İzTV’de Nil Kahramanoğlu’nun sunumuyla Yayınlanan Mühendis Gözüyle İzmir programının konukları İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şube Başkanı Bengi Atak ile İnşaat Mühendisi, Öğretim Görevlisi ve Urla Belediyesi Meclis Üyesi Şeref Alpago oldu. Programda yapıların deprem ve yangın güvenliğine dair önemli bilgiler verildi.

İzmir’de deprem sonrası yapılan çalışmalara değinen Atak, şunları söyledi:

“2020’de İzmir’de gerçekleşen depremden sonra, yapı güvenliğine dair soru işaretleri arttı. Çünkü gerçek bir İzmir depremi değilken çok sayıda can kaybı ve yıkım oldu. Hepimiz üzüldük ancak sadece üzülmek yetmez, önlemler almamız lazım dedik. Öncelikle, İzBB, en çok yıkım olan Bornova ve Bayraklı ilçelerimizde yapı stoku envanter çalışması girişiminde bulundu ve İMO’ya bu görevi verdi. Biz de ODTÜ ile iş birliği gerçekleştirdik ve toplamda 100 bin bina tarandı. Risk önceliğini ortaya koyduk. Sonuçlar çıktı ve İzBB’ye rapor edildi. En önemli kısım aslında burası. Çalışma yapıldı, sonuçlar elde edildi ancak bu sonuçlarla ne yapıldı? Depremin üstünden 5 yıl geçti ve hâlâ bunları konuşuyor olmak zamanın önemli bir parametre olduğunu yetkililere hatırlatma ihtiyacı doğuruyor. Geçtiğimiz 6 ay içerisinde biraz daha hareketlenme oldu ancak yeterli hızda değil. Çünkü depremin ne zaman olacağını bilmiyoruz, bir belirsizlik içerisinde bekliyoruz ve her geçen gün yapı stokumuza yeni yapılar ekliyoruz. Ayrıca 2 ilçeye bağlı kalmamız çok yetersiz. Diğer ilçelerle de ivedilikle devam etmesi gerekiyor. Karşıyaka ilçesi için çalışmak üzere protokol hazırlandı, bize start verilmesini bekliyoruz. Önceki ilçelerden edindiğimiz tecrübeler var, bu yüzden daha hızlı hareket edeceğimizi düşünüyoruz. Daha sonrası için de İzmir bütününe ait kırılganlıktan bahsetmek lazım. Bu çalışmalar da neye altlık oluşturacak? Tabii ki Deprem Master Planı’na. İzBB’nin ona ilişkin bir çalışması oldu. Orada bazı anahtar yönergeler not edildi ve bu alanlarda çalışalım dendi. Şu anda mutfak çalışıyor. Sonuçlar elde edildikçe kamuoyu ile de paylaşılacaktır. Envanter çalışmaları da bu büyük master planının yalnızca bir parçası. Sadece bina değil, altyapı sistemlerimizin dirençleri de çok önemli. Köprülerimizin, yollarımızın, iskelelerimizin dirençleri çok önemli. Acil durumlarda, afet anında ulaşımım sağlamamız en kritik konu haline geliyor.”

‘Uygulama yönetmeliği yok’

Depreme dair çokça yönetmelik yazıldığını söyleyen Alpago, “İnşaata dair yapım yönetmeliği ilk olarak ABD’de 1906 yılında yazılıyor. Türkiye’de ise 1940 yılında büyük depremden sonra başlıyor, 1028’e kadar 11 tane yönetmelik yazılıyor. Burada bakmamız gereken şu; bu 11 yönetmelik yazılırken ölüm sayısı azılıyorsa yazmaya devam edelim. Ama ölüm ve yıkım sayısı azalmıyorsa 11 değil 111 tane de yazsak bir şey değişmeyecek. Demek ki burada yapılmayan bir şeyi yapmamız lazım. 2018 yönetmeliğinde bile o kadar gri noktalar var ki bir kere bunların giderilmesi gerekiyor. Sahada olan insanların da işin içerisinde olması gerekiyor. Bizim en büyük eksikliğimiz uygulamadaki gri noktalar. Bizim bir uygulama yönetmeliğimiz yok. Ortak bir lisan yapmamız lazım. Özellikle yeni mezunlar zorlanıyor. Sıfırdan bir uygulama yönetmeliği taslağı hazırlıyoruz. Denetimin bir yöntemi yok, bu yöntemsizlik denetimsizliği doğuruyor” diye konuştu.

