ESHOT'tan son dakika duyurusu: İzmir'deki bu hattın güzergahı bugünden itibaren geçici olarak değişti
ESHOT'tan son dakika duyurusu: İzmir'deki bu hattın güzergahı bugünden itibaren geçici olarak değişti
İçeriği Görüntüle

Kamuoyunda kooperatif davası olarak bilinen dava nedeniyle 105 gün cezaevinde bulunan ve tutuklu yargılanan CHP İzmir İl Başkanı Şenol Aslanoğlu, davanın ikinci duruşmasında ev hapsiyle tahliye edildi. Evinin kapılarını ilk olarak İz Gazete’ye açan Aslanoğlu, cezaevi sürecini, yaşadıklarını, hissettiklerini, duygularını ve düşüncelerini paylaştı. 17 Ekim’de yapılacak olan il kongresine tek aday olarak girecek olan Aslanoğlu, örgüte de önemli mesajlar verdi.

İşte Aslanoğlu röportajından satırbaşları:

Cezaevinde neler yaşadı?

1 Temmuz’da gözaltına alındık. Gözaltı süreciyle birlikte 105’inci günde ev hapsiyle, konutun dışına çıkmamak kaydıyla tahliye oldum. Bileğimde elektronik kelepçe var. Bununla uydudan takip ediyorlar, evin dışına çıkıp çıkmamayı kontrol ediyorlar. Bu ülke çok acılar çeken bir ülke. Biz neredeyse her 10 yılda bir acılar dönemi gördük. Son 1-1 buçuk yıldır yine acılar dönemindeyiz. Sıklıkla dışarıya yazdığım yazılarımda belirttim, ben de bu acılardan payıma düşeni alıyorum. Yani meseleye bakışım bu. Ülke maalesef zorlu bir dönemden geçiyor. Bu zorlu dönemde de birçok kişi payını alıyor. Bunun sonucunda insanlar uzun süre özgürlüklerinden mahrum kalıyor. Geleceklerinden, çocuklarından mahrum kalıyorlar.

“Her şeye çabuk alıştığımı düşündüm"

İlk cezaevine atıldığımızda bu süreçte çok da iyi adapte olabildiğimi gördüm. Sabah bizi cezaevine koyduklarında dediler ki ilk 24 saat çok zordur. O nedenle bir şey olursa bize haber ver, butona bas dediler. Ben ise her şeye çok alıştığımı düşünüyordum. Sürecin içinden geçince dönüp bakıyorsun, ilk 4 gün şokmuş aslında. Yaşadığım her şey şok. Daha önce hiç aklınıza getirmediğiniz bir süreçle karşılaşıyorsunuz. Arkadaşlar, ‘Başkanım bunu bir dinlenme olarak düşünün’ derlerdi. 105 gün yüksek güvenlikli bir cezaevinde yatmak kötü bir şey mi evet, kötü bir şey. Bu hiç etkilemiyor, hiç acıtmıyor, iz bırakmıyor, kanatmıyordenebilir mi, denemez. Dediğim gibi, bu ülkede o kadar çok acılar çekti ki insanlar, benim yattığım 105 gün ne olacak ki. İnsanlar 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl cezaevlerinde yattılar, 1980 darbesini yaşadılar. Birçok arkadaşımız, abimiz, partilimiz o dönemlerde daha kötü koşullar yaşadılar, işkenceler gördüler. Mamak’ı, Diyarbakır Cezaevi’ni gördüler. Bunların yanında benim bir şey söylemem zor. Ancak dinlenme diye düşün diyenlere de şunu söylüyordum, sadece 1 hafta evinin yatak odasından çıkma, hatta en sevdiğin yemekleri de dışarıdan söyle, sadece avukatla görüşme hakkın olsun, ailenle de haftada bir gün bir saat görüşebileceksin. 1 hafta orada kaldıktan sonra ne hissedeceğini o zaman anlarsın. Hem de en rahat koşullarda yaşa. Böyle bakınca da zor. Ne bu hapis yatma meselesi kutsanmalı ne de ‘avluda kendime yaptığım kokteyli içiyorum’ gibi gereksizceromantize edilmeli ve bir dinlenme alanına çekilmeli. O zaman da acıları küçültüyoruz. O zaman eşim Duygu’nun, kızım Vera’nın çektiği acılar nerede… Bunun özendirilecek bir tarafı yok.

