Rojin Kabaiş dosyasının, tıpkı benzer kadın ölümlerinde olduğu gibi yaklaşık bir yıldır sürüncemede bırakıldığını belirten Turan, ilk olarak intihar şüphesinin öne sürüldüğünü hatırlatarak, “Bu değerlendirme, soruşturmayı daraltan ve olası fail ya da faillerin korunmasına yol açan bir yaklaşım haline gelmiştir. Bu tutum, cezasızlık politikasının bir sonucu olarak, şüpheli ölüm dosyalarının etkili biçimde soruşturulmamasına ve olası faillerin yargı denetiminden uzak bir şekilde toplum içinde dolaşmaya devam etmesine neden olmaktadır” ifadelerini kullandı. İHD’nin açıklaması şöyle:

“Adli Tıp Kurumu, bu coğrafyada hem devlet suçlarının örtbas edilmesinde hem de erkek faillerin aklanmasında “tek resmî delil merkezi” olarak işlev görmektedir. Bu durum, dosyanın bir yıldan fazla süredir sonuçlanamamasının yanı sıra, kadınların adalete erişimini sistematik biçimde engellemektedir. Olayın kendisi, bir kadının yaşam hakkının gasp edilmesi ve “şüpheli ölüm” olarak kayıtlara geçirilmesi üzerinden, toplumsal cinsiyetin adli mekanizmalar aracılığıyla nasıl çarpıtıldığını gözler önüne sermektedir. Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporlarda, eksik veya şüpheli incelemeler sonucunda fail lehine delil oluşturulduğu; kadınların yaşam hakkına yönelik ihlallerin görünmez kılındığı sıklıkla gözlemlenmektedir. Bu durum, Adli Tıp Kurumu’nun uygulamalarının eril yargı anlayışını ve cezasızlık politikasını güçlendiren bir araç haline geldiğini, dolayısıyla kadın cinayetlerini dolaylı biçimde meşrulaştıran ve yaygınlaştıran bir etki yarattığını göstermektedir.

“Koruma mekanizmaları zayıfladı”

İstanbul Sözleşmesi’nin güvence altına aldığı haklar; kadınların şiddetten korunması ve etkin soruşturma yürütülmesi bakımından bağlayıcı ve hayati öneme sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti’nin sözleşmeden çekilme kararının ardından, kadınlara yönelik koruma mekanizmalarının zayıfladığı ve devletin kadınları şiddetten koruma ile yaşam hakkını güvence altına alma yükümlülüğünü yeterince yerine getirmediği görülmektedir. Bu yaklaşım, yalnızca Rojin Kabaiş dosyası özelinde değil, ülke genelinde meydana gelen kadın ölümleri bakımından da cezasızlık politikalarının sürdürülmesine yol açmaktadır. Söz konusu cezasızlık pratikleri, kadınların yaşam hakkını, adalete erişim hakkını ve etkin soruşturma hakkını ihlal etmektedir.

“Güvenliğe doğrudan tehdit”

Özellikle Kürt coğrafyasında kadınlar, etnik ve cinsiyet temelli şiddetin kesiştiği bir alanda yaşamaktadır. Devlet mekanizmaları ve Adli Tıp Kurumu, kadın ölümlerinin gerçek nedenlerini ortaya koymak yerine failin korunmasına hizmet eden raporlar üretmekte; aileler ise yıllarca adalet beklemek zorunda bırakılmaktadır. Bu durum, kadınların ve ailelerinin güvenliğini doğrudan tehdit etmektedir.

“Devlet faili değil, mağduru korumalı”

İnsan Hakları Derneği olarak bir kez daha vurguluyoruz: Adli Tıp raporlarının bağımsız ve şeffaf biçimde hazırlanması zorunludur. Tüm kadın ölümü dosyalarında etkin ve hızlı soruşturma yürütülmeli; faillerin korunmasına hizmet eden eksik raporlar geçersiz sayılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere ulusal ve uluslararası yükümlülükler yerine getirilmeli; kadın cinayetlerinin görünmez bırakılması ve cezasız kalması politikasına son verilmelidir. Devlet, faili koruyan değil, mağduru koruyan mekanizmalar geliştirmelidir.

Ekrem İmamoğlu'nun diploma davası sürüyor: Kapılar kilitlendi, avukatlar içeri alınmadı işte an be an yaşananlar...
Ekrem İmamoğlu'nun diploma davası sürüyor: Kapılar kilitlendi, avukatlar içeri alınmadı işte an be an yaşananlar...
İçeriği Görüntüle

“Bağımsız hekim raporları dikkate alınmalı”

Bu çerçevede kamuoyuna, Adalet Bakanlığı’na, Adli Tıp Kurumu’na, TBMM İnsan Hakları Komisyonu’na, barolara, kadın hakları merkezlerine ve tüm sivil toplum kuruluşlarına çağrımızdır: Rojin Kabaiş dosyası başta olmak üzere tüm kadın ölümü dosyalarının derhal ve etkin biçimde soruşturulması sağlanmalıdır. Şiddet, kadın cinayetleri ve işkencelerin belgelenmesinde Adli Tıp Kurumu tek yetkili merkez olmaktan çıkarılmalı; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda, bağımsız hekim ve hastane raporlarının da delil olarak kabul edilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır. İstanbul Sözleşmesi yeniden imzalanmalı; kadınların korunma ve yaşam hakkı güvence altına alınmalıdır. Cezasızlık politikalarına son verilmeli; kadın cinayetleri, fail ve devlet sorumluluğu bağlamında görünür kılınmalıdır. İHD, kadınların yaşam hakkı mücadelesini sahiplenmeye; devletin, Adli Tıp ve yargı mekanizmalarının kadın düşmanı uygulamalarına karşı hak temelli, şeffaf ve etkin adalet talebini yükseltmeye devam edecektir.”

Kaynak: HABER MERKEZİ