İZ GAZETE – 8 Mart 1957’de ABD'nin New York eyaletinde çalışma koşullarının iyileştirilmesini isteyen işçilerin iş bırakma eyleminden sonra çıkan yangında 120 kadın işçinin hayatını kaybetti.

16 Aralık 1977 tarihinde ise; Birleşmiş Milletler,  8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan etti.

Türkiye’de ise 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü aynı zamanda bir mücadele alanı. 8 Mart; Türkiye’nin birçok noktasında erkek şiddeti ile katledilen kadınların anıldığı, kadınların hayatın her alanında eşitsizliğe, adaletsizliğe karşı sesini daha gür çıkardığı bir gün olarak öne çıkıyor.

İz Gazete’nin kadın editörleri; Asya Yaşarikiz, Nil Kahramanoğlu ve Tuğçe Kaş; İzmir’in kadın siyasetçilerine “Siyasette kadın olmak” , “Dünyada yükselmekte olan kadın hareketi” ve “Türkiye’de kadın mücadelesi” üzerine sorularını yönetti.

Cumhuriyet Halk Partisi önceki dönem Genel Başkan Yardımcısı ve 26. dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekilleri Selin Sayek Böke, Sevda Erdan Kılıç ve Halkların Demokratik Partisi İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde İz Gazete’ye konuştu.

TUĞÇE KAŞ: Dünyada yükselen kadın hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

ZEYNEP ALTIOK: Dünyanın daha iyi bir yere gelebilmesi için her alanda birlikte güçlü ses vermek gerekiyor. Kadının eşit yurttaşlık haklarını elde ettiği çağdaş ülkelerde bile erkek egemen akıl her seviyede taciz ve zorbalıkla bu eşitliğin pratiğe yansımamasını sağlıyor. Ancak bu ülkelerde bizden farklı olarak koruyucu hukuk var ve işliyor. Bu noktada toplumsal kabulü zorlayıcı farkındalık, öne çıkma gerekli. Utanç, yalnız hissetme, sessizlik çözüm değil. Ayıp değil gerçekleri açığa çıkartmak. Böylece ‘ben de’ diyebilen hareketler hızla yayılarak empatiyle karşılık buldu. Bilinç ve ortak mücadele en önemlisi de iyileşme için paylaşma ve dayanışma belirleyici bir güç oluyor. Bunu çok önemsiyorum. Dediğim gibi, her alanda bu dayanışma aslında büyük dönüşüm için anahtar. Kadınların, kadın hareketinin yükselen sesine erkekler de katıldığında daha da anlamlı.

TUĞÇE KAŞ: Kadın vekillerin Meclis’teki temsiliyeti yeterli mi?

ZEYNEP ALTIOK: Ülkemizde kadının temsili her alanda çok sıkıntılı. Kadınların yönetim ve temsil kategorisinde yeri kotalara hapsedilmiş ve çok sınırlı. Vekillerin sayısının çok az olmasının ötesinde seçilecek yerden aday yazılan kadınların seçildikten sonra Meclis’te kadınları temsili de çok sınırlı ve sıkıntılı. Özellikle iktidar partisinin kötü ve kadını toplum dışına iten politikalarına itiraz etmek şöyle dursun sözcü ve vitrin olan kadın vekiller var. Bu çok üzücü ve kaygı verici. Çocuk tecavüzüne ‘bir kereden bir şey olmaz’ diyen bir Bakan var bu ülkede. Meclis’te erkek gibi kavga etmekle övünüp Şafak Pavey’e, Burcu Çelik’e şiddet uygulamakla övünen ‘yırtıcı’ kadın vekiller var. Görevi iktidarın kadını ezen uygulamalarına çığırtkanlık olan vekiller var. Yazık. Çok acı. Ben ‘AKP’nin Kadına Bakışı’ raporumda Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak her kademeden Bakan, milletvekilleri veya bürokratların sarf ettiği skandal niteliğinde sözlerini derlemiştim. Kadınların da yer aldığı bu liste utanç verici ve iyi bir durum fotoğrafı aslında. Oradan vereceğim örnekler arasında, Tayyip Erdoğan; Hopa’daki olayları protesto etmek için tanık üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu Üyesi Dilşat Aktaş hakkında ‘O kadın, kız mıdır kadın mıdır?’ dedi. Bu çok dikkat çekici.