Kooperatif davasını anlattı

Gerçekten nitelikli dolandırıcılık yapmış, telefonla kandırarak bir insanın cebinden 500 bin lira almış adamın parayı iade ettiğinde yatacağı ceza 3 ay. Yani gerçekten bu işi yapmış adamın yatacağı ceza 3 ay. Bunu da yüksek güvenlikli bir cezaevinde geçirmez. Sen o suçu işlememiş insana bile en baştan o cezayı yatırmışsın. Bana ceza verseler bu kadar yatmayacağım zaten. İnsanlar soruyor bazen, yemekhanede Murat Çalık ile karşılaşabiliyor musunuz diyorlar. Yemekhane mi var kardeşim, ne yemekhanesi. Hücrenin küçük bir penceresi açılarak, oradan senin uzattığın tabağa yemek koyulan bir düzen bu. Sistemin kendisi o. Her şeyi kendi değeriyle algılamak lazım. Orası bir cezaevi, millet ceza çeksin diye konuyor oraya. Orası yargılanırken bir bekleme lobisi değil. Koşulları ağırlaştırılmış bir cezaevi. Bizim yattığımız yerde hırsızlar, yankesiciler yok ki.

“Hiç tutuklu bir kooperatif yöneticisi var mı?”

Siz duruşmayı yakından takip ettiniz. Orada yaşlı bir amcamız ‘Ben 10 kooperatife üyeydim 7’sinde kooperatifzede oldum, bu konuda tecrübeliyim’ deyince ben de bir soru sordum. 7 kooperatifte 21 tane yönetici var, bunlardan hiç tutuklu olan var mı diye sordum. Hiç yüksek güvenlikli bir cezaevinde yatan bir kooperatif yöneticisi var mı? Ağır ceza mahkemesinden yargılanan var mı? Bunları sordum. 5 dakika sonra o amca ‘Soruyu tam anlayamamıştım, şimdi anladım’ deyince hâkimler‘Merak etme onu sana söylemedi zaten. Başka bir şey anlattı biz de anladık konuyu’ dediler. Genel Başkanımız Özgür Özel de her zaman söylüyor, cezaevine attığınız bir kooperatif yöneticisi var mı? Bu süreci neye göre yürütüyorsunuz dediğimiz ve adaleti sorguladığımız dönemler oluyor. Şuna inanırım, adalet bazen topallar, bazen o gün olmaz. Ancak adalet eninde sonunda tecelli eder. Bazen bizde olduğu gibi acılar çekersin, bazen çok daha uzun acılar çekersin. Ne yaşadığım ve aileme yaşattığım o üzüntüyü yok saymak isterim ne de 37 yıl hapis yatıp sonra barış elçisi olmuş, ülkesinin lideri olmuş insanların yanında hadsizlik yapıp ‘ben de cezaevinde yattım birader’ diyecek halim yok.

“Tövbe haşa ben bileydim başıma bu kadar iş gelecek…”

Tunç Bey, halk konut projesiyle ilgili halen çok doğruyu yaptığımızı söylüyor.Uzundere kentsel dönüşüm mağdurları kooperatif üyesi değil, onlar arsa sahibi olanlar. Çok uzun süredir bir dernekleri var ve serzenişlerinde haklılar. 10 yıldır neden evlerinin teslim edilmediğini soran insanlar haklı. Ben mahkemede de söyledim, siz manşetlere taşıdınız, hakimler de espri olarak algıladı, ‘Tövbe haşa ben bileydim başıma bu kadar iş gelecek, bu işe girmezdim’ dedim.

“Dahili ve harici bedhahlar yok muydu?”

