Biz kadınlar bütün çabalarımıza rağmen yine de göz göre göre öldürülüyoruz. Cinsiyet kıyımına uğruyoruz. Üstelik öyle teker teker de değil. Sanki savaştaymışçasına onlarcamız yüzlercemiz yok ediliyoruz. Hem de sadece bedenimiz vahşice hunharca katledilmiyor. Öldükten sonra bir de onurumuz namusumuz itibarsızlaştırılıyor. Çünkü cinayete kurban giden kadın ölmekle de kalmıyor, bir de eşini ya da sevgilisini aldatmakla itham ediliyor. Geride kalan çoluk çocuk ve ailenin alınlarına o kara leke sürülüyor... Oysa o leke İzmir’de boşanmak üzere olduğu eşi tarafından öldürülen Cansu Geyik'in 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmasında yüzündeki arsız ve utanmaz gülüş ile tanıkları tahrik eden o sanığa yapışmalıydı. Karısının ismini –burada yazmaya kalemimim varmadığı aşağılık bir hakaret sözcüğü ile- terbiyesizce kaydeden yaşarken de namusuna dil uzatan, öldükten sonra da indirim almak için namusuna iftiralar atan o sanığa.
Duruşma kanıtların toplanması için 7 Nisan'a ertelendi. 7 Nisan’daki duruşmaya tüm kadın dernekleri ve biz kadınlar katılmalıyız. Cansu'ya sürülmek istenen lekeye isyan etmeliyiz. Mahkemede yaşananları tek tek not aldım. Bu kadınları niçin kaybediyoruz? Neden bütün çabalara rağmen yine de göz göre göre öldürülüyoruz? Niye cinsiyet kıyımına uğruyoruz? Yanıtları Cansu'nun ilk duruşmasını izlerken yüzüme tokat gibi çarptı...
Cansu eşine boşanma davası açtığı için yastığının altına kocasının koyduğu bıçakla uyumak zorunda kaldı ve biz onu koruyamadık. Çünkü şiddet kadınlara aile bireylerinden en yakınından geliyor. Çünkü toplumdaki zihniyet dönüşümü gerçekleşmediği, yasalar etkin uygulanmadığı sürece ne yazık ki kadın cinayetleri artarak devam edecek.
O, sanık mahkeme huzurunda oldukça çelişkili, bir o kadar soğukkanlı ifade verirken masal anlatıyormuşçasına soru sormaksızın dinlenebiliyor. Haksız tahrik indiriminden yararlanmak için ölmüş birinin yokluğunda iftiraları sıralayıp tanıkları arsız ve utanmaz gülüşüyle, utanmaz yüz ifadesiyle tahrik ediyor ki mağdur koca rolüne acılı ailenin hakaretleri de not düşülsün. “Sevdiğimi kaybettim mağdurum” algısı güçlensin. Avukatlar bu hareketin tutanaklara geçilmesini istediğinde mahkeme heyeti başkanı "Avukat hanım insanlar bazen sırıtarak durabilir" diyebiliyor. Savcı iddianamesinde sanığın samimi beyanı diyebiliyor. Cinayetin samimiyeti mi olur? Sevgili okur, eğer bu sanık 'haksız tahrik ceza indirimi' alsın protesto için adliyenin önünde saçımı kazıtacağım. Çünkü artık biz kadın gazeteciler kalemimiz ile bu eril zihniyetle başa çıkamıyoruz. Kadına yönelik şiddetin meşrulaştırmak çabasına tahammül edemiyoruz.
Canice, canavarca işlenmiş cinayet, sanığın 'haksız tahrik sırıtışı' nın gölgesinde mahkemede aklanmaya çalışılıyor. Mahkeme cinayete yardım edenleri araştırmak yerine sanık ile empati kurabiliyor. Avukatların tek imzalı tanık listesini geri çevirip ortak imzalanmasını isteyebiliyor bir bakıma işi yokuşa sürüyor. Sanıkla empati kurmak tercih ediliyor. Sanığın mahkemeye yazdığı tüm iftira mektupları hemen sorgusuz sualsiz dosyaya giriyor. Asıl empati yoğun bakımdan hayata döndürülmüş, kapıyı açar açmaz defalarca bıçaklanmış Cansu’nun annesine kurulmalıydı. O mahkeme salonunda hem bir anne hem yaşayan bir ölü vardı. Kızının yaşadığı şiddeti anlatırken gözyaşlarına boğuldu. Sanık Metin Aydoğdu ise karısına hiç şiddet uygulamadığını söyledi ve sırıttı. Eşini 5 yaşındaki çocuğunun gözleri önünde 22 bıçak darbesiyle öldürmüş olması şiddetin kanıtı değil de ne? Üstelik sanık cinayeti tasarlamakla kalmamış alacağı cezanın indirimini de hesaplayabiliyor. Karısının ailesinin bilgisi dâhilinde evliyken başkasıyla sevgili hayatı yaşadığı iftirasını atabiliyor.
Yaz ortasında siyah uzun kollu montuna sakladığı bıçağını cinayetten sonra çocuğunun gözü önünde temizleyecek kadar soğukkanlı. Hatta cinayet evinden ayrılırken iş yerini arayıp çavuşundan kıdem tazminatı isterken sesinde en ufak bir titreme, tereddüt yok. Sırıtma uyarısı mahkemede kayda geçtikten sonra gözlerini silermiş gibi yapıp tiyatrosunu oynarken de gayet soğukkanlı. İftira atarken de son derece rahat. 3 çocuk annesi Cansu'nun babası "Bizim kültürümüzde ne dost hayatı olur ne de evimizin önünden kızımı yabancı bir erkek alabilir' dedi. Artık bizim kültürümüzde kadın cinayetleri işlenmesin. O kadar acı ki, Cansu o iftiralara ölü olarak nasıl cevap verecek? Cansu’nun avukatları aile mahkemesine verdiği boşanma dilekçesini okudu: Davalının fiziki ve psikolojik şiddet uygulaması ağır hakaretler küfürler etmesi... Namusuma varan iftiralar bulunduğundan evlilik birliği çekilmez bir hal almıştır...Evlilik hayatı zindan hayatına dönmüştür...
Uzun süredir bu ülkede avukatlar ölülerin avukatlığını yapmak zorunda kalıyor. Ağır bir fiil işlemiş bir sanık mahkeme boyunca sürekli sırıtma, arsız, utanmaz gülümseme cüretini nereden alıyor? Bence kadın cinayetleri mahkeme oturumları canlı yayınlansın. Sonra insanlar burada konuşulanları tekrar tekrar izlesin. İzlesin ki, aynada kendimizle yüzleşelim.
Bu ülkede kadın cinayetlerini nasıl normalleştirdiğini görelim. Bir kez daha gözümüzde mahkeme salonunu canlandırarak bakalım o aynaya. Şimdi o sırıtışta, o çirkin ve arsız gülüşte karısına yıllardır öldüreceğini söyleyen sanığın başarı duygusunun tatminini görebildiniz mi? Affedilmez suçunun yanına kâr kalışının rahatlığına siz de öfke ve utançla tanık oldunuz mu?
Sizce bu ifşa ve eleştiriye hazır mıyız?