İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, altıncı gününde “Sadakate Davet” temalı oturumlarla başladı. Deniz Dünyaoğulları Hünler’in sunumunu yaptığı altıncı gün oturumunun ilk konuşmacısı Almanya eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Joschka Fischer oldu. “Avrupa Birliği Demokratikleşme ve Türkiye” başlıklı sunum yapan Joschka Fischer, “Çevremize bir baktığımızda değişen bir dünya görüyoruz. Türkiye ve Avrupa yakın komşular. Bugün Avrupa’nın da değiştiğini görüyoruz. Rusya’nın Ukrayna’ya olan tavrı dünyada birçok şeyi değiştirdi. Artık bizim ilişkilerimizin yapısı da değişiyor. Bunu fark etmemek büyük hata olur. AB ikinci dünya savaşının soğuk savaşın sonucudur. Artık bu dönemde sona yaklaşılıyor. Güvenlik artık yeni bir AB’nin ana noktası olacak. Bu Ukrayna savaşının ne zaman biteceğine dair öngörüde bulunamıyorum. Kimse Finlandiya ve İsveç’in NATO’nun kapısını çalacağını söyleyemezlerdi. Bu mümkün değildi. Bu artık değişimlere de yansıyor” diye konuştu.

sfdsdfg

Bu yoldan vazgeçmemeliyiz

Fischer, “Yeni AB artık daha çok güvenliğe odaklanıyor. Türkiye’nin konumu gereği sunacak çok şeyi var. Türkiye için büyük bir fırsatımız var ve vazgeçmemeliyiz. Bir yanda Avrupa bir yanda Türkiye. Sizin de çok önemli bir yararınız olacak. Bunları söylerken sizi mutlu etmeye çalışmıyorum. Ben realistim. Soyut şeylere değil somut şeylere odaklanmamız lazım. AB’den vazgeçmemeliyiz. Türkiye’nin batıya bakan şehri İzmir’de olmak beni açık konuşmaya sevk ediyor. Bu yollardan vazgeçmemeliyiz. Kötümser olmayın. Daha çok konuşmalıyız, dürüst olmalıyız. Geçmişin hatalarını yapmamalıyız. Olumlu sonuçlar sadece işbirlikçi bir yaklaşımla elde edilebilir. Karşı karşıya gelerek değil” ifadelerini kullandı.

Batı yerine Orta Doğu’ya yüzünüzü dönmek doğru olmaz

Fischer, “Türkiye zorluklardan yola çıkarak başarılı bir ekonomik başarı elde edebilir. Gelecek çok da parlak değil ama birlikte yapabiliriz. Öncelikle bu yanlış düşünce şeklini durdurmalıyız. Krizler birden üst üste gelebiliyor ama bizim topyekun çare bulmak için çalışabiliriz. Dünya bir karşı karşıya gelme şekli olarak değil iş birliği şeklinde görmeliyiz. Çözüm bulmamız lazım. Çözümler bulunduğunda bir arada yaşamak mümkün. Türkiye ve Avrupa işbirliği içinde olursa birçok şeyi başarabilirler. Tam üyelik sorularını sorgulamak yerine iş birliği yaparsak daha sağlam bir bağ kurabiliriz. Ben Türkiye’nin bir dostuyum. Batı yerine Orta Doğu’ya yüzünüzü dönmek doğru olmaz. Kaçırılmış çok fırsat var. Bunlardan ders çıkarmalıyız. Yeni AB, Türkiye için büyük fırsatlar sunuyor. Ben çok umutluyum. Belki İzmir’den de etkilenmiş olabilirim Gelecek için çok umutlu olabiliriz. Bu AB için ana unsurlardan birisi. Birlikte çalışmaya başlayabiliriz ve haydi başlayalım. Kollarımızı sıvayalım ve gelecek için birlikte çalışalım. Barış için birlikte çalışalım” diye konuştu.