Beni bu süreçte cezaevinden çok daha fazla üzen şeyler de oldu. Hiçbir şey olmamışsa da kesin bir şey olmuştur diyen sadece üç beş kendini bilmez ya da bu dönemde yaratılmak istenen algı değil ki. İçeriden ve dışarıdan, dâhili ve harici bedhahlar yok muydu yani? Ben bunları neden yaşayayım, sebep ne? Sebep bir kooperatifin bir yıl başkanlığını yapmışım zaten 5 ay BüyükşehirBelediyesi ve İZBETON kazıp teslim etmemiş, 7 ay ben kooperatif başkanlığı yapmışım. 5 tane kentsel dönüşüm etabı olmuş, 15 yöneticisi olmuş, yöneticiler değişmiş. Belki de bu kooperatiflerde yöneticilik yapmış 20-30 kişi var. Peki, neden ben tutuklu yargılanıyorum? Hatta ben neden yargılanıyorum? Bazıları yargılanmıyor da.

“Kooperatif modeli sabote edildi!”

TOKİ’nin karşısında sol bir düşünceyle, sol bir mantıkla bir metot yaratılmak istendi. Kendisine ev yaptıracak kadar geliri olan insanlar iki tane ev yaptırsalar, bunun bir tanesini gecekondu sahibine arsa bedeli olarak yaptırsalar, böylece diğeri de arsa parası vermeden dışarıya göre daha uygun fiyatlara kendine ev yapsa. Bunlar bedava da değil yani. Piyasa değeri bugünkü değerle konuşalım 5 milyon TL ise, 4 milyon, 4 milyon 100 bin TL’ye yani yüzde 20 oranında evi müteahhitten almaktan daha makul fiyata ev almaktan bahsediyoruz. Türkiye koşullarında zaten bunun daha altı diye bir şey yok. Anlatılan hikâyeler gibi bir şey yok.Bugün siyaseten konuşulan da bu. TOKİ ve TOKİ karşısında bir model. ‘Kooperatif modeli başarısızlığa uğramıştır.’ Doğru mudur doğrudur. Ama asıl soru şu, bu kooperatif modeli başarılı olabilir miydi? Evet, kesinlikle başarılı olabilirdi. İçeriden ve dışarıdan, dahili ve harici TOKİ’ler devam etsin diyenler, TOKİ severler, müteahhit severler, böyle bir kooperatif modeli yürümesin isteyenler el birliği yaparak bu işi perişan etmek için ellerinden geleni ardına koymasalardı fazlasıyla yürümüştü bu model. Fazlasıyla doğruydu. Bu yapılan da ilkti. Muhtemelen bunun eksikleri ve gedikleri olurdu, belki bir sonrakinde farklı denetim mekanizmaları da konurdu. Yeter ki başarılsaydı, o zaman üstüne konularak devam edilirdi. Yönetimlerin zaman içinde profesyonelleşmesi sağlanabilirdi. Biz bir prototipin başarısızlığı meselesini konuşuyoruz. Başarısızlık değil aslında, sabote edilen bir prototipten söz ediyoruz. Bunu durdurmak için kim kendini perişan ettiyse, kim kendini yerden yere attıysa, kim terbiyesizlik üstüne terbiyesizlik yaptıysa onlar sabote etmiştir. Çok net. Kooperatif metodu doğru mudur, vallahi de billahi de doğrudur.

Burada mağdur olan gecekondu sahipleri

Kooperatif üyeleri kısmında kimseyi üzmek, rencide etmek haddim değil. Elbette herkesin kendi koşulları var. Prototip model, asgari ücret alan bir insanın kendine ev yaptırması modeli değil. O nedenle bu kooperatiflerin adında ‘iş insanları’ ismi geçiyor. Çünkü iki tane evin yapılması için maddi gücünüz olması lazım. Burada gariban olan gecekondu sahipleri. Yani para vermeyen vatandaş. Hiç para vermeden gecekondusunu vererek modern, çağdaş, depreme dayanıklı, çocuk parkı olan, araba garajı olan bir eve sahip olması gereken kişi o. Diğerini temin etmesi gereken kamu, ama kamunun elindeki kaynak buna yetmiyor. Dolayısıyla kaynak lazım, o kaynak da parası olan insanlar. Evin yapım maliyeti metrekaresi 40 bin lira ise,100 metrekare bir ev sahibi olmak istiyorsanız,150 metrekare yapmanız lazım. 150 çarpı 40 bin lira 6 milyon lira yapıyor. Bu sadece inşaat maliyeti. Arsa için de 6 milyona arsa sahibine bir ev yapmanız lazım, 12 milyon eder. Bugün yeni bir kooperatif kuruyorsanız 12 milyon lirayı 3 yıl içinde kredi kullanmadan, cebinden ödeyebilecek kişidir kooperatif üyesi. O gün de öyleydi. Biraz dramatize ediliyor, asgari ücretle geçinen adamın tek umuduydu falan deniyor. Böyle bir dünya yok. Her şeyi birbirine karıştırarak yürütüyoruz. 12 milyonu verebilecek birikimi olan insanlardan bahsediyoruz. Bugün için konuşalım, Karşıyaka’da o evin değeri 15 milyon, siz 12 milyon liraya mal etmeyi planlıyorsunuz. Dediğim gibi yüzde 20 daha uygun. Ünlü bir şirketten satın almak yerine zaman içinde ödeyerek 12 milyon liraya almayı planladığınız bir model. Sıfır enflasyon olursa, ülkede yarın hiçbir şeyin fiyatı artmazsa Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün söylediği rakamlara göre 12 milyon liraya mal edersiniz. Hikâyenin tamamı budur. Siz 15 milyon liradan daha fazla bir paraya mal ederseniz zarar edersiniz.