TUĞÇE KAŞ: Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’un kadına yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

ZEYNEP ALTIOK: ‘Bugün Türkiye’de kadın olmak dezavantaj değil ayrıcalıktır’ diyebilmiş bir kadın Bakan. Bakan, babadan sonra kızına verilen bir atama. Bakan olan kadınlara hep ‘aile’ sorumluluğu verilmesini sorguladığımız ortamda, görüntüsü ve aile statüsü nedeniyle getirilmiş biri. Sadece küresel cinsiyet istatistiklerine baksa, kadın cinayetlerine rakamsal olarak yaklaşsa bile neyin avantaj olduğunu anlayabilir.

‘MECLİS’TE CİNSİYET UÇURUMU VAR’

ASYA YAŞARİKİZ: Kadın vekil olarak Meclis'te temsiliyetiniz yeterli mi?

SERPİL KEMALBAY: Meclis’te büyük bir cinsiyet uçurumu var. Yüz milletvekilinden sadece 17’si kadın. Bu tablonun değişmesi için biz kadınlar daha fazla çaba sarf etmeliyiz. Hayatın her alanında kadınlar eşit temsil edilmeli. Sadece kadınların eşit temsili de yetmez, LGBT’lere kadar farklı bütün kimlikler de Meclise girebilmeli, haklarını savunabilmeli. Meclis’te bu kadar kötü bir karne olması kadınların ve başka kimliklerin her yerde yok sayıldığı anlamına da geliyor. Bugün TBMM ne kadar irtifa kaybettiği ortada ancak kadın temsiliyeti bakımından hiç iyi günlerinin olmadığı da bir gerçek. Kadınlar Meclis’te kadın bilinciyle yer aldıklarında pek çok şey yapabilir. Toplumu gerçek bir demokrasi, cinsiyet eşitliği, herkes için adalet, eşitlik, özgürlükten yana değişime zorlayabilirler. Partiler olarak baktığımızda ise biz HDP olarak, eş başkanlık ve eşit temsil ilkelerimiz için büyük bir birikime sahibiz. Buna rağmen 24 Haziran Milletvekilliği Seçimi’nde biz de kadın milletvekili sayısında yüzde 40’ı geçemedik. Eşit temsil ilkelerimiz gereği HDP olarak, Meclis’e en az yüzde 50 kadın milletvekili taşımalıydık. Bu konuda öz eleştiri veriyoruz. Bir taraftan da kazanımlarımızı küçümsemiyoruz, Meclis’te kadın grubu kuran tek partiyiz. Eş başkanlık sistemimizi yerel seçimlerde tam olarak işlettik. Ve kazandığımız bütün belediyeleri kadın eş başkanlarımız yönetiyor. Ne yazık ki Türkiye’nin içine girdiği antidemokratik süreç nedeniyle kazandığımız 65 belediyeden 33’ünü hükümet gasp etti ve kadın eş başkanlarımızın yerine kayyum atandı. Belediye meclislerinde de seçilmiş belediye meclis üyesi kadın arkadaşlarımız görevden alındı. Bazıları hukuksuzca tutuklandı. HDP’li olduğu için kadın siyasetçilerin hakları gasp edilmiş oldu. Bu süreçte kadın siyasetçilerle feminist hareketin yeterince dayanışama gösterememesi ciddi bir eksikliğimiz oldu.

Sonuç olarak siyasi temsilde biz kadınlar hem nicelik hem de nitelik olarak gerçek yerimizi alabilmeliyiz. Bu kolay bir iş değil, bedel istiyor. Daha çok dayanışmaya ve mücadeleye ihtiyacımız var ve bunu başaracağımıza inanıyorum.

ASYA YAŞARİKİZ: Meclis'te sadece sizin partinizde eşbaşkanlık sistemi uygulanıyor. Bu sistem ne zaman ve nasıl başladı, biraz açar mısınız?

SERPİL KEMALBAY: Kota sisteminin hızlı bir dönüşüm getirmediği, yerine eş başkanlık ve eşit sistemi fikriyatının geliştirilmesi Türkiye’de politik Kürt kadınlarının bir kazanımı olarak ortaya çıktı. HDP 2012’de kurulduğunda, 6 bileşenimizden biri olan BDP’nin bu eşsiz kazanımını da kendi ilkeleri arasına aldı. HDP fikriyatının son derece önemli bir parçası eş başkanlık ve eşit temsil ilkesidir.