Tebliğ metni çağrısı

Depremde hasarı en aza indirmek için hazırlana Tebliğ Metni’nin İzBB tarafından meclis gündemine alınıp yürürlüğe sokulması çağrısında bulunan Atak, “2018 Deprem Yönetmeliği statik tasarım esaslarını içeriyor. Geçtiğimiz yıl da bu statik tasarım esaslarına, sahadan yapılan gözlemlerle en çok yıkımın ne tip binalarda görüldüğünü, hangi kolon boyutlarının yeterli-yetersiz geldiği gibi bilgilerin ışığında yer alan ifadeler var. Tebliğ Metni’nde de detaylı şekilde, herkesin kolayca kontrol edeceği yöntem var. Ancak ne yazık ki hâlâ yürürlüğe girmiş değil. Yürürlüğe girmesini çok önemsiyoruz. Yaşanan önceki depremlerde başarı oranı çok yüksek olan bir tasarım prensibinden bahsediyoruz. Bizim de Büyükşehir Belediyesi’ne çağrımız, bu metnin Resmî Gazete’de yayımlanmasına beklemeden meclis gündemine alarak yürürlüğe sokabiliriz. Bu da yapı stokumuza daha kaliteli yapılar eklenmesi için ilk adımdır. İzmir bu konuda öncülük edebilir” ifadelerini kullandı.

‘Yapı denetimi için riskli durum’

İnşaat yapımında 3 ana unsur olduğunu aktaran Alpago, “Yapımcı dediğimiz müteahhit, onu denetleyen yapı denetim ve yapısal malzemelerin analizini yapan laboratuvarlar var. Müteahhit demiri alır. Doğru demir aldığımızı düşünmemiz gerekiyor. Bizim istediğimiz standartta mı değil mi laboratuvar onun testini yapar. Hurda demir olabilir, kalitesiz olabilir. Laboratuvar o demirin uygun olup olmadığının testini yapar. Uygunsa kullanıma hazırdır. Sonrasında müteahhidin kendi ekibi demirleri bağladığında bu sefer yapı denetim devreye girer. Sonra beton gelir. Özellikleri tespit edilince de döküme izin verilir. Yani bir anlamda yapı denetim hem müteahhidi denetler hem de laboratuvarı yönetir. Buna şöyle bir itirazım vardı. Eski dönemde müteahhitler yapı denetimi seçemiyordu. Bir kurayla kimle çalışacağı ortaya çıkıyordu. Dolayısıyla önden bir organik bağ kurmasına izin verilmiyordu. Fakat yapı denetim, laboratuvarı seçebiliyordu. Bunun da aslında kurayla olması gerekiyordu. Çünkü yapı denetim firmaları buna itiraz ediyordu çünkü ayakta kalmakta zorlanıyorlardı. Hâl böyle olunca ne yaptılar? Laboratuvarı yapı denetimden kopardılar ve müteahhide bağladılar. Yani laboratuvarın parasını da müteahhit veriyor, yapı denetimi de artık kendisi seçiyor. Yani kendi çalıyor, kendi oynuyor. Bundan sonra kırım sonucu kötü beton ya da yapı denetimin yapacağı itirazlar oldukça azalacaktır. Çok riskli bir durum. Hızlıca bundan geri dönülmesi lazım. Bunu durdurmamız lazım. İkisinin de kurayla çekilmesi gerekiyor. Çünkü bu durum rekabeti de engelliyor ve işini layıkıyla yapan müteahhitleri de töhmet altında bırakıyor.