“Kooperatiflerden kim zarar etmiş?”

Bugün ek protokollerle evini satacak olan en az yüzde 20-30 karla satıyor. Sizin mağduriyet dediğiniz bu. Siz inşaatlara başlamadığınızda bir malın değeri sıfır olur. Benim kooperatifimi için konuşacak olursak ortada bir mal var. Yüzde 50’si bitmiş bir inşaattan bahsediyoruz. Kooperatif üyeleri 250 milyon toplamış, o inşaatın bugünkü karşılığı 1 milyar TL. Kim zarar etmiş? Ocak ayından beri de inşaat sürüyor. Şu anda yüzde 70-75’leri geçmiş. 7-8 ay içinde de bitecek. Bu mahkeme uzayacak, 7-8 ay sonra bu mağdur dediğimiz arkadaşlar ev sahibi olacak amabizim mahkeme devam ediyor olacak. Peki, mahkemede neyi konuşacağız? Gecikme dediğiniz nedir ya? Evi teslim edecek olan kim, kooperatif. Teslim alacak olan kim, kooperatif. Mahkemede gördünüz, kooperatif başkanı mağdur, hapiste yatan mağdur, Cihangir Lübiç’in kendisi mağdur, kızı mağdur, dolandırıcı da Cihangir Lübiç,bunu kime nasıl anlatacağız… Biri gelmiş inşaatları durdurmuş, durduran ben değilim ki. Benim niyetim, isteğim bu değil ki.

“Ben de evleri vermeyenlerden şikayetçiyim”

Mahkemede şikayetçi olanların hiçbiri dönüp benimle ve Tunç Bey ile göz göze gelemiyor. Şikayetçi olanlar ben kimsenin günahına giremem benim evimi kim vermiyorsa ben ondan şikayetçiyim diyor. Doğru, eğer onu soruyorsanız ben de bu insanların evini vermeyenden şikayetçiyim. İnsanların evinin zamanında teslim edilmemesine sebep olan kimse ben de onlardan şikayetçiyim, ben de aynı şeyi bağırıyorum. 7 aylık başkanlığım dönemimde benim kararlarım, benim beceriksizliğimyüzünden kim ne zarara uğramışsa onu da karşılamaya sonuna kadar hazırım. Yeter ki biri çıksın desin ki senin şu kararın yüzünden şu teyzemiz beş liralık zarara uğradı. Ben onu gönül rahatlığıyla veririm. Biri bana şunu anlatsın, ben hangi kararı vermişim de bu inşaatı geciktirmişim? Durdurulan dönemler benim dönemlerim değil. Ben kooperatif başkanlığından ayrılalı 3 yıl oldu. Bir tek ben yargılanıyorum.