Yerel seçimlerde eş başkanlık sistemi ilk defa BDP belediyelerinde 2014 yerel seçimlerde hayat buldu. 100’e yakın belediye biri kadın biri erkek iki eş başkan tarafından yönetilmeye başlandı. Belediye meclislerinde de kadınlar eşit şekilde yönetime katıldı.

‘EŞ BAŞKANLIK MOR ÇİZGİMİZ’

Son 5 yıldır demokratik siyaseti sınırlandırmak, HDP’yi kriminalize etmek için her türlü hukuksuzluk yapılıyor. Üstümüzde ağır bir baskı var. İçişleri Bakanı, eş başkanlık sistemimizi suç gibi göstermeye çalışıyor. Mahkemelerde eş başkanlık kurumu yasadışıymış gibi bir hava yaratılmak isteniyor. Biz kadınlar siyasette eşitliği kolay kazanmadık, asla vazgeçmeyiz. İktidarın saldırılarına karşı ‘eş başkanlık mor çizgimizdir’ diyoruz. Saldırılar karşısında taviz vermiyoruz. Şu anda HDP’nin genel başkanlık ve bütün başkanlıklarında eş başkanlık modeli var. Partimizde yaklaşık her ay toplanan Kadın Meclisimiz kadın politikalarına ve kadın bakış açısıyla tüm parti politikalarına dair çalışmalarını sürdürüyor.

‘MAKBUL KADIN’

ASYA YAŞARİKİZ: Aile Çalışma ve Sosyal Hizmet Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'un kadına olan tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

SERPİL KEMALBAY: Hükümet kadınları ‘makbul’ kadın sınırları içerisinde tutmak istiyor. Ataerkil kadın rol modelinin yaşatılması ile kapitalizmin ihtiyaç duyduğu esnek ve ucuz iş gücünü bir potada eritmeye dönük bir çaba bu.

Bakanlığa göre kadın sorunu yok, aile sorunu var. Ev içi şiddete uğrayan kadınları özgürleştirmek değil, uysallaştırmak çabası içindeler. Kadın bakanlığını ortadan kaldırmaları, aile kurumunu korum altına almaları kadınların aleyhine politikalar olarak İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı kanunu değiştirmek istemeleri kadınlara yönelen ağır bir saldırıdır. Bu kadınların kazanımlarının yok edilmesi demek. Ne yazık ki Zehra Zümrüt Selçuk bir kadın olarak, bu kadın düşmanı politikaların sahibi pozisyonunda. Ne kadına yöneltilen şiddete dair bir duyarlılığını görebiliyoruz ne de kadın bilinci olduğu konusunda bir fark görebiliyoruz kendilerinde. Zaten adeta bir ‘Torba Bakanlığı’ temsil ediyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı olarak üstlendiği görev çok muğlak; ne kadına ne çalışanlara ne de yoksullara işsizlere faydası var.

ASYA YAŞARİKİZ: Kadınların üzerinde ısrarla durduğu İstanbul Sözleşmesi'nin uygulanması için Meclis'te çalışmalarınız var mı?

SERPİL KEMALBAY: Bunun için komisyonlarda ve Meclis Genel Kurulu’nda ciddi çaba harcıyoruz. Kadın hareketiyle ve feminist hareketle iş birliği içinde çalışıyoruz. Bize göre kadın kazanımlarını korumak için bir an önce partiler üstü bir şekilde kadın milletvekilleri bir araya gelerek kadın mücadelesinin taleplerine kulak vermeli. Meclis’te kadın grubuna sahip tek parti olarak başta İstanbul Sözleşmesi ve 6284 olmak üzere tüm kadın kazanımları için mücadeleyi en ciddi şekilde yürütmeye devam edeceğiz.

‘BU BÖYLE GİTMEZ’

ASYA YAŞARİKİZ: Dünyada yükselen kadın hareketini nasıl yorumluyorsunuz?

SERPİL KEMALBAY: Soruya soruyla cevap vererek başlayayım. Dünyanın en zengin 22 kişisinin serveti Afrika kıtasındaki kadınların toplam servetinden fazla olmasının neresi adil? Bu böyle gitmez diyor kadınlar.

