İz Gazete Haber Merkezi Masası’na konuk olan ünlü tiyatro/televizyon sanatçısı ve aktör Levent Üzümcü, söyleşinin bu kısmında İzmir Şehir Tiyatroları’nda yürüttüğü Genel Sanat Yönetmenliği ve izledikleri politikalara değindi. Yapmayı hayal ettiği oyunu açıklayan Üzümcü, eski Fuar anılarını anlattı.
İzmir’de bürokrasiye takılan bir projeniz oldu mu?
“Bürokrasiye takılmayan biri var mı Türkiye’de? Yani bürokrasinin içinde olup da devlette herhangi bir yerde çalışıp da bürokrasiyle karşılaşmayan biri olabilir mi? Bu engelle karşılaşmayan biri olabilir mi? Türkiye’de bürokrasinin hantal yapısı içindeyiz. Faturayı ödemediğinizde bürokrasiyle karşılaşırsınız. Başvurular, karşıt davalar ve devamında bunlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. Özel sektördesiniz. Devlete çalışmıyorsunuz ama vergide ve iş hukukunda bağlı olduğunuz şeyler var.”
İzmir seyircisini nasıl buluyorsunuz?
“Öyle bir değerlendirme yapamazsınız. Bazen kendi aramızdaki konuşmalarda, ‘İzmir seyircisini şöyle düşünelim’ dediğimiz olmuştur ama bu çok mesleki ve ince detaylardır. Seyirci ana diline göre ayrılır, gittiğin her yerde mutlaka sözüne hakimsen seni anlamaya gelir, seni duymaya, alkışlamaya gelir. Bunlar bu ülkede çok kutsal şeylerdir.”
Levent Üzümcü dönemi İzmir Şehir Tiyatroları’nda nasıl bir fark yarattı?
“Bunun cevabını ben veremem, alıcılar verir. İzleyici gelir, oyunları izler ve ‘şöyle bir değişiklik var’ diyebilir. Önceki dönemlerle bu dönemi karşılaştırdığımda sosyal hayata daha fazla dokunuyoruz. Örneğin göç oyunu yapıyoruz. Mültecilerle ilgili. Mültecilerin de sanattan faydalanabilmeleri için birçoğunun Türkçe konuşamadığını hesap ederek fiziksel tiyatro yapmak istedik. 7’den 77’ye bir gösteri. Bir tek sanıyorum görme engelliler faydalanamıyor. Ancak bu oyunlarımızı oynarken bunu engelleyenlere karşı da mücadele etmeye çalışıyoruz. Gençlik festivali yapmaya çalışıyoruz. Lise ve üniversiteli öğrencilerin oyunlarını bizde oynamalarını istediğimizde bunun önüne geçmeye çalışanlarla da ayrı mücadele vermeye çalışıyoruz. İşin içine valilik, milli eğitim giriyor ve devlet bize düşman kesiliyor. Bizim devletimiz, isimlere, sanata düşman. Devlet yöneten basitlik bu işte. Güdümlü AKP üyesi bunlar. AKP ve MHP’nin söylemleri dışında bir şey yapamıyorlar. Bunlar partili ve partinin politikalarını yürütmek üzere hareket ediyorlar. 2010 referandum seçiminin nedeni ‘ben bu ülkeyi istediğim gibi yönetemiyorum’ demeleriydi. İstedikleri valiyi istedikleri yere atayamıyorlardı. Aslında bu maddeler çok önemliydi. İçişleri bakanlığının izni olmadan hiçbir belediye soruşturulamadı. Gemilerini akılla, mantıkla götürülecek bir yol kalmayınca goygoyla, saldırıyla, yalanla yürütmeye çalıştılar. Siyaset her şey değil. Önümüzde öyle bir devlet bürokrasisi var ki, ‘bana bunlarla gelme’ diyor. Baştan diyor bunları. Bir şehrin tiyatrosu o şehrin liseleri ile bir tiyatro festivali yapmak istese, şu anda valilikler, o belediyenin siyasi partilerine göre izin veriyor. Devlet böyle olmazdı.”
Beden dili kullandık
Önümüzdeki dönemde hiciv içeren oyunlar daha çok olacak mı?
“Göç adında bir oyun yaptık. Net tarihini şu an bilemiyorum ama prömiyerini yapacağız. İlk etapta oyunumuza buraya göçmek zorunda bırakılmış, çok zorlu şartlar altında hayatını yaşamak zorunda kalan insanları davet edeceğiz. Bu çalışmamızda evrensel bir dil var ve bu yüzden dil değil, beden dili kullandık. Sığınmacılardan oluşan seyircilerimizi organize edeceğiz ve bunun sürekliliği de sağlanacak. Kültürpark’ın bir kapısı Basmane’de, bir kapısı Alsancak’tadır. Eğer biz aradaki yersek öyle davranmalıyız. Bulunduğumuz konuma göre tiyatro yapmalıyız. Elbette ki bizler siyasi görüşlerimiz olmadan tiyatro yapamayız ama tabii ki sadece politik tiyatro yapmıyoruz. Ha, tiyatro özünde politiktir, tiyatronun özünde çatışma vardır.”