s804782

Sırrı Süreyya Önder: Her gün üzerinde tepinir

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin altıncı gününde konuşan yönetmen, senarist ve siyasetçi Sırrı Süreyya Önder, “Sadakat Beklentisi ve Gerçeklik” başlığıyla sunum yaptı. Sırrı Süreyya Önder, “Hayatta gerçeklik haricinde hiçbir şeye sadakat duymuş bir insan değilim. Sadakat kendi başına çok bir şey ifade etmiyor. Başka kavramlarla anılmaya ihtiyacı var, bunların en başta geleni otorite. Otoritenin en muhtaç olduğu olgu sadakattir dersek yanlış yapmış olmayız. Tüm enerjisini bizleri sadakat içinde tutmaya harcar. Resmi ideolojiye, kutsallara, tabulara, babaya, devlete, krala, sınırlara, geleneklere, örf ve adetlere. Böyle uzar gider bu liste. Tarihin başlangıcından beri de böyledir. Hiyerarşinin de en muhtaç olduğu şey sadakattir. Sanattaki temsil biçimlerine de değinmek istiyorum. Tiyatro, film, dizi, sinema, edebiyatta çok görmüşsünüzdür. Krala, yurduna, ailesine, atına sadakat çok anlatılır. Ama genellikle edebiyat ve sanatta işlenen biçimi aşk ve ilişkiler üzerindendir sadakatin. Orada da sadece kadına giydirilmeye çalışılan bir deli gömleğidir. Erkek bundan sorumlu tutulmaz. Erkek egemen bakış her gün yeniden üretilerek dolaşıma sokuluyor. Sadakat erkeklik ideolojisinin de en çok muhtaç olduğu şeydir ve arsızca her gün üzerinde tepinir. Dolayısıyla sadakat çok matah bir şeye benzemiyor” dedi.

İzmir halkına, yöneticilerine çok iş düşüyor

Önder ayrıca, “Sadakat sınırlara ihtiyaç duyar, sınırlar çizer. Madem çizilebilen bir şey o halde sınırları silinebilen bir şey olarak da görebiliriz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu gerçekten çok nitelikli adımının, kendi vadisini oluşturma ve o vadiden akma ve bunun yönlendiriciliğinin bütün ülkeye yayılması, giderek bölgesel bir hüviyet kazanması gerekiyor. Çünkü biz içeride düşman ihtiyacı bittiğinde en yakın komşularımıza sararız. Burada İzmir halkına ve belediye başkanına, yöneticilerine çok iş düşüyor. Sayın Tunç Soyer’in etkisi ve gücü görünenin çok ötesinde bir başlangıç yaptığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Güven Sak: Adil yaşamı tasarlamamız gerekiyor

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında Türkiye Ekonomi Araştırma Vakfı (TEPAV) Başkanı Prof. Dr. Güven Sak, “Dünya Yeniden Yapılanırken Türkiye’nin Ortak Akılla İnşası” başlıklı bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Güven Sak, “Uzun bir süreden beri Türkiye’de anı yaşıyoruz ama geçen Ağustos’tan beri İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin katkısıyla İktisat Kongresi hazırlıkları kapsamında ‘bundan sonra ne olabilir? diyerek geleceği düşünme fırsatı bulduk. Türkiye’de olup bitenleri anlamak için ana bakmamak gerekiyor; orta vadede bakmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.

s390674

Doğa artık bizim partnerimiz olacak

Türkiye’nin dünyadaki iktisadi stratejik konumu, dünya ekonomilerinin geldiği durumu ve izlenmesi gereken yol haritası hakkında konuşan Sak, “Şimdi 1923’teki gibi dünya değişiyor. Şimdi artık iktisadın yanında doğayı da konuşmak zorundayız. Atacağımız adımın sadece refaha olan katkısını değil, dünyaya olan maliyetini, doğamızdaki tahribatı de düşünmek zorundayız. Son beş yıldaki gibi enerjimizi boşa harcamazsak, konuya odaklanırsak, küresel, bölgesel ve yerel önceliklerin farkına varırsak, kaybettiğimiz politika tasarım kabiliyetini yeniden kazanırsak, idareyi yeniden ayağa kaldırabilirsek başarabiliriz. Sanayiye dayalı bir beceri kapasitesini bu ülkede oluşturduk. Bu önemli bir konu bence. Bu dönemde makine sanayisini ülkenin her yerine yaydık. Yeşil üretim potansiyeli de Türkiye’nin son derece yüksek. 195 ülke arasında 6’ıncı sıradayız. Doğa artık bizim partnerimiz olacaksa, Türkiye sanayisi açısından kötü bir noktada değil. Makine sanayisini ülkenin her tarafına yaydık. Bu da Marmara’daki makine sanayinin Orta Anadolu’ya kayması için de bir fırsat yaratıyor. Yeni yüzyıl her ülkeden bir hazırlık gerektiriyor. Çünkü yeni muhasebe parametreleri ortaya çıkacak. Enerjimizi boşa harcıyoruz. Tasarrufları yatıracak yeri olmadığı için şirketler eski teknolojilere yatırım yapıyorlar. Termik santraller 2030’dan sonra hala devam edeceklerini düşünüyorlar. Öyle bir dünya olmayacak” diye konuştu.