Dünyada gelir uçurumuna, sömürüye, ezilmeye yok sayılmaya karşı büyük bir direnç var. Bir yanda açlık, savaşlar, işsizlik, yoksulluk, mültecileştirme politikaları sürerken öte yanda bir avuç insanın elinde biriken dünya serveti öfke yaratıyor. Başka bir dünya arayışı her yerde yaygınlaşmaya başladı. Son bir kaç aydır 40’ı aşkın ülkede halklar ayakta. Kadınların başı çektiği toplumsal mücadeleler hepimize umut veriyor. Dünyada derinleşen ekonomik krizi, ekolojik krizi ve toplumsal cinsiyet krizini çözecek olan halklardır. Yoksa sermaye sahipleri, yerel ve küresel elitler değil.

Las Tesis protesto dansı bir anda dünyaya yayılarak kadınların da bu değişimin önemli bir parçası olacaklarını gösterdi. Gezi’de olduğu gibi toplumsal mücadelelerde kadınlar giderek daha çok yer alıyor. Dünya egemenleri, ya Arap Baharı’nda olduğu gibi devrimleri çalıyor ya da bu mücadeleleri ezmek istiyor. Yine de başaramıyorlar. Kadınlardan, değişim talebinden, sosyal hareketlerden korktukları için protestolara saldırıyorlar. Türkiye’de de hükümetin Las Tesis dansı yapan kadınları İzmir’de gözaltına alması, Las Tesis dansı yapan öğrencilerin KYK burslarının kesilmesi, haklarında soruşturma açılması bu korkunun göstergesi.

Son olarak şunları da eklemek isterim. Bugün korkunç bir savaş çığırtkanlığı ile karşı karşıyayız. Kadın çocuk mülteciler sınırlarda kölece muamele görüyor. Savaşın, ölümlerin sorumlusu bu insanlar değil, egemen devletlerdir. Mültecilerin günah keçisi yapılmasına izin vermemeliyiz. Zor günlerden geçiyoruz. Hem kendi coğrafyamızda hem dünyada barış için çaba harcamalıyız. Kadınların çıkarı her zaman barışta olmuştur. Tüm kadınların 8 Mart’ı kutlu olsun.

‘BU REJİM KADINA, ÖZGÜRLÜKLERE, DEMOKRASİYE KARŞI!’

NİL KAHRAMANOĞLU: Kadın vekil olarak Meclis’te temsiliyetiniz yeterli mi? Kadın kotası yüzde 33 iken partiniz yerel seçimde bu kotanın altında kaldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

SELİN SAYEK BÖKE: TBMM’de kadın temsili elbette yetersiz. Bunu yıllardır söylüyoruz, söyleyeceğiz! 600 üyeli Meclis’te sadece 104 kadın vekil var. Bu kadın temsilinin yüzde 17’de kaldığını gösteriyor. 34 ilimizde kadının adı bile yok! Öte yandan 104 kadın milletvekilinin yarısı bile 1. sıradan seçilemedi. 1. sıradan gösterilen ve seçilen kadın vekil sayısı 21. Bu sorunlu ve eşitsiz durum başta parti yönetimlerinin bu görevler için erkek adaylara ağırlık vermesinden kaynaklanıyor.

Tüm dünyada, kadının siyasete katılımında hala büyük bir eşitsizlik mevcut. Kadınların siyasi partilere, sendikalara, yerel yönetimlere, parlamentolara, üst düzey bürokratik görevlere, yani karar verme mekanizmalarına katılımları oldukça sınırlı olmaya devam ediyor. Bugün, parlamentolarda kadın vekillerin ortalaması tüm dünyada %23 civarında, Türkiye’de ise %17 civarında.

Bizim partimiz açısından da baktığınızda durum çok farklı değil. Bu durumun değişmesi gerek.

Çünkü artık bilinen bir gerçek var ki, kadınların siyasi katılımı, cinsiyet eşitliğini sağlama, vatandaşların ihtiyaçlarına daha fazla cevap verme, partiler ve temsil sorunu yaşayan farklı kimlikler arasında daha fazla işbirliği yapma ve daha sürdürülebilir bir geleceğin inşası gibi demokratik kazanımlar sağlıyor.

