Muhalefetin iktidarı eleştirmesi normal olandır. Karar alma mekanizmaları, yasama ve yürütme faaliyetleri süreç ve sonuçlarına bakılarak yurttaşların ihtiyaçları, hizmetlere erişimi, dezavantajlı kesimlerin hakları gözetilerek yapılır bu eleştiriler. En azın, en uzağın eşit paylaşımı için iktidarın kararları, projeleri takip edilir, eksik görülen talep edilir. Yanlış olduğu düşünülen konuşulur. Olağan süreç böyle işler. Doğal olan budur. Ancak bizde öyle olmuyor. İktidar bütçe ve kalkınma planı başlıklarında sürekli ‘uçuyoruz’, ‘şahlandık’ gibi açıklamalar yapsa da salgın, afet gibi beklenmedik durumlar karşısında ya günlerce hatta bazen haftalarca sessizliğe bürünüyor ya da önlem, eylem yerine üst düzey kalabalık gösterileri ve yüksek açıklamalarla gündem oluşturuluyor. Hayatın olağan akışındaysa güçlü ülkenin ekonomik uçuşunu simgeleyen uçuk (!) projeler dışında iktidarın bir sözü yok. Öncelikli gündem muhalefeti hedef alan açıklamalar, suçlamalar, yüksek perdeli haykırışlar. Tuhaf bir durum.

SOSYAL MEDYA HEDEFTE!

31 Mart seçimlerinden sonra HDP belediyelerinin tümüne kayyum atayan iktidarın hedefinde CHP belediyeleri var. Önceliği kendi yönetmediği belediyelerin yetkilerini kısıtlamaya, kriz yönetiminde kendi yapamadıkları hızda ve erişimde fayda sağlayan belediyelerin hizmetlerini engellemeye, başarılı çalışmaların görünürlüğünü engelleyecek medya ambargosuna veriyorlar. Bu sizi yanıltmasın. CHP’nin özellikle belediyelerin medya görünürlüğü çok geniş! En üst perdeden yalan, iftira, manipülasyon iktidarın kendi başarısızlığını örtmek için sığınabildiği tek çare olarak devrede. Sırada şimdilik trol saldırıları ve algı bombardımanı için pekâlâ memnuniyetle kullandıkları ama buna rağmen gerçeklerin yayılmasını önleyemedikleri sosyal medyayı yasaklama var. Reisin sözcüsü Bahçeli ön açıklamayı yapıyor, tansiyon yükseltiliyor ve sonra müjdeli haber veriliyor: Meclis açılınca ilk iş sosyal medya denilen nifak mecrasını kısıtlayacak düzenlemeler yapacaklar!

SORUNLAR VE MUHALEFET

Memlekette aşı oranı düşük, salgın kontrol altında değil, varyantlara dair bilgi veren, güvence sağlayıcı eylem yok, vaka sayısı artıyor, ölümler durmuyor. Kuraklık kapıda, tarım bitik, çiftçi batık. Açlık sınırı 2.903 lira, asgari ücret de 2.825 lira! İşsizlik oranı tarihi zirveye ulaştı. Gençler umutsuz. Her gün vahşice öldürülen kadınların haberleri geliyor. Art arda salgın, deprem, yangın sel felaketleri yaşanıyor. Buna karşın örneğin iklim krizi gibi bir gündem yok. Küresel ısınma ve birçok farklı dış etken sonucu yaşanan doğal afetlerin yıkım boyutundaki etkileri iktidarın yanlış inşaat ve enerji politikalarıyla doğa talanı değilmiş gibi ekonomiyi daha da şahlandıracak (!) yeni vahşi inşaat ve beton projeleri dışında plan yok. Çareyi IBAN verip para toplayarak mağdurlara çay atmakta bulan iktidarın tek gündemi muhalefetin “skandalları”!

RADİKAL CAHİLLER!

