Gizem TABAN/İZ GAZETE- Dominik Cumhuriyeti’nde 62 yıl önce Rafael Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele verirken katledilen ancak direnişleri tüm dünyaya sembol olan Mirabal Kardeşler; Patria, Minerva ve María Teresa’nın hikayesi, dünyadaki kadın mücadelesine ilham oldu. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, Mirabal Kardeşler'in ölüm yıl dönümü olan 25 Kasım gününü, 1999 yılında aldığı kararla; Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan etti. Aradan geçen onca yıl boyunca aynı ruhla mücadeleyi sürdüren Mirabal Kardeşler’den Minerva’nın kızı Minou Mirabal ile birtakım etkinliklere katılmak için geldiği İzmir’de söyleşi yapma imkanı bulduk. Kadın mücadelesinin yükselişte olduğunu belirten Mirabal, ‘kolektif bilinç’ vurgusu yaptı.

‘HER YIL HATIRLAMAM GEREKİYOR’

Mirabal Kardeşler, diktatörlüğe karşı mücadele verirken öldürüldü. Mücadeleleri ise tüm dünyada sembol haline geldi. BM Genel Kurulu tarafından Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ilan edilen 25 Kasım sizin için ne ifade ediyor?

Benim ülkem ve dünyadaki tüm kadınlar için çok önemli bir gün… Ama aynı zamanda, kadın hakları konusu dışında çok üzücü de bir gün… Her yıl ne olduğunu hatırlamam gerekiyor, bu yüzden üzücü bir gün… Bu yaranın ne zaman açılacağını bilemiyorsunuz, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin.

‘ADANMIŞLIK HİSSİ VERİYOR’

Bu mücadele, anneniz ve kız kardeşlerinden size ve milyonlarca kadına miras kaldı diyebiliriz. Bu miras aynı zamanda büyük bir sorumluluk, sizin için bir yük mü yoksa bir güç kaynağı mı?

Hiçbir zaman yük değil, tam olarak güç kaynağı da diyemem ama bu bana bir ses veriyor, buraya gelip neden bu konuda insanlarla konuşabiliyorum, Minerva’nın kızı olduğum için… Bu açıdan bir güç diyebilirim. Belki beni yine buraya davet edebilirlerdi ancak bu konularda konuşmak için değil. Adaletsizlik ve zayıf demokrasi ile ilgili konuşma konusunda bana bir ses verdiği için bu açıdan baktığımızda güç kaynağı diyebiliriz. Ancak bu bana güçten çok adanmışlık hissi veriyor, bu davaya beni bağlıyor. Annem ve babamla konuda çok gurur duyuyorum, onlar bizim ülkemizde ulusal kahramanlar… Aynı zamanda bu biraz ayrıcalık. Ailenizi kaybetmek büyük bir trajedi ama sonra onlara duyulan saygıyı görüp bundan gurur duyuyorsunuz. O yüzden bu biraz da ayrıcalık… Çünkü dünyada birçok yetim insan var ama onların ailesini kimse tanımıyor ya da hatırlamıyor. O yüzden bu biraz beni üzüyor aslında…

‘BU MİRASTAN GURURLUYUM’

Şu an Dominik Cumhuriyeti’nde bir siyasetçisiniz. Hem ulusal hem de uluslararası düzeyde toplumsal cinsiyet eşitliği için verdiğiniz mücadeleyle, insan hakları savunucusu olmanızla, adalet ve demokrasiye olan bağlılığınızla tanıyorsunuz. Tüm bu konularda mücadeleye ne zaman ve nasıl başladınız? Bu miras, sizi ve hayatınızı nasıl etkiledi, nasıl yönlendirdi?

Ben doğduğumda politika zaten oradaydı, hiç dışında olmadım. Politikadan hiç uzakta olmadım. Çevrem hep; politikacılar, kahramanlar ve trajedilerle dolu oldu. Kendi ülkemdeki demokrasi ve adalet için de mücadele ettim. Farklı bir durumda hayatım nasıl olurdu? Bunu düşünmek gerçekten çok zor, hatta imkansız. Sizi siz yapan etrafınızdaki durum, çevresel faktörlerdir. Ben bu mirastan çok gururluyum.

