İZ GAZETE - CHP Kurultayı’nda hem ‘Sol cesaret’ listesinde, hem de Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde yer alarak, Parti Meclisi’ne en çok oy alan ikinci isim olarak giren İzmir milletvekili Selin Sayek Böke ile 8 Mart’a dair özel bir söyleşi gerçekleştirdik. Böke, “Evrensel kadın hakları kırmızı çizgimizdir.  Bizlere şikayet etmenin ötesinde büyük bir rol düşüyor. En büyük gücü de İzmir’in kadınlarından alıyorum” dedi. 

Bugün Türkiye’de kadın olmak ne demek?

Bugün Türkiye’de kadın olmak demek dezavantajlı olmak, özgür olmamak, en azından özgür olabilmek ve özgür kalabilmek için sürekli mücadele etmek zorunda olmak demek. Bu durumu yaratan bir temel etken var: Erkek-egemen zihniyet ve erkek egemen zihniyetin bekçiliğini yaparak iktidarda kalan AKP’nin siyaset anlayışı…

Bu temel gerçekle yüzleşmeden, sorunun adını bu açıklıkla koymadan, bu zihniyetle açıkça hesaplaşmadan, Türkiye’de kadın sorununun kalıcı biçimde çözülmesinin mümkün olmadığını görmek ve mücadelemizi buna göre tanımlamak zorundayız.

Türkiye bugün kadınların işgücüne katılımında Avrupa’nın son sırasında yer alıyor. İşgücüne katılım bakımından; Avrupa ortalamasının yarısının dahi altındayız. Bunun yanı sıra, kadınların aktif siyasete katılımı ve eşit işe eşit ücret almaları konusunda da henüz aşılmamış yapısal problemlerimiz var. Kadınların işgücü piyasasında karşılaştığı zorluklar ve sınırlar ne yazık ki gelinen noktada Türkiye’deki kadın sorununun belki de en az dramatik boyutu.

Ekonominin tek kanatla uçmasına ve bunun sonucunda bir vasatlığa saplanmasına neden olan kadınların işgücüne sınırlı katılımının yanı sıra, artan kadına şiddet, kadın cinayetleri ve kadınların özel yaşamına dair tercihlerine olan ağır baskılar Türkiye’de kadın meselesinin giderek ağırlaşan boyutları olarak karşımıza çıkıyor.

Bu kötüleşmenin ve kadın sorununun derinleşmesinin nedeni çok açık: AKP’nin iktidarını dayandırdığı sağ muhafazakar, erkek-egemen zihniyet ve bu zihniyetin ‘kadın’ algısı, kadını toplumda ikincilleştirdiği, kadın-erkek eşitliğine karşı çıktığı ölçüde, kadına şiddete, kadın cinayetlerine, kadın-erkek eşitsizliğinin derinleşmesine zemin hazırlıyor.

Çünkü erkek-egemen toplum, muhafazakar siyasetle desteklendiğinde orada kadın cinayeti de olur, kadın şiddet de görür, kadının istihdama katılımı da düşer, kadının özgürlük alanı da kaçınılmaz olarak daralır

Sorunların geleceğe dönük çözümünü nasıl tarif edersiniz?

“Bu 8 Mart’da da yürürlükteki bu zihniyete karşı, kadın-erkek eşitliğini savunan, evrensel kadın hakları kırmızı çizgimizdir, diyen, özgürlüğünden taviz vermeyen bizlerin aklımızda tutması gereken ilk şeyin şu olduğunu düşünüyorum:

Türkiye’deki kadın meselesi siyasi bir mesele ve bu meselenin eşitlikçi, özgürlükçü bir biçimde çözülmesi de ancak bu gerçeği kabul eden ve bu gerçek doğrultusunda hareket eden bir siyasetle mümkün.

Türkiye’de kadın-erkek eşitliğini gerçekten istiyorsak, özgürlüklerimizden taviz vermeyeceksek, kadın cinayetlerini, kadına şiddeti minimize etmeyi başaracaksak bunun yolunun muhafazakar erkek-egemen siyasetin karşısına özgürlükçü, demokrat, laik bir alternatifi koymak olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’nin, özellikle de bu ülkenin kadınları olarak bizlerin bu durumun değiştirilmesini sağlamak gibi bir sorumluluğu var. Ben bir siyasetçi, bir kadın, ve hepsinden önce bir insan olarak bu sorumluluğu hissediyorum.

Bunu başarmak zorundayız. Çünkü bunu başarmak yalnızca kadın sorununun çözümü için değil, Türkiye’nin insanların özgür olduğu laik bir demokrasiye dönüşmesi, içinde bulunduğumuz tek adam diktasının aşılması için de büyük önem taşıyor. Çünkü kadının özgürleştiği bir toplumun, özgürlük, demokrasi ve buna paralel olarak ekonomik refah konusunda büyük adımlar atması da mümkün olur.

Bu 8 Mart’ta geleceğe dönük sizi en çok umutlandıran nedir?

Geleceğin Türkiye’sini hayal ederken, en büyük gücü, umudu ve güveni İzmir’in, eşitliği tavizsiz savunan, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir topluma yürekten inanan, muhafazakar erkek-egemen ideoloji karşısında taviz vermeyen, geri adım atmayan, çekinmeyen, özür dilemeyen, korkmayan, yılmayan, aksine bu dar ideolojik kalıba yaşamın her alanında meydan okuyan kadınlarından alıyorum. Onların bütün Türkiye’ye açtığı pencereden, seslerinden, nefeslerinden alıyorum.

İşte şimdi, bu 8 Mart’ta, bizlere şikayet etmenin ötesinde büyük bir rol düşüyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğini tavizsiz savunan, buradan özgürlükçü, çoğulcu ve demokratik bir toplum çıkaran, alternatif bir siyasetle toplumsal yaşamın her alanını yeniden kuracak yeni bir örgütlenmeyi gerçekleştirmek zorundayız.

Gelecek için başarmak zorundayız. Bunu başaracağımızdan da hiç kuşku duymuyorum

Editör: Haber Merkezi