“Halen TOKİ modeli olsun diye sevinen CHP’liler var”

Biz bu süreçte bir adım öne çıktık, hepsi bu. Ben 4 yıl önce kooperatifin temeli atılırken de bunu söylemişim. İşlerin bu hale geleceğini, herkesin sabote edeceğini, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kentsel Dönüşüm Daire Başkanlığı’nın kendisinin iş akmasın diye mücadele edeceği hiç kimsenin aklının ucundan geçmedi. Yaşananların bir kısmının Cemil Tugay dönemiyle de ilgisi yok. O dönemde yapılmayan hatalı işler var. TOKİ modelini seven o dönemde de CHP ve Büyükşehir içinde adamlar varmış. Ha bugün varmış, o gün de varmış. Bugün yok mu, görüyoruz ki var. Halen TOKİ modeli olsun diye sevinen CHP’liler var. Hâlbuki o gün bu temelleri Kemal Kılıçdaroğlu atıyordu, Oğuz Kaan Salıcı, Selin Sayek Böke atıyordu. Vatandaş doğru söylüyor yani. Ben CHP il başkanıyım diye gerçekleri söylemekten imtina mı edeceğim. Çünkü parti bunu sol bir model olarak sunuyordu. Halen de inanıyorum, sol bir modeldir. O nedenle 4 yıl önce yaptığım konuşmanın bugün geçerli olduğunu görüyorum. İnşaatlar durmasaydı bugün herkes evlerde oturuyor olurdu. Kimden kaynaklandığı ayrı bir tartışma konusu ama durdurmak en kötü çözümdür.

Kooperatiflerin anahtar teslim törenine katılır mı?

Tabii ki, birincisi CHP il başkanının görevi zaten bu. Yani İzmir’de derdi olan herkesin derdini dinlemek. Gecekondu sahipleri Aziz Kocaoğlu’ndan, Tunç Soyer’den evlerini istediler, şimdi de Cemil Tugay’dan istiyorlar. Ben elbette CHP’li belediye başkanlarıyla ilgili olumsuz cümle kurmam. Ama vatandaşın bir sorunu varsa onu belediye başkanıyla buluşturmak, bu sorunu çözmek zorunda olan bir görevdeyim. Bugün de tüm mağdurlara CHP’nin kapıları sonuna kadar açıktır.

Osman Gökçek’in ve yandaş gazetecilerin iddiaları

Bizi hapse attılar,birkaç gün sonra da bir televizyon edindim, ardından belediye başkanlarımız tutuklandı. Sürekli bunlar konuşuluyor. Yandaş kanallarda kendine gazeteci diyen, adını sanını herkesin bildiği adamlar çıkıyor arada bir konuyu İzmir meselesine de getiriyorlar. Biri çıkıyor diyor ki kooperatif 5 bin araba kiralamış, ortada araba yokmuş diyor. Biri çıkıyor diyor ki 3 milyar para toplanmış 1 milyarı inşaatlara harcanmış, 2 milyarını Şenol Aslanoğlu yemiş. Savcıya söylediğim oydu. Hani dedim ya hani nerede? 2 milyar paradan bahsediyoruz. 1 buçuk yıldır araştırıyorsunuz, nerede bu para ya? 262 sayfa iddianame okudunuz, 6 celselik bir mahkemede 100 kişi dinlediniz, bırakın 1 milyar TL’yi, 50 bin lira aldı diyen, yazan biri oldu mu? Savcı iddia ediyor mu, mağdur iddia ediyor mu? Neler neler yaşadık ya boyacı, fayansçı dinledik biz. Tek tek hepsine ‘Sen Şenol Aslanoğlu’nu tanıyor musun?’ diye sordular. Anlatılan büyük hikâyeler… 9 bin mağdur nerede? Benim kooperatifimin 185 üyesi var. İnşaatın bitme seviyesi tespit edilen yüzde 55. Demirin fiyatını artıran ben miyim, betonun fiyatını artıran ben miyim? Beton fiyatını 15 kat kim artırdı? Sıfır enflasyon olsa gelip bana bu ev 5 bin liraya bitecekti diye sorarsın. 2024 yılında 10 bin lira taksitle Karşıyaka’nın göbeğinde 3+1 ev sahibi olabiliyordunuz. Bunu bu hale ben getirmedim. 1 liralık tuğlayı 10 lira kim yaptıysa gidin ona sorun.

