Gizem TABAN/İZ GAZETE- Türkiye’de 6 Şubat 2023’te meydana gelen, 10 ili etkileyen ve on binlerce can kaybına neden olan deprem felaketi, yapı güvenliğinin önemini bir kez daha gösterdi. Depremde yıkılan binalar; yapıların inşa sürecinin bilimsellikten uzak olmasının sonuçlarının ne kadar ağır bir tabloya sebep olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu noktada; can kaybı riskini artırdığı, bilimsellikten uzak ve mevzuata aykırı olduğu ifade edilen imar barışı ile ilgili tartışmalar yeniden gündeme geldi. Deprem öncesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) görüşülmesi beklenen imar barışının neden yapılmaması gerektiğini uzmanlar anlattı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı Şehir Plancıları Odası İzmir Şube Yönetim Kurulu, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı İlker Kahraman ve Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Genel Başkan Yardımcısı Deniz Baran Çelik, konuya ilişkin değerlendirmelerini aktardı. 

Can güvenliği yok sayılıyor

İmar affı hakkındaki görüşlerini aktaran ŞPO İzmir Şube Yönetim Kurulu, “Bu hukuksuz düzenlemeler, en ufak bir deprem, yağmur, salgın vb. durumların afete dönüşmesine ve can kayıplarına neden olarak çok daha acı ve hayati sonuçlar ortaya çıkarıyor. Daha açık bir ifadeyle imar afları sonucunda yapılan yasal düzenlemeyle herhangi bir mühendislik hizmeti almamış, mevcut plan kararları ve imar mevzuatına aykırı olan yapılar vatandaşın can güvenliği yok sayılarak seçim öncesinde ‘yasal’ hale getiriliyor” ifadelerini kullandı. 

Suç olduğu eklenmeli

Türkiye’de 10 ilde etkili olan depremin yaşandığı bölgede 2018 yılında yapılan yasal düzenleme ile yaklaşık 300 bin yapının imar affından faydalanarak yapı stokuna dahil edildiğini belirten ŞPO İzmir Şube Yönetim Kurulu, imar aflarının, kentlerin afetler karşısında savunmasız kalmasına neden olduğunu vurguladı. Anayasa’ya, imar affının suç olduğuna yönelik hüküm eklenmesi gerektiğinin altını çizen ŞPO İzmir Şube Yönetim Kurulu, “Yaşadığımız deprem sonucunda hava fotoğrafları üzerinden yapılan incelemede birçok yerleşim alanının neredeyse haritadan silindiği, bunların içerisinde de kaçak yapıların büyük hasarlar aldığını söylemek yanlış olmaz. Aynı yasal düzenleme sonucunda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum tarafından yapılan açıklamaya göre ülke genelinde yaklaşık 10 milyon yapının imar affından faydalandığı, yine basında yer alan haberlere göre İzmir’de ise yaklaşık 812 bin başvurunun yapıldığı ortaya çıkıyor. Bütün bu yapıların olası bir deprem sonucunda can güvenliğimiz açısından son derece tehlikeli sonuçlara yol açması muhtemeldir. Siyasi partileri, Anayasa’ya imar affının suç olduğuna dair hüküm eklenmesi konusunda hareket etmeye davet ediyoruz” açıklamalarında bulundu. 

mnşt 1

1948 yılından bu yana…

İMO İzmir Şube Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar, Türkiye’de 1948 yılından bu yana 15 kez imar affının yasalaştığını ve son olarak imar barışı kapsamında toplamda 7 milyon 85 bin 969 adet yapı kayıt belgesi verildiğini, bunların 5 milyon 848 bin 927’sini ise konutların oluşturduğunu belirtti. İzmir’de 672 bin binanın imar affından faydalandığının ifade edildiğini söyleyen Ayatar, “Türkiye’de ilk olarak 1948 yılında imar affı uygulanmış ve günümüze kadar 15 imar affı ve 4 imar affı anlamına gelen kanun maddesi çıkarılmış. İşin ilginç tarafı özellikle son yıllarda imar aflarının seçime yaklaşıldığı zaman gündeme geliyor olması… Seçim yaklaştığında vatandaşlara müjde olarak sunulup halihazırda imar affı beklentisinde olanlar da memnun edilmiş oluyor. Bu memnuniyetin de sandığa yansıması bekleniliyor. Ancak, savunmada bahsi geçen planlamayı seçim sonrası kimse hatırlamıyor” diye konuştu.