REJİMİN BEKLENTİSİ…

NİL KAHRAMANOĞLU: Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı bir kadın. Bakanın, kadına olan tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

SELİN SAYEK BÖKE: Kadınların karar alma mekanizmalarına katılımlarının artırılması talebini dile getirirken, meseleyi önce demokratik haklar çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. Ancak kadınların homojen bir grup olmadığının da altını çizmek gerek. Yıllarca yapılan araştırmalar ve edinilen deneyim, kadınların da erkekler gibi farklı öncelik ve ihtiyaçları olan farklı yaşam deneyimleri olduğunun altını çiziyor. Göreve seçilen her kadınının demokratik kazanımları, kadın sorunlarını veya haklarını ön plana çıkarmayabileceği de biliniyor. Bu kapsamda kapsayıcı, duyarlı ve şeffaf demokrasilerin gelişimi için kadınların temsili tek değil ama çok kritik bir faktör. Yani tek başına kadın olmak yetmiyor, hayata bakışınız, savunduklarınız, tercihleriniz siyasetinizi belirleyici elbette. Sayın Bakan, Tek adam rejiminin bakanı ve rejim tarafından seçilmiş biri olarak rejimin ondan beklediği şeyi, siyaseti yapıyor. Bu rejim kadına, özgürlüklere, her türlü farklılıklara, demokrasiye, hak ve hukuka karşı bir rejim.

SÖZLEŞMENİN ÖNEMİ

NİL KAHRAMANOĞLU: İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması yönünde çalışmalarınız var mı?

SELİN SAYEK BÖKE: İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi’nin en önemli sözleşmelerinden birisi. Kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme olan İstanbul sözleşmesi, toplumsal cinsiyete dayalı ayrımcılığı ve şiddeti ortadan kaldırmayı hedefler. Kadın yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair standartlar belirler ve imzalayan ülkeleri hukuki olarak bağlar.

Toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeten her kadın gibi ben de hayatın her anında ve alanında ve pek tabi ki siyasetçi olarak da İstanbul Sözleşmesi’nin gereklerinin yerine getirilmesi için sürekli olarak mücadele ediyorum. Farkında olarak ya da olmayarak eşitlik talebinde bulunan, şiddet karşıtlığında buluşan ve şiddete karşı bir arada duran tüm kadınlar esasında varlıklarıyla ve eylemlilikleriyle İstanbul Sözleşmesi’ni fiilen yaşatıyorlar.

Bununla birlikte son bir buçuk yıldır partimi ve ülkemizi İstanbul Sözleşmesi’nin ev sahibi olan Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’nde temsil ediyorum. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi içerisinde İstanbul Sözleşmesi’nin etkin olarak uygulanması ve siyasi irade tarafından sahiplenilmesi yönünde yapılan tüm çalışmalar benim de üyesi olduğum Eşitlik ve Ayrımcılığın Önlenmesi Komisyonu tarafından yürütülüyor.

AYRIMCILIK HER YERDE!

NİL KAHRAMANOĞLU: Kadını eve tıkamak isteyen bir zihniyet var. Kadın istihdamını da sormak istiyorum. Kadının toplumda görünür kılınmasını engelleyen ya da ekonomik özgürlüğünü engelleyen nedenler nelerdir?

SELİN SAYEK BÖKE: Sosyal devlet yıkıldı. Sosyal bakım hizmetlerini yerine getirecek bir sosyal devlet olmadığından bu bakım görevini üstlenen kadın oluyor. Çocuk bakımı, yaşlı bakımı, engelli bakımı gibi sosyal bakım hizmetlerini sağlayan bir sosyal devlet olmayınca, yani her mahallede kreş ve gündüzlü-geceli bakım evleri olmayınca kadın iş dahi arayamıyor. İş arayanlar için ise sorun bitmiyor. Kadınların çalışma hayatında karşılaştıkları en önemli üç sorun düşük ücret, işsizlik ve sigortasız çalıştırılma olarak şekilleniyor. Kadınlar erkeklerden daha düşük ücret alıyor. Kadınların yüzde 21,9’u asgari ücretten daha az ücret alıyor. Kadınların yüzde 25’i güvencesiz işlerde çalışıyor. Kadınlar arasında ücretli düzensiz/geçici çalışma erkeklere göre oldukça yaygın. Kadınların yüzde 23,8’i taşeron çalışma, özel istihdam büroları aracılığıyla çalışma ve ücretli düzensiz istihdam biçimlerinde yer alıyor. Öte yandan kadın işçilerin yüzde 92’si sendikasız. İşyerlerinde kadına ayrımcılık düzeyi yüksek. Ayrımcılık çalışma hayatında önemli bir sorun olarak öne çıkıyor. İşyerlerinde hemen hemen bütün ayrımcılık türlerine rastlanıyor. Kadınların yüzde 23,2’si daha işe alım sürecinde ayrımcılık yaşıyor. Öte yandan kadın işçilerin yüzde 86’sı işyerlerinde çocuk bakım desteğinin olmadığını söylüyor. Yani çocuğunu güvenle bırakabileceği bir imkan sağlanamadığı için kadının çalışma hayatı daha başlamadan bitiyor. İşte size kadın istihdamının gerçekleri… Bu durumu düzeltmeden ne yazık ki kadının toplumda görünür olması ve ekonomik özgürlüğünün sağlanması yolunda ciddi bir mesafe almak da mümkün olamaz.