“Cezaevinde ziyaret edenleri tek tek not aldım”

105 günde çok sayıda ziyaretçi geldi. Genel Başkan Özgür Özel son kurultayda bir şiir okudu ya, ‘Biraz daha ustalaştık taşı kırmakta ve dostu düşmandan ayırmakta.’ Not aldın mı diye soruyorsanız evet, ben her geleni tek tek not aldım. Öyle kafama yazdım değil yani, bilfiil kâğıda yazdım. Kim geldi, kaç kere geldi… Bu dönemler dostu düşmandan ayırma dönemleridir. Kimi koşulları dâhilinde Duygu’yu aradı, bir şeye ihtiyacın var mı dedi. O kadar çok partili Duygu’yu aradı ki, ‘paraya ihtiyacın varsa eşin cezaevinde’hem de gariban abilerim, ablalarım aradılar. Genel Başkanım beni 3 kez ziyaret etti. Her ay düzenli geldi beni ziyaret etti. Önceki Genel Başkanlarım Kemal Kılıçdaroğlu, Murat Karayalçın, Hikmet Çetin ziyaret etti. Hikmet Çetin’e çok geçmiş olsun diyorum, kendisi geldi Şakran’da bizi dinledi. Genel başkan yardımcılarım geldi. Belediye başkanları ise Adalet Bakanlığı’ndan özel izinle gelebildiler. Her gelmek isteyene de kolay izin verilmiyor. İl Başkanlığının Hukuk Komisyonunun hakkını ödeyemem. Sırf tecritte kendimizi kötü hissetmeyelim diye hemen hemen her gün bir partili yoldaşım gelip sadece sohbet etti. Mahkeme salonlarında bizi yalnız bırakmadılar ve oraya alınmadılar. Tutuklu sanığın sadece bir yakını girebilir diyorlar. Bu dönemde ortada hiç görünmeyen adam oldu mu, oldu. Bu akıl onu not etti mi, tabii ki etti. O da şurada dursun.

"En ağır bedeli ödeyen il başkanıyım"

Ben 105 gün hapis yatmış CHP’nin tek il başkanıyım. Ama tek hikâye bu değil. Dediğim gibi hiçbir şeyden çok böbürlenmemek lazım. Ben 105 gün hapis yatmışım, 80’de benim il başkanlarımdan öldürülenler var. Bu dönem en ağır bedeli ödeyen il başkanıyım. Ben 3 yıldır il başkanıyım. Dün il başkanı olmadım. 3 yıl insan ömründen çok uzun bir süre. Kızım Vera yoktu. Ben il başkanı oldum 6 Şubat depremi oldu.Günlerce eşimle birlikte deprem bölgesindeydik. Mesela ben 6 lidere miting yapmış bir il başkanıyım. Cumhurbaşkanlığı seçimi gördüm, ikinci turu gördüm. Başka ikinci tur gören il başkanı var mı? Ardından kongre süreci başladı. Mesela ben İzmir’de iki kongre sürecini yönetmiş tek il başkanıyım. CHP tarihinde bu yok. Kongre süreçleri milletvekili seçimlerinde kampanya yürütmekten de zor. Yerel seçim yönettim. 31 belediyenin 29’unu kazandık. Bir normal kurultay, iki olağanüstü kurultay, bir tüzük kurultayı olmak üzere 4 kurultay görmüşüm. Örneği var mı CHP tarihinde? Bu da beşinci kurultay olacak. Bunların tamamı CHP tarihinde eşi benzeri görülmemiş işler. Bundan sonra da bu rekorun kırılması kolay bir iş değil. Parti, kurultaydan sonra zorlu günlerden geçmiş ve ben partiyi bir arada tutmak için dimdik durmuşum.

"Partinin bana sahip çıkmasını beklerim"