‘İnşaatı yapan sorumluluk almalı’

İzmir İMO olarak geçen yıl Türkiye’de yapılmamış bir şey başlattıklarını ifade eden Alpago, “Belediyede çalışan ustalara eğitim verilmesi. Tire Belediyesi ile bir çalışma yaptık. Orada iş yapan müteahhitlere, demirci kalfalarına, kalıpçı kalfalarıma, önce bir seminer salonunda yapının risklerini göstererek sonra da sahada neler yapılmasını gerektiğini anlattık. İki günlük eğitim sonunda da belediye bir şart koştu. Dedi ki, ‘Beton dökümünden önce kalıpçı kalfası imza atacak. Demir tutanağına da demirci kalfası imza atacak.’ Bunu yaptıktan sonraki süreçte sorumlulukla birlikte iş disiplinini de arttığını gördük. Yönetmelik var, iyi kötü denetlemede var ama olmayan şu; imza atanlar o işin içinde olan kişiler değil. Kalıpçı kalfası ile demirci kalfasını da işin içine sokmalıyız dedik” ifadelerini kullandı.


En büyük sorunun mahalle arası dedikleri müteahhitler olduğunun altını çizen Alpago, “Öldürenler onlar. Zincir bir otel, zincir bir AVM ya da hastane yıkılmıyor. Ne kadar mahalle arasında yapı varsa depremde yıkılanlar onlar. Hedef belli. Yangın diyoruz. Bunun en yıkıcı örneğini Bolu’da gördük. Yangın senaryosunu konuşalım önce. En basit şekilde, ilk olması gereken dumanı algılayacak bir dedektör. Duman dedektöründen sonra bu yağmurlama sisteminin mutlaka şartname gereği, olması gereken binada ve çalışır durumda olması gerekiyor. En büyük sorunlardan bir tanesi de bu. Yanmayacak kaçış koridorları ve son olarak yangın merdivenlerine ulaşabilir olmaları gerekiyor. Yangın merdivenlerinin de birtakım özellikleri var ve o özellikleri sağlaması gerekiyor. Zaten insanlar kendilerini yangın merdivenine attıktan sonra, matematiksel ve mühendislik disiplinine göre yüzde 99 kaçma şansınız var. Örneğin Kartalkaya’daki otelde duman dedektörleri sağlıklı çalışıyor olsaydı belik panik nedeniyle 2-3 kişi hayatını kaybederdi. Ya da ocağın üzerinde olması gereken davlumbaz için söndürme sistemi olsaydı bu yangın bu kadar büyük faciaya dönüşmezdi” açıklamasında bulundu.

Atak ise, “Kağıt üzerinde ‘-mış gibi’ olsun diye verilmiş birtakım belgeler, izinler, tüm binanın güvenliğine bakılmaksızın yalnızca ilgili kata verilmiş raporlardan söz ediyoruz. Yine ahlâki çöküş, yine denetimsizlik, maalesef onun sonuçlarını yaşıyoruz. Yaşamaya da devam edeceğiz bu gidişle. Çünkü gerçek sorumluların ortaya çıkarılması ve yargılanması hususunda da sorunlar var. Kartalkaya’daki yangından sonra birçok otel SOS verdi” diye konuştu.

CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik İzmir'den haykırdı: Murat Çalık'ı derhal tahliye edin!
CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik İzmir'den haykırdı: Murat Çalık'ı derhal tahliye edin!
İçeriği Görüntüle

Deprem ve yangın denetimleri arasındaki farka değinen Alpago, “ Depremde olduğu gibi yangında da yönetmelik çok ama denetlemelik yok. Yangın yönetmeliğini aslında değiştirmelerine gerek yok. Gayet iş yapacak bir yönetmelik var. Denetlemelik yazmaları gerekiyor. Depremle yangın arasında şöyle bir fark var. Depremde, bina yapılırken iyi denetlenmeli ama yangında sistem kurulduktan sonra iyi denetlenmeli” dedi.

Bornova’da forum yapılacak

17 Ağustos Depremi bizler için bir milattır. Ondan sonra Türkiye’de çok şey değişti. Hazır beton hayatımıza girdi. Yönetmeliklerimiz ciddiyetle ele alındı, modern hale geldiler. O yüzden 17 Ağustos’un yıl dönümleri bu farkındalıkları geliştirmek adına çok önemsiyoruz. 14 Ağustos’ta Bornova’da vatandaşı davet ettiğimiz bir forum düzenleyeceğiz. Büyükpark’ta gerçekleştireceğiz.

Muhabir: NİL KAHRAMANOĞLU