Son beş yılda yaptıklarımızı yapmayacağız

Ülkede katılımcı bir geçiş sürecine ve akılcı politikalara ihtiyaç olduğunu dile getiren Sak, “Aslında ne yapmamız gerektiği açık. Şimdiye kadar son beş yılda yaptıklarımızı yapmayacağız. Karar alma mekanizmalarını süratle değiştireceğiz. Önümüzdeki dönemde geleceğe sıçrayacağımıza göre doğru adım atabilmek için bir karar alacağız, sonra bir ölçüm yapacağız, diğer ülkelerle konumumuzu ölçeceğiz. Yanlış yaptıysak yanlışımızı hemen düzeltmemiz gerekecek. Ne yaptığımızı bilerek karar vermemiz gerekiyor. Ben önümüzdeki süreçte Türkiye’de hiç kullanmadığımız ekonomik ve sosyal konseyin son derece önemli bir meclis olacağını düşünüyorum. Yalnızca iktidarın değişmesi değil ortaklaşma kültürünü geliştirmemiz gereken yeni bir dönemin başındayız. Aynı 1923’teki gibi. O gün nasıl bir araya gelindiyse, gelecekle ilgili adım atmanın öneminden söz edildiyse şimdi de hepimizin bir araya gelip geleceği, adil yaşamı konuşmamız, tasarlamamız gerekiyor” ifadelerini kullandı.

s255659

Murat Karayalçın:  Kamunun her projesi topluma hizmet amacını taşımaktadır

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yeniliğe Davet” sloganıyla tüm Türkiye’yi geleceği inşa etmeye çağıran İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nin altıncı gününde geçmiş yıllarda devlet bakanlığı, dışişleri bakanlığı, başbakan yardımcılığı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevlerini yürütmüş, halen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Dış Siyaset Danışma Kurulu Üyesi olarak görev yapan Murat Karayalçın da konuştu. İktisatçı, planlama uzmanı ve siyasetçi Karayalçın, “Proje Sahipliliği” başlığı altında açıklamalarda bulundu.

Konuşmasına başlarken, “Sizlere devletin ve kamu tüzel kişiliklerinin ve belediyelerimizin sabit toplumsal tabanlı projeleri için yeni bir proje modeli önerisini sunmak istiyorum” diyen Karayalçın, “Devlet ve belediye ikisine birden ‘kamu’ diyorum. Sabit toplumsal tabanlı projelerini o projelerin hedef kitlesiyle yani proje halkıyla ortaklaşa tasarlamalı, ortaklaşa uygulamalıdır. Bunun için hedef kitle olan proje halkı örgütlenmeli nasıl olursa olsun örgütlenmeli, tercihen kooperatifler biçimiyle örgütlenmeli ve kamuyla örgütlü diyaloğa girmelidir. Diyalog kamunun ve proje halkının örgüt temsilcilerinin, belediye ya da bakanlığın temsilcilerinin içinde eşit sayıda yer alacağı proje karar kurullarında yapılmalıdır. Örgütlü diyalog müzakere ve karar alma şeklinde olacaktır. Müzakere yapılacak. Sonra da ona dayalı olarak ortak karar alınacak. Eşit düzeyde. Kamu daha fazla değil. Kamunun ve halkın temsilcileri mutabakat içinde, eşit olarak karar alacaktır. Bu bir kamu- halk iş birliği modelidir. Kamunun ve halkın iş birliği o projenin süresiyle sınırlı olabilir. Yalnızca o projenin tasarımlanmasında ve uygulanmasında kamu ile halk iş birliği yapabilirler. Bu model her projenin sahibi olması gereken teknik, iktisadi yapılabilirliğin yanı sıra bir de toplumsal yapılabilirlik, toplumsal meşruiyet kazandıracaktır. Projelerin toplumsal meşruiyetini önemsemek durumundayız. Proje hızlı bir biçimde tamamlanabilecektir. Projelerin hızla tamamlanamaması yalnızca tahsis edilen ödeneklerin yetersizliğinden kaynaklanmamaktadır. Eğer proje sahiplenebiliyorsa o proje hızla tamamlanabilmektedir. Projenin kazanımlarını bir an önce sağlamak amacıyla proje halkı projeyi sahiplenecek o projenin muhafızı olacak. Proje muhafızları şekline dönüşecek ve büyük proje enerjisi yaratacak. Proje muhafızlarına ihtiyacımız var. Proje muhafızları belediyelerin ya da bakanlıkların teknisyenleri değildir. Proje muhafızları o projenin bir an önce gerçekleşmesini isteyen halktır. Halkın proje muhafızı haline getirilmesi gerekmektedir” açıklamasında bulundu.