Partiye dava açılmış, bütün il başkanlarını toplayıp Ankara’da bu işi durdurmuşuz. Miting meydanlarının yarısını İzmir’den doldurmuşuz. Partiye sahip çıkmışız. Tabii ki bunca şeyden sonra partinin bana sahip çıkmasını beklerim. Bunun hakkım olduğuna da inanırım. Ama hakkım olan il başkanlığı falan değil, partinin bana sahip çıkmasıdır. Gelip benim yanımda olmasıdır, duruşmada yanımda durmasıdır, sen yalnız değilsin demesidir. Ben koltuk peşinde koşan bir adam değilim ki. Önemli olan o yalnız olmadığın hissini almaktır. Genel Başkan da bana bunu sonuna kadar hissettirdi, yöneticiler de bütün partili yoldaşlarım da bana bu sonuna kadar hissettirdi. Adaylık benim iradem değildir. Ben aday olmalıyım, devam etmeliyim diye bir tarzım yok, bunu herkes de bilir. Ben de herkes nasıl öğrendiyse aynı saatlerde, aynı metotla öğrendim. Genel Başkan, Duygu’yu arayarak beni aday göstereceklerini deklare etmiş sebeplerini aktarmış. Telefonum olsaydı direkt beni arardı. Bunların tamamını bir parti görevi olarak görürüm yani. Bu dönem buna ihtiyaç varmış. Başka bir karar verilse ona da hayır demezdim. Bugün başka bir karar verilse yine fark etmez. Esas olan partinin birliğidir. Partiye büyük bir saldırı var biz kardeşçe bu süreci nasıl atlatacağız? Dert Ali, Mehmet, Veli midir burada, isimler midir? Şu anda partililerimiz, belediye başkanlarımız cezaevinde. Dert şu anda kimin İzmir il başkanı olacağı mıdır? Bugün arkadaşlarımızı çıkarmak için cezaevinin önünde beklemek gerekirse o görev benim görevimdir. Eğer görevim siyasi bir cevap vermekse orada aday olmaksa gidip onu yapacağım. Tek başıma karar vermek benim haddim de değil, huyum da değil, karakterim de değil.

Kongreye nasıl katılacak?

Aslında ben kongre sürecini hapishaneden yürüttüm. Sağ olsun, İl Başkan Vekili Barış Özdemir çok büyük emek verdi. Ben yönettim diyerek ona müthiş bir haksızlık yapmak istemem. O bütün süreçleri dört dörtlük götürdü. Ben orada da ailemden çaldım. Ben orada Barış’a da aile üyelerinden biri dedim, orada da ailemden çalıp biz bir saatlik görüşün yarım saatini parti meselelerine ayırdık. Barış’a görüş izni vermediler. Defalarca yazı yazıldı. Dolayısıyla görüşebilmemizin yolu oydu. Bu sürecin asıl yükünü çeken il başkan vekili ve il yöneticileri. Kongre salonuyla ilgili işi iyi kotaran arkadaşlarımız var. Ben güzel bir il kongresi olacağına inanıyorum. Büyükşehir Belediye Başkanımız hafta sonu yurt dışında olacağı için kongreyi cuma günü yapacağız. Gönül isterdi ki daha önceki gibi iki gün kongre yapalım ama takvim sıkışık. Olağanüstü dönemlerden geçiyoruz. Biz nasıl katılacağız? O gün adalet nasıl karar verirse ona ilişkin bir şeyle katılacağız. Başka bir ihtimal var mı? Neden olmasın… Belki de ‘Ey özgürlük’ olur. Kim bilir… Şu an hukuki olarak kongreye canlı bağlantıyla katılmam mümkün duruyor. Teknoloji vasıtasıyla katılıp yoldaşlara seslenme imkânı bulabilecek gibi duruyoruz. Hiçbiri ablalarımla, abilerimle sarılmanın yerini tutmayacak. Benim cezaevinden çıktıktan sonra en çok istediğim şey buydu. Bizim partimizde hiçbir göreve gelme niyeti olmayan o kadar samimi partililerimiz var ki. Bu sayı da hiç az değildir. Biz sadece İzmir olarak CHP’nin tek başına yüzde 13-14’ünü oluşturuyoruz. Bu partinin amiral gemisiyiz. O nedenle teyzelerle sarılmanın bir yolunu bulacağız.

"Yeter ki solmasın sol memenin altındaki cevahir"

Gördüğünüz gibi Vera hiç kucaktan inmiyor, anneye bile gitmiyor ‘baba, baba’ diyor. Ama yine de partililerimiz beni yalnız bırakmadılar, geldiler. Allah yokluklarını göstermesin hiçbirinin. Bir röportajda söylenebilecek son şey ‘Yeter ki solmasın sol memenin altındaki cevahir.’ Bunlar da geçecek.

Muhabir: Aleyna Arslanbaş