Her gün yeni bir skandal uydurarak tutunmaya çalışıyorlar. Ancak iktidarını kutuplaşma üzerine kuran tek adamın kindar ve dindar nesil yetiştirmek adına “yerli ve milli” değerleri sömürerek dayattığı gericilik ülkenin getirildiği son durumda kurtarıcı olamıyor. Dincilik ekseninde her yıl el artırılarak sığınılan “güçlü Türkiye” kurgusu artık kendi radikal cahillerinde bile inandırıcılığını sürdüremiyor. O nedenle olsa gerek Diyanet başkanı her gün yeni bir fetva yumurtlayarak kendi seçmen kitlelerini yeniden ateşlemeye çalışıyor. Hileyle, baskıyla, iptallerle edinilen yüzde 51’lik mevziden güç alarak demokrasiyi ‘üstünlerin gücü’ olarak tanımlarken yüzde 49’un yaşamını kendi arzularına göre şekillendirmek adına başvurulan bu fetvalar toplumun değişik katmanlarını ayrıştırarak gerilim yarattıkça kopuş ve kayıp getiriyor. Baskı kendi isyancılarını yaratıp çoğaltıyor. AKP seçmeninin özellikle 18-32 yaş aralığında sürekli kayıp verdiği, camiye giden kitlede azalma, gençlerin imam hatip tercihlerinde düşüş ve deizme yöneliş olarak karşımıza geliyor. Öyle ki zamanın ‘yetmez ama evet’leriyle öne çıkan işbirlikçi aydınları bile gemiyi terk ediyorlar. Gericiliği aşikâr bir rejimin ‘özgürlükçülüğünü’ ‘ılımlı İslâm’ aldatmacasıyla süsleyerek savunanlardan her fırsatta Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı ile gündem yaratan Murat Belge gibi liberal isimler dahi bir bir “ilerici” gördükleri tek adamdan desteklerini çekerek çarpıcı bir dönüş(!) yaşamaktalar. Onlar artık “Yaşa Mutafa Kemal Paşa yaşa” diyorlar. İktidarın “gâvur” kendilerinin “ulusalcı” diyerek yaftaladığı İzmir’in marşına sarılıyorlar.

TEK ÜRETİMLERİ İFTİRA!

Hal böyleyken her gün inandırıcılığını yitiren iktidarın kültürel birikimsizliği kendi önüne “cahiliye” (bilgisizlik) refleksinden başka çıkış da koyamıyor. Yapabildikleri tek şey açıkça her kesime eşit hizmet sunanların karşısına yalanlarla iftiralarla dikilmek. Bir yanda diyanetin "tüm kötülük ve salgın hastalıkların eşcinsellikten kaynaklandığı" gibi toplumu kutuplaştıran zırva açıklamaları; bir gün günaydın denmesine “cahiliye dönemi” çıkışları, bir gün midye yenmesine itirazları diğer yanda muhalefete yönelik ithamlar, suçlamalar…

İŞLEYEN DEMİRE PAS!

Neymiş Ekrem İmamoğlu 27 yıl sonra jazz konserinde alkol satışına izin vermiş. Covid 19 mücadelesinde alkol satışı yasağıyla çözüm arayanların yıllar önce Belediye seçimini kazandıklarında ilk iş olarak Çelik Gülersoy mirası tesislerde yasakladıkları alkol ve klasik müzik yayınının “sürdürülebilir” olmayışından rahatsızlık duymaları normal. Neymiş Tunç Soyer kültür zirvesinde üstü çıplak semazeni sahneye çıkartmış. O kültür zirvesinin açılışında konuşma yapan “kültür bakanı” konuşmasında kültür adına bir değinide bulunmadığı gibi sayamadığım kez “sürdürülebilir kalkınma”, “ekonomik büyüme” sözcüklerini kullanarak telif hakları ihracatı rakamlarından ve kültürel kalkınma için gerekli turizm yatırımlarından söz etmişti. Sahnede sanat görünce şaşırmaları doğal. Her biri asılsız suçlamalardan beraat eden barış istemekle suçlu akademisyenleri hukuksuz şekilde işten atanların hukuka ve gerçeğe aykırı şekilde her fırsatta Tunç Soyer’i iftiralarıyla “PKK’lılarla” yan yana getirme gayreti kendi kullanışlı ayrımcılıklarının yarattığı bir fırsat. Bitmek bilmez kindarlar için elbette bu çok kolay yol mubah. Çünkü işleyen demire pas bulunmalı!