Yapmayı hayal ettiğiniz bir proje var mı?
“Dönemine denk düşen oyunlar yapmak istiyorum. Tiyatro, maalesef ki bir eğlence olarak görülüyor. Biz bazı kötü şeylerde uçurumun en başındayız ve bizi ittiriyorlar, bazı şeylerde de örneğin, çok güzel bir şölen, eğlence ortamı gibi, sıramızı bekliyoruz. İster istemez böyle oluyor. Onun için projeleri yaparken birçok dinamiği göz önünde bulundurmak gerekiyor. Bir kere bu ekonomik darboğaz bizi başka bir yere itiyor. O yüzden ki bu sene yaptığımız oyunlar yapmak istediğimiz ya da ilk tercihimiz değillerdi. Ha yaptığımız oyunlara bakalım, Demokrasi Gemisi – Aziz Nesin, Çok Tuhaf Soruşturma – Ferhan Şensoy’du. Bu oyunları çok düşük bütçelerle ve zorlu şartlar altında ürettik. Şu an üretim aşamasında olan göç oyunu sıfır maliyetle yaptığımız bir oyun. Bakın, farkında değil tiyatro camiası ama bu kadar büyük bir yokluk ve fakirlikte 3 tane prömiyer yapabilmiş olmamız çok büyük bir başarıdır. Bunu büyük bir başarı olarak görüyorum. 34 tane tiyatro emekçisine yeni verdiğimiz kadrolarla mesleklerinden para kazanma şansını tanıyabildik. İzmir Büyükşehir çok önemli bir şey yaptı. Bu şartlar altında böyle bir şey yapabilmek müthiş bir şey.”
Oyun izleyebiliyor musunuz?
“Evet. Çünkü İzmir özel tiyatrolar için bir yaşam alanı. Ankara, İzmir, buralara çok fazla tiyatro turne yapıyor ve bu tiyatrolar da gişeyle hayatta kalıyor. Burası tiyatro için önemli bir şehir. Sizler belki pek hatırlamayabilirsiniz ama özel tiyatrolar için yaşam alanı Fuar Açıkhava’ydı. Ben orada, ‘Yasaklar’ izledim, ‘Tahitili Kızlar’ izledim. Bu insanlar oraya geldi mi bir ay oynuyorlardı. Bir ay o şenlik hiç bitmiyordu. Göl Gazinosu’nda Timur Selçuk, Zeki Müren’leri izledim.”
Sınırsız mali imkân ve demokratik bir ülkede sahneye koymak isteyeceğiniz ilk oyun nedir?
“O dönemde ne olduğunu bağlı, ama bu dönemde Cadı Kazanı ve yapıyorum da. Bunu, tutuklamalar başladığında canlı yayında deklare etmiştim ve yapıyorum. Bu durumda en iyi oyun Cadı Kazanı, hiçbir şey yok ama herkes suçlu, çünkü herkese ‘suçlu’ diyen bir meczup var ve herkes o meczubu ciddiye alıyor.”
‘Oh be’ diyeceğiniz bir dönemde tiyatro yapsaydınız, hangi oyunu oynardınız?
“Güzel bir ‘Kafkas Tebeşir Dairesi’ yapardım herhalde. Çünkü Kafkas Tebeşir Dairesi emeği tartışır. Biz daha onu tartışma noktasına gelemedik çünkü biz yaşamsal, temel hikayelerde tartışıyoruz. Asıl mevzu emektir. Arka planda savaş, cinayet olur, kundaklamalar, kovalamalar, kaçmalar vardır ama finalde nereden bakarsanız bakın hikâye bambaşka bir yerde biter.”
Oyunculuğu neden bırakıyorsunuz?
“Eğer oyunculuk, yaptığım sanat, tiyatro benim bu topluma borcum idiyse ben bunu, en iyi şekilde ödediğimi düşünüyorum. Tek kişilik oyunlarımda binin üzerinde kez sahneye çıktım. Tek kişilik oyunlarımı yüzlerce kez oynadım. Eğer benim halka mesleğimle ilgili bir borcum varsa ben onu ödediğimi düşünüyorum. Bu oyunları Montreal’de oynadım. Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış Ermeni bir vatandaşımızın ağlayarak oyunu izleyip elimi sıktığını gördüm ve oyunda hiç Ermenilerden falan bahsetmiyorduk, toprağından edilen insanlardan bahsediyordum. Bir oyuncunun Türkiye’de ulaşabileceği bütün ödüllere ve başarılara ulaştım, izleyicilere çok teşekkür ediyorum. Ama bu benim hayatımla ilgili bir tercih. Bu, kendi hayatıma verdiğim yönle ilgili bir şey. Artık bu meslekle ilgili, oyunculuk, tiyatro, sinema, televizyon dizisi, her şeyden elimi ayağımı çekiyorum. Bu kadar süre sanatla uğraştım, ki sanatla uğraşmaya da konservatuvarla başlamadım. İlkokuldan beri sanatla içli dışlı yaşayan biriydim. Şiir okurdum, roman okurdum, tiyatro oynardım. 1’inci sınıfta ilkokulda şiir okurken fotoğrafım var benim.”