik’ diye bir ayrıma gerek yok” açıklamasında bulundu.

İzmir'de bir fuar daha: 41'inci kez kapılarını açtı, konserlerle izleyicileri büyüledi
İzmir'de bir fuar daha: 41'inci kez kapılarını açtı, konserlerle izleyicileri büyüledi
İçeriği Görüntüle

"Çoğu işsiz kaldı ya da mesleği bıraktı"

Gazeteciliğin en önemli kaybının muhabirlik olduğunu belirten Karakaş, sahada haber yapan gazetecilerin giderek azaldığını belirterek, “Benimle mesleğe başlayan on kişiden belki iki-üçü kaldı. Çoğu işsiz kaldı ya da mesleği bıraktı. Oysa bir depremi, bir sel felaketini sahada görüp haberleştirecek insanlara ihtiyaç var. Bunu sosyal medya ya da yapay zekâ yapamaz” dedi.

"Peşine düşen çok az gazeteci var"

Türkiye’de gazeteciliğin en büyük eksikliklerinden birinin “fikri takip” olduğunu belirten Karakaş, 6 Şubat depremlerini örnek verdi. Karakaş, “50 binden fazla insan hayatını kaybetti ama davaların peşine düşen çok az gazeteci var. Oysa en önemli şey, olayın sonrasını takip etmek. Ancak bunun için de koşullar gerekiyor. Muhabir kalmadığı için bu yapılmıyor” ifadelerini kullandı.

Kaynak: HABER MERKEZİ