NİL KAHRAMANOĞLU: Dünyada yükselen kadın hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

SELİN SAYEK BÖKE: Dünyayı kadınlar değiştirecek! Eşitliği, barışı, kardeşliği, özgürlüğü, demokrasiyi ve adaleti biz kadınlar dayanışmayla mutlaka kuracağız. Tüm dünya kadınları işte bu gerçeği meydanlardan haykırıyorlar.

'İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’Nİ YOK SAYMAK, KADIN HAKLARINI DA YOK SAYMAKTIR’

TUĞÇE KAŞ: Dünyada yükselen kadın hareketini nasıl değerlendiriyorsunuz?

SEVDA ERDAN KILIÇ: 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, uluslararası platformda her yaştan ve her milletten kadının birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olarak biliniyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, aslında bir ‘isyan hareketi’ idi. Bu isyan hareketinin kaynağı da tüm kadınların hem gerçek anlamda hem de hissi anlamda tüm toplumda yaşadığı eşitsizlikti. Son dönemlerde de Meksika’da, 25 yaşındaki Ingrid Escamilla’nın 14 Şubat’ta öldürülmesinin ardından kadınlar, Sonra eyaletinde Anayasa Mahkemesi’ni ateşe verdi. Bu durum kadınların yaşadıkları dram, acı ve üzüntü karşısında koydukları bir tepkidir. Şili’de kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için yapılan, dünyanın birçok ülkesine yayılan ve bizim de CHP Grubu kadın milletvekilleri olarak Meclis’te gerçekleştirdiğimiz Las Tesis danslı eylemi, kadınların bütün dünyada haklarını aramak, kendilerine yönelik taciz ve tecavüzlere yönelik tepkilerini ortaya koymak için yaptıkları en büyük eylemlerden biri olmuştur. Bütün dünya milletleri şunu unutmamalıdır; kadınlar kendilerine yönelik her türlü haksızlığa karşı tepkilerini en yüksek şekilde dile getirmekten hiçbir zaman çekinmemiştir ve bundan sonra da çekinmeyecektir.

‘MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ’

TUĞÇE KAŞ: Kadın vekil olarak Meclis’te temsiliyetiniz yeterli mi?

SEVDA ERDAN KILIÇ: Ülke nüfusuna göre oranladığımız zaman Meclis’teki kadın milletvekili sayısı azdır. 24 Haziran 2018 seçiminde 103 kadın milletvekili seçilmiştir ve böylece Meclis’teki kadın milletvekili sayısı yüzde 17 olmuştur. Bu oran yeterli mi? Tabii ki hayır. Hayatın her alanında olması gerektiği gibi Meclis’te de eşit temsil olmalıdır. Biz Cumhuriyet Halk Parti’li kadın milletvekilleri olarak halkımızın, özellikle de kadın vatandaşlarımızın talep ve istekleri doğrultusunda TBMM’de başta kadınlarımız olmak üzere herkesin hakkını, hukukunu korumak için mücadele vermeye devam edeceğiz.