Demokrasi her yerde olmalı

Bu modelin bir başka kazanımının da yaratacağı demokrasi olacağını söyleyen Karayalçın, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Kamunun ve halkın bir proje uygulaması alanıyla sınırlı olsa bile birlikte düşünmeleri, tasarlamaları, müzakere etmeleri, uygulamaya geçmeleri yeni bir demokrasi anlayışını da beraberinde getirecektir. Aslında bu yeni bir kamu yönetimi anlayışıdır. Ben buna proje demokrasisi diyorum. Demokrasi sadece TBMM’de, siyasi partilerde de olmamalı. Demokrasi her yerde olmalı, yapılmalı. Başta üretim süreci olmak üzere her sürecin içinde demokrasi olabilmeli. Bu katılımcılık değil. Bu katılımcılığın çok ilerisinde olan bir aşama. Katılımcılıkta merkezi, yerel yöneticiler halkı dinlerler ama o dediklerini yapabilirler, yapmayabilirler. Katılımda halka görüşlerini sunma olanağı sağlanmalıdır. O görüşler geçerli görünebilir, görünmeyebilir. Ama bu model öyle değil. Ben bu modeli katılım değil ortaklaşım diye adlandırıyorum.” .

s489905

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında “Sadakate Davet” temasıyla düzenlenen buluşmaya katılan ekonomist-gazeteci Dr. Emin Çapa, “Yeni Bir Dünya, Yeni Bir Türkiye” başlığıyla sunum yaptı. Emin Çapa, “İzmir'deki Birinci İktisat Kongresi, Türkiye'nin bir yıkımdan çıktıktan sonra yeni bir ülke nasıl inşa edilebilir çalışmasıydı. Ama yıkımı bitirmiş ve ülkemizi kurmuştuk. Bu ikincisi de tam olarak aynı şey. İkinci bir yıkımdan ülkemizi kurtarıp, yeni bir ülke inşa edebilir miyiz noktasında oluyor. Tuhaf olan şey şu. Birincisinde İzmir'i işgal ettikten sonra kurtarmıştık. İkincisi için ise benim için şöyle bir şeyi var. İstanbul ve Ankara yerel seçimlerinden sonra, herkes birçok insana teşekkür etti. Ben İzmir'e teşekkür ettim. İzmir bize hizmet almasa da para almasa da ilkelerine sahip çıkmanın, direnmenin önemini gösterdi. Aynı nedenle bu kongrenin İzmir'de olmasının özel bir nedeni var. Tam o noktada biz ülkemizi yeniden nasıl inşa edeceğiz? İkinci yüzyılı onun için burada konuşuyoruz” dedi.

İçine akıl ve bilim sokmadığınız hiçbir şeyin değeri yok

Hala termik santrallerle kalkınmanın olacağını düşünenlerin bulunduğunu ifade eden Emin Çapa, şunları söyledi: “Yeni bir dünyanın inşa edildiğinin ön kabulünü zihninize yerleştirmeden, yeni bir dünyayı inşa edemezsiniz. Ekonomide ana şey enerji tüketiminizdir. Bir noktaya kadar. Dünyanın en büyük ekonomisi ABD'nin milli geliri ile enerji tüketimi arasındaki bağı görüyorsunuz. 1950 yılında bir birim milli geliriniz, bir birim enerji tüketiminiz varsa 70'lerin ortasına kadar bunlar ne kadar enerji, o kadar milli gelirdi. 1970'lerin ortasında enerji tüketimi yavaşladı. Milli gelir yükseldi. 80'lerin ortasına gelince milli gelir patlıyor. Enerji tüketimi neredeyse durma noktasına geliyor. 2000'den itibaren enerji düşerken, milli gelir artışı devam ediyor. Bu bize bir şey gösteriyor. Enerji artışı ile milli gelir arasındaki bağ kopuyor. Neden? Çünkü artık içine akıl ve bilim sokmadığınız hiçbir şeyin değeri yok. Bu tarım olabilir, sanayi olabilir. Fark etmez. İçine bilim sokmadığınız her şeyi çöpe atın.”

s792767

DNA'lar ile oynandı

Büyük bir kırılma yaşadığını anlatan Emin Çapa, “Eski ile yeni arasında sizin bildiğiniz gibi bir şey yok. Bu salondakiler, benim yaşıma yakın olanlar muhtemelen insan olarak ölen son kuşak olacak. Daha genç olanlar, insan olarak ölmeyecek. İnsan olarak doğdular ama insan olarak ölmeyecekler. Bu kuşakların torunları da büyük olasılıkla insan olarak doğmayacak. Dünyada şu anda insan olarak doğmayan ikizler Çin'de beş yaşına geldiler. DNA'ları ile oynandı. Dünya yeni bir çağa giriyor” dedi.