MANŞETLERİ DE GÜLÜNÇ

Ancak yandaşın baş yayın organında dün verilen manşet önce cahilleştirip sonra uyuttukları cemaatlerini bile inandıramayacak kadar gülünç. “Şer ittifakından zam kumpası” manşetiyle yayınlanan haberde “AK Parti hükümetinin pandemiyle mücadele başarısını (kulluk sınavından çıkmak için tevekkül tavsiyesiyle gelen başarı olmalı), savunma sanayindeki baş döndürücü atılımlarını (tank palet fabrikasının Katarlılara satışından söz ediyor olsalar gerek), gündelik hayatımıza kolaylıklar sağlayan olağanüstü yatırımlarını (“inşallah 2023’te aya gidiyoruz”) ve üretim odaklı büyüme oranlarını (tarımda kendine yeten ülke konumundan ihracat bağımlısı konuma geçmekten söz ediliyor olmalı) itibarsızlaştırmak isteyen bir el piyasanın ayarları ile oynuyor. Gıda ürünlerinin ardından konut kiralarının da yüzde yüze varan oranlarda zamlanmasını değerlendiren ekonomistler ve STK temsilcileri, Erdoğan karşıtı iç ve dış güçler, faiz yanlısı para baronlarını da devreye sokarak, iktidar ile tabanının arasını açmaya çalışıyor” deniyor.

SOYER İKİNCİ SIRADA

Pandemiyle mücadele başarısı İBAN vermek, 5 maske dağıtamamak, içki yasağı koymak, sağlıkçıları kaderine terk etmek, esnafa el uzatmamak ve vatandaşa çay fırlatmak olarak özetlenebilecek iktidarın, sosyal demokrat yerel yönetimlerin kriz belediyeciliği başarılarını yardımları yasaklayarak bile önleyemediği süreç sonunda yapılan araştırmalarla görülüyor. Corona virüsü salgını mücadelesinde en başarılı belediye başkanının sorulduğu araştırmalarda %58 oranıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, %57,6 oranıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ilk iki sıradaydı. En başarılı başkan listesinde ilk 5 sırada AKP'den sadece Erzurum Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Sekmen vardı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek ve Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen başta olmak üzere büyükşehir belediyeleri dışında il ve ilçe belediyelerinde de her fırsatta hedefe koyulan CHP’li başkanlar vardı.

Alım gücümüzü her gün geriye düşüren zamların sorumlusunun iktidar değil muhalefet olduğunu söylemekle milleti aptal yerine koymuyorlar, adeta aptalları militanlaştırmaya çalışıyorlar. Metro yapamaz dedikleri başkanın metro çalışmalarını gölgelemek için dünyanın her yerinde metro kelimesinin baş harfi ile tanımlanan metro istasyonlarını U harfi ile ulaştırma bakanlığına mâl etmeye çalışmak da bu seviyenin dahiyane buluşlarından bir diğeri.

DÜŞMANLIK EDİLİYOR

Şimdi bir de haber olmayanlara, derin sessizlikte kaybolanlara bakalım. Çarpıcı bir örnek yeterli. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, İzmir’de yaşanan deprem sonrası hasarlı binaların dönüşümü için Dünya Bankası’ndan 340 milyon dolarlık kredi için mutabakat sağladı. Ancak kredi Cumhurbaşkanı tarafsızlığını unutan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayına takıldı. Kredi 6 aydır “baş döndürücü başarılarıyla büyüyen güçlü ekonomimizin” başkanından hükümet onayı bekliyor! Bu örnek İzmir’den. İktidarın yatırımı, desteği, kaynakları, proje onayları her yerde kendi partisinin yerel yönetimlerine akıyor. CHP belediyelerine ise sadece düşmanlık ediliyor.

Lafı uzatmayalım. Biz yalana dolana değil bilime, veriye bakarız. Avrasya Araştırma'nın son anketine göre, olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İyi Parti lideri Meral Akşener'in, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın oyları, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın oylarından daha fazla. Üstelik bu sonuç için kimse Erdoğan’ı yapmadığı şeylerle itham etmedi. Yaptıkları kendiliğinden yetiyor. 

Editör: Haber Merkezi