Kuralsızlık teşvik ediliyor

İmar barışının yapı güvenliği konusunda barındırdığı risklere dikkat çeken Ayatar, şöyle konuştu: “İmar affı; mevzuata veya ruhsata aykırı yapılara verilecek yapı kayıt belgesiyle kaçak yapılara resmi olarak izin verilmesidir. Bu basit tanım bile imar affının tehlikesini gözler önüne seriyor.  Hem planlama hem de mühendisliğin hiçe sayılması anlamına gelmektedir. Bunun da hem can güvenliği açısından hem de kentte yaşayanların refah seviyesi açısından olumsuz sonuçları olacağını ifade etmek hiç yanlış olmayacak. İmar aflarını, bilimin işaret ettiği değerleri hiçe saymasının yanı sıra toplumdaki adalet duygusunu da sarsan bir uygulama olarak görüyorum. Vatandaşa, ‘Sen benim kurallarıma uymasan da olur, bir süre sonra ben seni affedeceğim’ deniliyor ve bu yolla kuralsızlık teşvik ediliyor. İmar aflarının bir diğer yönünü ise çok acı bir şekilde yaşıyoruz. Depremden etkilenen 10 ilde yaklaşık 300 bin yapıya imar barışıyla yapı kayıt belgesi düzenlendiği ifade ediliyor. Bu depremde on binlerce insanımız yaşamını yitirdi ve yaşadığımız felakette imar aflarının etkisi olmadığı düşünülemez.”

mnşt 2-1

İmar barışı cinayettir

İmar barışını “cinayet” olarak nitelendiren Mimarlar Odası İzmir Şube Başkanı İlker Kahraman, “Tartışılmamalı bile… İmar barışı dediğimiz şey; hiçbir mühendislik, mimarlık hizmeti görmemiş yapıların, sadece vatandaşın isteğiyle ve alınacak para doğrultusunda kabul edilip yapılması… İmar barışının, depremlerle olan mücadelede bırakın nötr durmasını, vefatların artmasına sebep olacağı ortada…” ifadelerini kullandı.

Oy potansiyeli ve gelir

İmar affının sürekli gündeme gelmesinin sebeplerine ilişkin açıklamalarda bulunan Kahraman, “Bu ülkedeki alışkanlık kuralsızlık üstüne olduğu için o kuralsızlığı hem oy potansiyeline dönüştürmek hem de buradan maddi bir gelir elde etmek için yapıldığını düşünüyorum. Çünkü bilimle alakası olmayan ve dile getirilmesinin bile çağdaş uygarlıklar içinde ayıplanacağı bir şey…” dedi.

Ayakta kalma şansı yok

Türkiye’de 10 ili etkileyen depremin yaşandığı bölgede ruhsatlı binaların bile depremde kötü işçilik sebebiyle zarar gördüğünü söyleyen Kahraman, imar barışının neden olmaması gerektiğini şu sözlerle açıkladı: “Uzman onayından geçmeyen, mevcut yönetmeliklerle uyumlu olmayan bir yapının depremde ayakta kalma şansı yok. İmar barışıyla, yapıları, ustaların inisiyatifine ve beceresine bırakmış oluyorsunuz. O zaman bu ülkede mühendislik ve mimarlık gibi meslek disiplinleri neden var? İmar barışı neden olmamalı? Çünkü, şehirlerin altyapıları, planlı yapılaşma üzerinden kurulur. Su, elektrik gibi altyapı hizmetleri götürülmeyecek alanlarda bir anda gereğinden fazla insanın barındırılmasından kaynaklı altyapı problemleri yaşanıyor, ki bu en hafifi… Asıl problem, herhangi bir afet durumunda bu yapılardaki can kayıpları… Asıl endişe verici olan şey bu ve bunun örneklerini ne yazık ki acı şekilde görüyoruz. Yani temel gerekçe yaşam güvenliği…”

mnşt uydu

ÇELİK,  İzTV’de ANLATTI

‘Bilinmez hale geliyor’

Yapı denetim firması tarafından denetlenmiş, projesine uygun olarak yapılmış bir yapının imar barışına maruz bırakılması durumunda binanın hangi safhada hangi müdahaleyle karşı karşıya kalacağının bilinmez hale geldiğini ifade eden Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Genel Başkan Yardımcısı Deniz Baran Çelik şunları söyledi: “Biz yapı denetim kuruluşları olarak her zaman; yapı denetim kuruluşu tarafından denetlenmiş ve yapı kullanma izin belgesi verilmiş bir yapının imar barışına girmemesi gerektiğini söyledik. İmar barışıyla yasal hale gelen yapının depremde nasıl davranacağını tahmin edilemez oluyor. O yüzden, imar barışına; ancak ve ancak konusunda uzman teknik personeller bütününün onay vermesinden sonra karar verilmeli. İmar barışı, sorgulamayı değil kabullenmeyi getiriyor. Siz içinde yaşadığınız yapının sağlamlığını test etmeden yapınız için bir güvence alıyorsunuz ve bu güvence evrak üzerinde verilen bir güvence… Ayrıca, siz bir yapıya eklenti yapmışsanız ve bunu imar barışıyla yasal hale getirirseniz depremde o yapıda meydana gelecek hasardan da maalesef siz sorumlu olursunuz. Kanun’da böyle bir ibare var. Vatandaşın böyle bir sorumluluğun altına girmemesi gerekiyor.”




 

Editör: Duygu Kaya