‘KADIN MÜCADELESİ YÜKSELİYOR’

Anneniz ve kız kardeşleri, diktatörlüğe karşı mücadele verdi, bir örgütlenme söz konusuydu. Günümüzde de kadınlar örgütleniyor ancak sizce yeterince örgütlenebiliyor mu? Bu konudaki gözlemleriniz neler? Kadınların örgütlenmesi neleri değiştirebilir?

Kadın mücadelesi hiç kuşkusuz yükseliyor. Bu harekete katılan çok fazla genç kadın görüyorum ama aynı zamanda dünyada aşırı sağcılığın yükselişi de var. Bu da beni endişelendiriyor. Bu durdurulmalı. Bu sadece halk tarafından durdurulabilir. İnsanlığın sağladığı tüm ilerlemeler, halkın mücadelesiyle olmuştur, özellikle de kadınların mücadelesi… Hala haklarımızın verilmemesi söz konusu, hala eşitsizliklerden muzdaribiz.

‘AYNI ŞEYLERDEN MUZDARİBİZ’

Kadınlar, en çok da yaşamak ve eşitlik için mücadele ediyor. Bu bağlamda; Dominik ve Türkiye’deki kadın mücadelesini karşılaştırırsak neler söylersiniz?

Aslında farklılıklar çok yüzeysel… Her yerde aynı şeylerden muzdabiriz ve aynı şeyler için mücadele veriyoruz; eşitlik ve adalet için mücadele ediyoruz.

‘KARARLI LİDERLER GEREKLİ’

Kadın cinayetleri ve şiddeti her geçen gün artıyor. Bu noktada çözüm sadece hukuktan mı geçiyor? Bugüne kadar üretilen politikalar yeterli mi? Evrensel olarak nasıl bir politika izlenmeli?

Yasalar ilk adım ve çok önemli bir adım ama o yasaları uygulamaya kararlı liderler ya da kurumlar yoksa bu sadece kağıt üzerinde kalıyor. Uluslararası sözleşmeler için de aynısı geçerli… Tüm devletler bu sözleşmelere üye olmak durumunda, bu sözleşmeleri uygulamak için uluslararası hafif bir baskı oluyor, ulusal günlerde de bu mücadelenin devam ettiği gündeme geliyor, bunlar önemli ama yeterli değil. Sadece bunlarla olmaz. Bu şey gibi; birinin gidip Twitter’da adaletsizlik konusunda bir tweet atması ve sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünmesi gibi…

‘BU İYİ BİR SİNYAL DEĞİL’

Türkiye, kadına yönelik şiddetle mücadelede büyük bir öneme sahip İstanbul Sözleşmesi’nden çıktı. Bu tavrı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu iyi bir sinyal değil. Bu, endişe edilmesi gereken bir durum. Türkiye’deki kadınların ve erkeklerin bu konuda mücadele etmesi gerekiyor. Bu, mücadele edilmesi gereken bir konu…

‘BİREYSELCİLİĞİ ÖNE ÇIKARIYOR’

Birçok kadın belki de korku ve baskıdan dolayı hakları ve yaşamı için mücadele etmekten çekiniyor. Bazıları siyasetten geri duruyor, bazıları karar mekanizmalarında veya iş hayatında yer alamıyor. Bu noktada kadınlara ilham olması için kendi öykünüzden yola çıkarak neler söylersiniz?

Bunun sadece korku ve baskıdan dolayı olduğunu düşünmüyorum, bu aynı zamanda bu bir bilinç… Okulda nasıl bir eğitim alıyoruz, evde bu konuda nasıl konuşuyoruz, dinin nasıl bir etkisi var? Bunların da etkisi olduğunu düşünüyorum. İdeolojinin günah olduğu söyleniyor, bu genel bir sistem ve bireyselciliği ön plana çıkarıyor. Bu, değişimi imkansız kılıyor. Çünkü sadece kolektif bir şekilde değişim mümkün. ‘İdeoloji kötü ya da günah’ gibi sözleri duyarak büyüyoruz, bunun aslında kendisi bir ideoloji… Bunu yaparak aslında bunları kendi ideolojileri için söylediklerini gizliyorlar.

Editör: Haber Merkezi