ÖNE ÇIKAN BAŞKANLAR

TUĞÇE KAŞ: Kadın kotası yüzde 33 iken, partiniz yerel seçimde bu kotanın altında kaldı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

SEVDA ERDAN KILIÇ: Cumhuriyet Halk Partimiz adına seçilen kadın belediye başkanlarımız, bulundukları illerde hemşehrilerine büyük hizmetlerde bulunmaktadır. Aydın Büyükşehir’de Özlem Çerçioğlu, İzmir Efes Selçuk’ta Filiz Ceritoğlu Sengel, İzmir Balçova’da Fatma Çalkaya, İzmir Karaburun’da İlkay Girgin Erdoğan, Amasya Gümüşhacıköy’de Zehra Özyol, Denizli Bozkurt’ta Birsen Çelik, Denizli Merkezefendi’de Şeniz Doğan, Edirne Uzunköprü’de Özlem Becan, Karabük Safranbolu’da Elif Köse ve Kocaeli İzmit’te Fatma Kaplan Hürriyet belediye başkanı seçilerek, halka sundukları hizmetleriyle partimizi en iyi şekilde temsil etmektedirler. Yerel seçimde kadın muhtar sayısının artması da kadınlarımız açısından olumlu bir gelişmedir.

TUĞÇE KAŞ: Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı bir kadın. Bakanın kadınlara yönelik tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

SEVDA ERDAN KILIÇ: Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, kabinedeki Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan ile birlikte iki kadın bakandan biridir. 16 bakanlıkta sadece 2 kadın bakanın olması sayıca az olsa da yine de olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Sayın Selçuk’un Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı olarak; kadını direkt ilgilendiren bir bakanlık olması göz önüne alındığında kadınlar ile ilgili yapıcı ve ileriye dönük herhangi bir çalışmasını göremedik. Halen, her 100 kadından sadece yüzde 29.7’sinin istihdam ediliyor olması, her 100 kadından sadece yüzde 34,93’ünün ya bir işte çalışıyor ya da iş arıyor olması, Bakan Selçuk’un kadına olan tutumunun röntgeni niteliğindedir.

‘KONUNUN TAKİPÇİSİYİZ’

TUĞÇE KAŞ: İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması yönünde çalışmalarınız var mı?

SEVDA ERDAN KILIÇ: İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 itibarıyla Türkiye’de resmen yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmenin en önemli özelliklerinden biri, kadına yönelik şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak kabul etmesidir. Ayrıca İstanbul Sözleşmesi’nin ‘toplumsal cinsiyet’ kavramının tanımını yapan ilk uluslararası sözleşme olması bakımından da biz kadınlar için önemi büyüktür. AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan’ın, ‘İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden gözden geçirmemiz gerek, onunla ilgili bir çalışma yaptırıyoruz’ sözlerini asla kabul edemeyiz. Bu sözleşmede yazılı her kelime ve cümle kadınlarımızı korumaktadır. O yüzden biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, imzalanan bu sözleşmenin arkasında durulması ve tüm maddeleriyle uygulanması konusunun takipçisiyiz. İstanbul Sözleşmesi’ni yok saymak, kadın haklarını da yok saymaktır.

TUĞÇE KAŞ: Ülkemizde özellikle hukuksal alanda yaşanan ihlalleri düşünürsek, sizin de takipte olduğunuz davalarda kadınlara karşı yaklaşım ve verilen kararlar ne yönde oluyor?

SEVDA ERDAN KILIÇ: AKP iktidarı döneminde kadına bakış açısında, kadını ikinci sınıf gören uygulamalar ve söylemler mevcut. Hal böyle olunca hukuksal alanda da birtakım ihlaller yaşanmaktadır. Bırakın müşteki olarak gelen kadın vatandaşları, kadın avukatlara dahi mahkeme salonlarında psikolojik şiddet uygulandığını birçok kez gördük. Bir kadın savcının, “Ben de kadınım sen de kadınsın. Ben neden tecavüze uğramıyorum da sen uğruyorsun?” diye sorması, kadına karşı yaklaşımı gözler önüne sermektedir. Biz CHP’li kadın milletvekilleri olarak; bu yılın ilk yasama döneminde, “kadın cinayetlerinde ve kadına yönelik her türlü şiddet suçlarında haksız tahrik, iyi hal ve bunun gibi hafifletici nedenlerin uygulanmaması, kadın cinayetleri ve her türlü şiddet suçlarında kültür, gelenek, töre ve benzeri sözde namus gerekçeleriyle haksız tahrik indirimi ya da iyi hal gibi hafifletici nedenlerin uygulanmaması, kadın cinayetleri ve her türlü şiddet suçlarının Türk Ceza Kanunu’nda özel suç olarak düzenlenmesi” ile ilgili kanun tekliflerimizin hemen gündeme alınmasını istiyoruz.

Editör: Haber Merkezi