Geleceğin en önemli konusu yaşam bilimleri

Geleceğin en önemli konusunun yaşam bilimleri olacağını da anlatan Emin Çapa, “Olayı sadece farmakolojiye indirgemek haksızlık olur. Başka bir şeyden bahsediyoruz. İnsan olarak ölmeyeceksiniz. Daha önce böyle bir şey yaşamadınız. Tarım devrimi değil bu. İnsanı yeni baştan yaratma noktasındayız. Bu çok iyi bir şey mi? Çok korkuyorum. Ödüm kopuyor, çünkü bu olayın etik tarafı eksik. Akıl ve bilim tarafı tamam ama akıl ve bilimin yanına vicdanı koymazsak, o tarafı beni çok korkutuyor. Türk halkı geleceğe doğru nasıl koşar? Geriye bakarak geleceğe koşulur mu? Uygarlığın, gücün, teknolojinin sırrı, bilimdir. Bilim yoksa refah, uygarlık, zenginlik, teknoloji yok” dedi.

s347202

Bilimin önemini anlattı

“Bilim nedir” sorusunu soran ve salonun ışıklarının kapatılmasını isteyen Çapa, bir kibrit yakarak, “Ben size bu karanlıkta bilimin ne olduğunu göstereceğim. Bilim bu. Çünkü bilim maceramız daha çok yeni. Bilim macerasında daha o kadar küçük, yeni bir yerdeyiz ki ancak bu kadar bizim yolumuzu aydınlatıyor. Ama siz buna sahip çıkmazsanız o zaman karanlıkta kalırsınız. Rotanızı, yolunuzu kaybedersiniz. Karanlık, hurafe, batıl sizi yer yutar. Kendinizin, çocuklarınızın hayatını, ülkenizin geleceğini yok edersiniz. Karanlığın içinde yolunuzu kaybedersiniz. Ülkenizin, kendinizin, çocuklarınızın, halkınızın geleceğini kaybedersiniz. Türkiye'ye çok inanıyorum. Yeni dünya yeni biz talep ediyor. Ya ülkenize sahip çıkacaksınız. Ya da sahip çıkacağınız bir ülkeniz, halkınız olmayacak” dedi.

s333281

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi kapsamında akademisyen ve sendikacı Yıldırım Koç, “Türkiye’de Günümüzde Sendikacılığın Durumu ve Sorunları” adlı sunum yaptı. Yıldırım Koç, “1923 yılında ilk İktisat Kongresi yapıldığında Türkiye işçi sınıfı nicel olarak da nitel çok zayıftı. Gayrimüslimler ağırlıktaydı. O dönemde İstanbul’daki sendikalar Anadolu’daki mücadeleye destek vermek yerine emperyalist ülkelerle işbirliği yaptılar. Müslüman işçiler ise mücadelede hayatını kaybettiler. Dolayısıyla 1923 yılındaki İktisat Kongresi’nde işçiler doğal olarak gerekli yeri bulamamıştır. Bugün çok farklı koşullardayız. Türkiye işçi sınıfı toplumsal ve siyasal geleceğe damga vuracak kadar nicel ve nitel olarak güçlüdür. Türkiye’nin siyasal ve toplumsal geleceğine damga vuracak güç, Türkiye işçi sınıfıdır. Türkiye bir iktisadi depreme hızla gidiyor” diye konuştu.

Ekonomik deprem vurgusu

Türkiye’deki işçi sınıfı ve sendikacılığın gelişimi hakkında bilgi veren Koç, “Çok farklı bir sürece giriyoruz. İşçiler sendikacıları aşar ve kendileri eyleme başlar. Siyasal iktidarın zayıfladığı algısına geçerlerse bu konuda son derece gerçekçidirler ve kitlesel eylemler kendiliğinden gerçekleşir. Siz ağzınızla kuş tutsanız hayatından memnun işçiyi harekete geçiremezsiniz. Şimdi yepyeni bir ekonomik depreme gidiyoruz. Bugün Türkiye’nin yüzde 70’i işçi ve memur. Eğer diğer kesimleri de eklerseniz yüzde 80’i geçer. Bu koşullarda Türkiye tarihinde ilk defa bu kadar fazla toplumsal yoksullaşma olacak. Bu koşullarda, önümüzdeki günlerde insanların eylemlerde ekmek kavgasında birleşeceğini göreceksiniz. Benim madenci bir arkadaşımın sözü var; işçi sınıfı oturduğu minder tutuşmadan ayağa kalkmaz. Minderin tutuştuğu bir sürece giriyoruz” ifadelerini kullandı.

Editör: Duygu Kaya