Siyaset Bilimciler ve tarihçiler 19. yy’a ideolojiler çağı der. Bunun nedeni, bu çağda sayısız ideolojinin doğmasıdır. Bu ideolojilerden bazılarıysa daha ön plana çıkmıştır. Bu ideolojiler ise liberalizm, milliyetçilik ve sosyalizmdir.

Günümüz Türkiye’sini de derinden etkileyen bu ideolojiler de esasında birbiriyle bağlantılıdır. Buna göre ilk olarak sanayi çağının ideolojisi, liberalizm ortaya çıkmıştır. Klasik İktisadın da kurucusu olan Adam Smith’in eserinde ortaya koyduğu ilkelerle liberalizm kendini sanayi çağında bulmuş ve köklerini 17. yy. düşünürü John Locke gibi düşünürlerden alarak yoluna devam etmiştir. Bu haliyle de liberalizm, köklü argümanlarıyla birlikte Kıta Avrupası, Britanya ve Amerika’da yayılır.

Lakin zaman içinde yolu başka bir ideolojiyle çakışır. Nitekim liberalizm sanayi çağının ilk yarısında başat ideoloji olurken Fransız İhtilali ile siyasi anlamını bulan milliyetçilik adlı ideolojiyle kesişir. Son olaraksa liberalizmin ve milliyetçi-ekonomik gelişmelerin 19. yy’da yarattığı etkilerin bazı gayrimemnun kitleleri ortaya çıkarması da Sosyalizmi neşet ettirir. Sosyalizm hatırlanacağı üzere Almanya’da ortaya çıkan bir ideolojidir. 19. yy’ın ikinci sanayi dalgası ve yükselen işçi grevleri-isyanları ile sıkı ilişkisi mevcuttur.

Bu haliyle milliyetçilik ideolojisinin liberalizm ile içli dışlı olduğu söylenebilir. Sosyalizm ideolojisinin ise bilhassa milliyetçi – kapitalist ekonomi-politiğe karşıt olduğu görülür. Zira sosyalizmin amacı, hür girişimciliği yani liberal ekonomi-politiği de boğan kapitalist ekonomi-politiğe karşı koymaktır. Nitekim kapitalist hedefler, sömürülen bir emekçi sınıfı yaratır. Bu sınıfın koşulları her geçen gün kötüleşir. Sosyalizm ise siyasi sınırlarla kendisini tahkim eden ve emek sömürüsünü artırdığını iddia ettiği milliyetçi-kapitalist ekonomi politikalarına karşı çıkar ve siyasi sınırları aşan, etnik-dini-dilsel farklılıkları göz ardı ederek dünya çapında bir olmayı önceleyen bir işçi sınıfına çağrıda bulunur. Fakat bu çağrısını yaparken de liberal ekonomi-politikayı da dışlar. Zira sosyalizme göre devlet, liberallerin dediğinin tersine etkin bir şekilde ekonomiye müdahale etmelidir.

Bu haliyle de bir kampta sosyalizm, diğer kampta ise liberaller ve milliyetçiler kendisini bulur. Bu noktada da milliyetçilik sofistike bir hal alır. Zira bir taraftan kapitalizm ile içli dışlı olarak liberalizmi dışlar ama diğer taraftan ulusal bütünlük ve birey – devlet ilişkisine yaklaşımıyla da liberallerle aynı noktada buluşur. Nitekim milliyetçilik; “belli bir entelektüel seviyede anlaşılabilecek sofistike bir ideolojidir. Bu minvalde bir milliyetçi, eğer gerçekten hakkını vererek bu idealin peşinden gidiyorsa, evrensel dünyayı tanıyan ve onunla bütünleşerek ülkesine katma değer katan ve böylece milliyetini yücelten bir birey olacaktır.”[1] Bu tanım da milliyetçiliği liberalizm ile iç dışlı yapar. Zira liberalizm de evrensel olanı anlamayı gerektirir. Toplumun bireylerden oluşmasını salık verir. Bu bireyler kanun önünde eşittir. Devlet de bireye karşı kanunlar çerçevesinde sorumludur. Bu sayılanlar da bir bütün olarak Fransız ihtilalinin ilkeleridir. Nihayetinde de büyük vatan şairi Namık Kemal hem vatan için yanıp tutuşmuş, yaşanan toprak kayıpları karşısında hüzünlenmiş hem de devlet – birey ilişkileri, ekonomide devletin yeri gibi alanlarda liberal bir tutum sergilemiştir. Zaten liberalizmin derecesi değişebilir ama Cumhuriyetin kurucu kadroları devlet – vatandaş ilişkisini liberal felsefeye göre yürütmeye çaba harcamışlardır. Ayrıca milliyetçilerdir.

Bu haliyle de milliyetçilik ideolojisi temeline belli bir toprak parçasındaki vatandaşların bir birlik olduğu varsayımını alır. Bu birlik, ırk ya da kültürel birlik olabilir. Bunlar sadece farklı milliyetçilik çeşitlerini oluşturur. Bu haliyle de bir çıpa altında bir araya gelen, bir olduklarını kabul eden topluluk yani millet ya da ulus, her ferdi ile eşittir. Yasalar karşısında kayrılma olmaz. Bu haliyle de devlet vatandaşına angarya yükleyemez, onun özgürlüğünü sınırlandıramaz. Yani liberalizm caridir. Böylelikle de devlet ya da daha açık ifadeyle devlet görevlileri, ulusun karşısında ayrıcalıklı değildir. Kimseye angarya yükleyemez, işini bozamaz, hayatını devlet gücüyle sınırlayamaz. Bu son durum da monarşist ideallerden bizi uzaklaştırır, Cumhuriyetçi noktaya vardırır.

(Yazının ikinci bölümü yarın)

 

[1] https://ozgunyazi.blogspot.com/2020/04/soylunun-istifas-mhp-ve-milliyetci.html

Editör: Haber Merkezi